AKP sonrası dönemi kritik kılan en önemli etmenlerden birisi 2017’ye geri dönüş üzerine kurulmuş sağ liberal bir dönüşüm programının sınırlarıdır. 6’lı masa dışındaki muhalefetin farklı kesimleri de böyle bir tutucu restorasyon etrafında toplanıyor.

Seçim ve ötesindeki yol
Fotoğraf: DepoPhotos

6 Ocak 2021’de, seçim yenilgisini kabul etmeyen Trump’ın taraftarları Başkent Washington’daki Capitol Hill binasında bulunan Amerikan Kongresi’ne baskın düzenlemişti. Bu şok edici işgal neo-faşizmi yenilgiye uğratmanın seçimlerden daha fazlasını gerektirdiğini ortaya koyuyordu.

8 Ocak 2023’te Capitol Hill baskınını anımsatan bir başka işgal ise bu kez benzerlikleri dolayısıyla “Tropik Trump” sıfatını hak etmiş Brezilya’nın yenilmiş başkanı Bolsonaro taraftarları eliyle gerçekleştirildi. Lula’nın resmi olarak koltuğa oturmasının hemen öncesinde Bolsonaro ABD’ye uçarken oylama makineleri hakkında ürettiği komplo teorileri kitleleri Başkent Brasilia’daki kongre binasına doğru harekete geçiriyordu.

Seçim ve sonrası

Baskın kısa sürede kontrol altına alınsa da Brezilya’da Lula ile başlayan geçiş döneminin hiç de kolay ve barışçıl bir süreç olmayacağının ilk işareti oldu.

Bolsonaro karşısında toplumsal muhalefet birikimlerinden burjuva güçlere uzanan geniş bir ittifakla -ve ancak yüzde 1,66’lık bir farkla- kazanan Lula, tam ortasından bölünmüş bir ülke devraldı. Derin yoksulluk altında elindeki her şeyi kaybetmiş emekçi halk kitlelerinin ve giderek yoksullaşan orta sınıfların hatırı sayılır kesimleri her şeyi elinde tutan bir azınlıkla birlikte bu bölünmüşlükte neo-faşizmin saflarında yer alıyor. Uyuşturucu çeteleri ve paramiliter yapıları da içinde barından yıkıcı bir kitle dinamiği bu hareketlerin belirgin bir niteliği olarak öne çıkıyor.

Tanrı ve vatan üzerinden kışkırtılmış bir politika ile kurum ve kuralları reddeden liderlik üzerinden yükselen neo-faşist hareketler geniş kitleleri harekete geçirebilme kapasitesine sahip olsalar da güç merkezleri devlet içinde. Asker ve sivil bürokrasiden tekelci sermayeye uzanan bir oligarşinin devlet mekanizmasındaki ağırlığı mutlaka hesaba katılmak zorundadır ki Brezilya’daki baskında kolluk kuvvetlerinden valiye uzanan bir dizi yetkilinin gevşek tutumları da bunu ortaya koyuyor.

Brezilya’nın yeniden inşası için neo-liberalizme karşı yollara ihtiyaç var. Lula, bir kez daha bunu denerken bu kez burjuva liberallere uzanan ittifakın oluşturacağı sınırlarla da baş etmek zorunda kalacak. Davete şimdilik icap etmemiş ordudan bürokrasiye, Bolsonaro’nun çetelerinden tekelci sermaye kesimlerine her biri geri dönüşün yollarını aramaya ya da Lula’yı ileriye gitmemek üzere dizginlemek için çalışmaya devam edecek. Bütün bunlar seçimlerdeki dar zaferin neo-faşizmi yenmek için yeterli olmayacağını gerçek dönüşümün örgütlü bir toplumsal seferberliğe dayanan bir mücadeleyi zorunlu kıldığını bir kez daha hatırlatıyor.

Geçiş ve geri dönüş ihtimali

Brezilya’da olup bitenler bizim için de yalnızca cehennemin kapılarını kapatmak için değil o kapıyı yeniden açacak geri dönüş ihtimallerine karşı da kimi hatırlatmalar içeriyor.

Seçim öncesinde “beni ancak tanrı koltuğumdan indirebilir” diyen bir faşist (hem de yüzde 1’lik oy farkına rağmen) koltuktan indiren sadece partiler arasındaki geniş ittifak değil, onun ötesinde kadın hareketlerinden köylü hareketlerine tüm toplumsal inisiyatiflerin ortak ve aktif mücadeleleriydi.
Seçim süreci ve sonrasında muhtemel bir iktidar değişikliği ile başlayacak geçiş sürecinin çok sancılı olacağını şimdiden öngörmek gerekir. 20 yıldır devletin tüm kademelerinde örgütlenmiş, mafyasından tarikatına ve bir ucu Suriye’ye uzanan cihatçı paramiliterlere kadar karşımızda iktidarını korumaya çalışacak bir kötülükler imparatorluğu var. Çakıcının üniformalıları, çetelere ihale edilmiş suikastçıları, koruyanları kollananları her şey apaçık ortada. Anayasal kurumların etkisizleştiği, yargının ve YSK dahil tüm kurumların iktidar kontrolü altına girdiği de bilinmeyen şeyler değil.

Toplumun sorunlarına yanıt vermek uzak muhalefet ise küçük hesap oyunlarıyla, iki ileri bir geri pazarlıklarla, yer kapma telaşındakilerin kendi yıldızını parlatma uğraşlarıyla bir dolu saçmalıkla zaman geçiriyor. AKP’yi halen bir nebze olsun potada tutmaya devam eden de bu kişisel çıkarlara dayanan siyasetlerin olumsuzluklarıyla tıpkı anayasa değişikliğinde de olduğu üzere gollük paslar veren muhalefetin kendisi.

Toplumun, sistem partilerin dışındaki geniş devrimci direnme potansiyellerinin, örgütlü toplumsal muhalefet güçlerinin ve tüm ezilen emekçi halk kesimlerinin (yeri geldiğinde partilerine rağmen) ortaya koydukları irade seçim sürecinde de ülkenin en büyük güvencesi olacak.

Seçim ve ötesi

AKP sonrası dönemi kritik kılan en önemli etmenlerden birisi 2017’ye geri dönüş üzerine kurulmuş sağ liberal bir dönüşüm programının sınırlarıdır. 6’lı masa dışındaki muhalefetin farklı kesimleri de böyle bir tutucu restorasyon etrafında toplanıyor. Böyle bir çizginin hiçbir parıltısının olmadığı da görülüyor. Birikmiş sorunları içinde boğulan, yarınından kaygılı milyonlarca genç başta olmak üzere geniş kitleler için bir çözüm umudundan söz etmek mümkün değil. Sonuçta eski aktörlerin eski düzene geri dönüşle sınırlanmış bir siyasal programdan ötesini beklemek de doğru olmaz.

Ötesi işte devrimci toplumsal mücadelenin meselesi…

Geçiş dönemi için baktığımızda da Brezilya’dan farklı olarak solun reel siyaset düzlemindeki etkisinin sınırlı olduğu aşikâr. Sağın dincilik ve sermaye yanlısı neoliberal politikaların temsilcisi fraksiyonlarının belirleyici olacağı bir dönem olacak. Böyle bir dönemde örgütlü ve bilinçli bir halk gücünün, toplumsal muhalefetin rolü her zamankinden daha hayati olacaktır. Ülkenin birikmiş sorunlarını çözemeyeceği aşikar bir sürecin yaratacağı kırılma ve çöküşler eğer devrimci bir muhalefetle karşılanmazsa, faşizmin başka kapılardan geçerek bu kez daha büyük bir kötülükle ülkenin üzerine boca edilmesi de engellenemez.

Tek adam rejiminden çıkış sürecine karşı gelişecek dirençler ve muhalefetin kendi liberal sınırları seçim sonrasında her şeyin tıkır tıkır işlediği ve daha önemlisi halkın çıkarlarını ön plana alan bir dönüşümün olmayacağını gösteriyor. Sosyalist SOL’un bugün bağımsız bir devrimci muhalefet gücü oluşturma çalışmasının önemi de burada yatıyor.