Son düzlüğe girildi. Haftaya bugün Türkiye’de yeni bir dönem başlayacak. Büyük olasılıkla ilk turda bitecek. İki ittifaktan biri kazanacak. 14 Mayıs gecesi ve ertesi günle ilgili genel bir kaygı hali var, toplumda. Hele seçim ikinci tura kalırsa, aradaki 14 gün hemen herkesi endişelendiriyor.

Sosyal medyadan televizyon tartışmalarına, kulaktan kulağa yayılan seçim gecesi kaos çıkarma planları, sonuçları tanımama, paramiliter güçlerin şiddete başvurabilecekleri söylentileri konuşulup yazılıyor.

AKP sonrası başkalaşıma uğrayan geleneklerden biri de seçimlerin “bir bayram havasında” geçmesi geleneği oldu. Ne olursa olsun Türkiye toplumu Cumhuriyet’le birlikte seçme ve seçilme hakkını benimsemiş, sevmiş ve seçimlere katılımın hep çok yüksek olduğu bir ülke olmuştu. AKP ile birlikte seçimlerin güvenilirliği çok ciddi bir şekilde zedelendi. Bu hasar katılımı azaltmadı ama seçim sonuçlarının tartışmalı olmasına neden oldu. Oyların çalınması, sayım hileleri gibi şüpheler, mühürsüz oy garabeti, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” ifadeleri, seçim gecesi ortadan kaybolan adayla beraber seçim geceleri şenlikten gerginliğe evrildi.

İktidarın devam etmesi halinde rejim kendisini kalıcılaştırmak için çok büyük bir imkân yakalamış olacak. Bir anlamda rüştünü ispatlayacak. İktidardaki(ler)in kazanırlarsa Türkiye’yi nasıl yöneteceklerini öngörmek zor değil. İktidar kazanırsa kendi seçmenlerini nasıl sakinleştireceğine şimdiden kafa yormalı. Tüm seçim kampanyasını “düşmanlaştırma” üzerine inşa etti. AKP kampanyasının ana teması “savaş” oldu. İHA, SİHA, tank, savaş uçağı seçim sembolleri olarak bol bol kullanıldı. Kazanması halinde seçmenlerinin yağma ve sürek avı beklentisini dizginleyebilir mi, bilinmez.

İktidarın savaş stratejisinin, “Millet teslim etmez, 14 Mayıs darbe girişimidir” ifadelerinin sanılanın aksine geri tepme olasılığı da var. İktidar, seçim sonuçlarını tanımayacağı, iktidarı vermeyeceği söylentileriyle 2015 şiddetinin sağladığı korkudan yararlanmayı düşünmüş olabilir. Ancak, tersine kendi sıradan seçmeninin “canımı sokakta bulmadım” tepkisine de yol açabilir. Muhalefetin kazandığının anlaşılması durumunda sıradan iktidar seçmeni kim vurduya gitmek istemeyebilir.

Bu yüzden iktidarın eğer kaldıysa aklını başına toplayıp seçim sonuçlarının tanınacağını baştan ilan etmesi onun da yararına olacaktır. Bu öyle Bülent Turan’ın utangaç açıklamalarıyla geçiştirilecek bir konu değil.

Muhalefete oy verenler ise seçimin kazanılması durumunda iktidardakilerin sonuçları kabul etmemek için çatışmayı ve iç karışıklık çıkarmayı göze alabileceğinden tedirginler. O kadar büyük suçlar işlediler ki, yargılanmamak için her şeyi göze alır, ülkeyi ateşe atmaktan çekinmezler söylemi, sokakta endişeye neden oluyor. Özellikle yolsuzluklarla ilgili başlayan “itiraf pornografisi”nin bu endişeyi artırdığı açık. Öyle büyük suçları var ki ya kaçacaklar ya da savaşacaklar söylentilerini artırıyor bu yayınlar. Aynı zamanda muhalefet kazanırsa bir tür “intikam adaleti” beklentisini de pompalıyor.

Bu gerginliği siyasal aktörler azaltmasa da toplumun aklıselim davranacağını umuyorum. Benim beklentim, sakin ve sessizleşen bir gecenin sabahında Türkiye’nin yeni bir döneme uyanacağı. Peki, nasıl bir yeni dönem?

2023 seçimi, siyasal İslam, neoliberalizm ve laiklik üçlemesinin arasında kalan bir toplumun seçimi olacağa benziyor. İnsan zihni, sayı rastlantılarını hep ilginç (büyülü) bulur ve özel bir anlam yüklemeye eğilimlidir. 2023 tarihi de öyle. Cumhuriyet’in 100. yılı. Daha ilginç bir sayısal rastlantı daha var. Kendisini devleti kuran parti olarak gören CHP, çok partili döneme geçiş kararını kendi elleriyle verdikten sonra ancak 1973 yılında birinci parti olarak çıkabilmişti. Arada da 1960 darbesi olmuştu. 1973 sonrası ise 12 Eylül Darbesi oldu. 1923- 1973 ve 2023, elli yıl arayla yine bir anlamda CHP’nin kazanabileceği bir seçim arifesi oldu. CHP, 1973 seçimlerini “sola açılarak” kazanmıştı, elli yıl sonra bu kez sağa açılarak kazanma imkânı buldu. Belki de yakın Türkiye tarihinin özeti de bu dönüşüm.

Bu sonuçla CHP yeniden merkez sağ bir parti olduğunda 12 Eylül darbe seçim sistemi nedeniyle kendisine CHP de yer bulmaya zorlanan sosyalistler ve solcuların da kendi evlerine dönmelerinin önü açılmış olabilecek.

14 Mayıs seçimi cehennemin kapılarını kapatırsa kendi yolumuzu genişletmek için bir olanağımız olacak, cehennem açılırsa iş yine başa düşecek. O yüzden AKP’nin bizden çaldığı sloganımızı geri almanın zamanı geldi. Bizim için durmak yok, “yol”a devam…