İktidar cephesinin devletin bütün imkânlarını kullanarak ve örgütlü bir şekilde sandıklara müdahale edeceğinin sinyalleri açıkça ortada duruyor. Bu tutumun karşısında bizler de bütün muhalefetle birlikte halkın oyunun sandığa girdiği gibi çıkması için her türlü önlemi almalıyız.

Seçim güvenliği: Halkın iradesini  ortak mücadelemizle savunalım

Gizem Özden

Türkiye siyasi tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz 14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimlerine sayılı günler kaldı. Son 21 yıldır ülkede emekçi halkın yaşadığı her türden felaketin müsebbibi olan AKP iktidarının ve yıllar içinde adım adım inşa edilen bu zorba, tek adam rejiminin sona ermesini sağlayabilecek bir seçimle karşı karşıyayız.

Bütün bu süre zarfında, iktidarın saldırılarına karşı bu ülkenin işçileri, emekçileri, gençleri, kadınları mücadele etti; etmeye de devam ediyor. Bugün ise tüm bu mücadelelerin bir uzantısı olarak halkın iradesinin korunmasını, oyların sandığa girdiği gibi çıkmasını sağlamak ve bunun için seferber olmak önümüzdeki en önemli görevlerden biri.

İktidar söylemiyle de eylemiyle de seçim güvenliğini tehlikeye düşürüyor

Geçtiğimiz seçim süreçlerinde iktidarın her türlü baskı, hile ve hukuksuzluğa başvurarak halkın iradesini gaspettiğine şahit olduk. AKP, 7 Haziran 2015’te seçimleri kaybetmesine rağmen iktidarı gaspetmiş, 1 Kasım seçimlerine giden süreçte savaş çıkartarak, asker ve polis cenazelerini miting alanına çevirerek, canlı bombaları siyasi bir araç olarak kullanarak, barış mitinglerinin bombalanmasına göz yumarak, tüm Türkiye halklarına ya canını ya oyunu diyerek bu gaspı 1 Kasım seçimlerinin sonucunda da sürdürmeyi başarmıştı. OHAL koşullarında sayısız hukuksuzluğun gölgesinde gidilen 2017 Anayasa Referandumunda ise mühürsüz oyları YSK (Yüksek Seçim Kurulu) eliyle geçerli saydırarak rejim değişikliğine gitmişti. Önümüzdeki seçimlere ilişkin olarak da halkın büyük bir kesimini, iktidar cephesinden benzer hamlelerin yapılacağı endişesi sarmış durumda.

Gerek Cumhur İttifakı tarafından yapılan açıklamalar gerekse de geçtiğimiz günlerde basına yansıyan haberler de bu haklı endişenin artmasına sebep oldu. Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta yaptığı bir mitingde söylediği “Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez” cümlesi seçim gecesine bir çağrı niteliğindeydi. Süleyman Soylu’nun ise sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı “15 Temmuz, fiilî darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye'yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir...” paylaşımı, iktidar cephesinin önümüzdeki seçimleri kaybetmemek için sandıklara müdahaleyi de göze alacaklarını gösterdi. 

Daha çarpıcı bir gelişmeyi CHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek duyurdu. Erkek, İçişleri Bakanlığının tüm valiliklere yazdığı bir yazı ile seçim takip modülü oluşturduğunu, veri girişi için yeteri kadar personel ve bilgisayar temin edileceğini duyurdu. Üstelik bu iddiasının yalnızca duyumdan ibaret olmadığını kanıtlayacak nitelikte, oluşturulan sistemin nasıl kullanıldığını tarifleyen bir videoyu da sosyal medya hesabı üzerinden paylaştı. 

Oysaki Anayasa’nın 79. maddesine göre seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi YSK’nindir ki buna paralel bir sistem kurulması hiçbir suretle iyi niyetli olarak değerlendirilemeyeceği gibi hukuki de değildir. Nitekim YSK İçişleri Bakanlığının bu konudaki talebini reddetmiştir ancak bunun seçim günü uygulanmayacağının bir garantisi yoktur.

Seçim güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde söylem ve çağrılarda bulunan, bunun için ayrı bir veri tabanı bile hazırlayan hükümetin seçim sürecine müdahaleleri bununla da sınırlı değil. İlk olarak Halkların Demokratik Partisine (HDP) haksız bir dava açarak seçime girmesini engellemeye çalışan iktidar, HDP’nin Yeşil Sol Parti listelerinden seçime girme kararı üzerine, bu kez de haksız gözaltı ve tutuklamalarla Kürt halkının iradesinin sandığa yansımasını engellemeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde sahada çalışan pek çok partiliyi, gazetecileri, sanatçıları gözaltına almasının başkaca bir nedeni olduğunu düşünmek safdillik olur. 

Tüm bunların yanı sıra 6 Şubat’ta yaşadığımız depremden 13 milyonluk nüfus etkilendi ve deprem bölgelerinde hayat normale elbette hâlâ dönemedi. Ne iktidar ne de YSK depremden etkilenen, oy kullanacak insanlar için özel bir uygulama geliştirmedi. Bu nedenle de Türkiye tarihinin en yüksek katılımlı seçimi olması beklenen 14 Mayıs seçimlerinde ülke genelinden farklı olarak deprem bölgesinde katılım oldukça düşük olacak ve bu bölgede kurulacak sandıkların güvenliğini sağlamak da oldukça zor olacak. Tüm bunlar başta anlattığımız endişelerin aslında dayanaksız olmadığını gösteriyor. Ancak halkın iradesinin gaspına izin vermemek için elbette yapabileceklerimiz var.

Oyların sandığa girdiği şekliyle çıkması için sorumluluk alalım!

İktidar cephesinin devletin bütün imkânlarını kullanarak ve örgütlü bir şekilde sandıklara müdahale edeceğinin sinyalleri açıkça ortada duruyor. Bu tutumun karşısında bizler de bütün muhalefetle birlikte halkın oyunun sandığa girdiği gibi çıkması için her türlü önlemi almalıyız. Haftalardır Türkiye’nin 81 barosu seçim güvenliğini sağlamak için çalışmalar yürütüyor, her okula bir avukat görevlendirmeye çalışıyor. Onlarca siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu sandık kurullarının oluşturulmasından tek tek sandıklarda görev alacak müşahitlerin belirlenmesine kadar çalışmalar yürütüyor, halka bu süreçlere dahil olması için sorumluluk çağrısı yapıyor. 21 yıldır bu iktidarın saldırılarından mustarip olan bütün halk kesimlerinin bu çağrılara kulak vermesi son derece hayatidir. Sorumluluğumuz sadece o gün sandığa gidip oy vermekle sınırlı olamaz. 15 Mayıs sabahı AKP karanlığının dağılışını görebilmek için seçim günü şahit olduğumuz her türlü hukuksuzluğa karşı durmamız, gerektiğinde ise sokaklarda memleketin geleceğini hep birlikte savunmamız gerekiyor.