Mithat Sancar da, “tek adam rejimine son verme” amacıyla, Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini söyledi ve Kemal Bey’in en geniş muhalefet cephesinin adayı olarak Erdoğan’a karşı yarıştığı seçimin son iki haftasına girdik. Çok kritik iki hafta!

Yapacaklarımız ve yapılabilecekler açısından çok kritik!

Yapılabilecekler”in ne olduğunu düşünürken, istifası gerekirken seçim kampanyasını “İçişleri Bakanı” olarak sürdüren S. Soylu’nun söylediklerini iyi tartmak gerek: “15 Temmuz onların fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs da siyasi darbe girişimleridir. Bu kadar açık ve nettir. 14 Mayıs 2023, Batı’nın siyasi darbe girişimidir. … Bu seçim, herkesin bütün birikimini ortaya koyduğu bir seçimdir. Onun için bütün birikimimizi ortaya koymalıyız. Ben koymaya çalışıyorum. Hayatımda ne kadar, nereye dokunmuşsam, her birini harekete geçirmeye çalışıyorum.

Bir yanda “Savaşa değil seçime gidiyoruz” diyen muhalefet, öte yanda seçimi bir “darbe girişimi” ve “bütün birikimini ortaya koyarak dokunduğu her şeyi harekete geçirmek”ten söz eden İçişleri Bakanı

Seçim bir darbe girişimi olarak tanımlanıp, 15 Temmuz’la paralellik kurularak “bekaların bekası” bir duruma işaret edilince, “darbenin başarıya ulaşmasını engellemek için yapılabilecekler”i burada teleaffuz etmek istemem! 

Dilerim kimse böylesi akıl yürütmelerin çılgın sonuçlarına gitmeye yeltenmez! 

Tek adam rejimine son verip cehennemin kapılarını ilk turda kapatacak şekilde Kılıçdaroğlu etrafında birleşmek için, tek başına bu tür akıl yürütmelerin varlığı bile yeterlidir.

Kalan iki haftada, her birimiz “yapılabilecekler”den endişe edenlere cesaret aşılamak, çok olduğumuzu göstererek “yapabilecekleri” caydırmak ve başaracağımız inancını pekiştirmek için tüm gücümüzle meydanda olmalıyız.

Kılıçdaroğlu’nun her gün iki üç ilde yaptığı mitingler ve o mitinglere gösterilen ilgi ve daha önce görülmedik düzeydeki katılım cesareti ve başaracağız inancını yaymakta son derece etkili oluyor.

Bir de, gece buluşma davetleriyle yaptığı açıklamalar var. Kemal Bey, o buluşma davetlerinin sonuncusunda Elon Musk’ın, “kendi başına uzayı kolonileştirmesi”nden söz edince, aklıma medya teorisyeni Douglas Rushkoff’un geçen sene Guardian’da yayınlanan “Kendilerini kıyametten kurtarmayı planlayan süper zenginler” yazısı ve “En Zenginlerin Hayatta Kalması” kitabı geldi.

Dünyanın içine eden bu milyarderler, kim bilir kaç para ödeyerek Ruskoff’u Patagonya çölünde bir sığınağa çağırıp, dünya için artık kaçınılmaz olduğunu düşündükleri “felaket”ten nasıl kurtulabileceklerini sorarlar. Alaska ya da Yeni Zellanda’da siteler mi yapsınlar, yeraltı sığınakları mı inşa etsinler, Mars’ta bir koloni mi kursunlar, kenilerini kendi özel güvenlik güçlerinden nasıl korusunlar?

Kemal Bey ve kurduğu ittifakın, memleketi ve dünyayı kapitalizmin hızla sürüklediği böylesi bir sona karşı da koruma planları da var mı acaba? Cennetin kapılarını açacak?  

Keşke… Ama süper zenginlerin kaçış planları yaptıkları ve engellenmesi bizim memlekette laiklik, bağımsızlık/anti-emperyalizm ve kamuculuk gibi üç temele oturan bu son, öylesine önemli bir konu ki kimseye emanet edilemez! 

En önemli”miz cehennemin kapısını kapatmak ama bunu yaparken sosyalistlerin “önemlileri” olan laiklik-bağımsızlık-kamuculuk ayaklarını muğlaklaştırırsak cennetin kapılarını açmak diye bir şey de olmaz.

Evet, savaşa değil seçime gidiyoruz! Seçimi darbe gibi gören anlayışa da izin vermeyeceğiz! Ve bu seçimden sonra, süper zenginlerin kaçış planları yaptıkları “son”a engel olmak için de güçlü bir sosyalist alternatif inşa edeceğiz!