Seçimler, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu; ama yeterli değil. Anayasa, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS), seçim kanunları ve  Anayasa Mahkemesi (AYM), İH Avrupa Mahkemesi (İHAM) ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararları, Türk seçim hukuku ilkelerini oluşturur.  Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluş gözlemcilerinin raporları da bu çerçevede yer alır.

Seçim hukuku istikrarı için seçimler öncesi  seçim yasalarını değiştirme yasağı bile öngörüldü.

Bütün bunların amacı, yurttaşların, -ülkenin, toplumun ve devletin geleceğini belirleyecek- temsilcileri, aydınlatılmış özgür iradeleri ile  seçebilmesini sağlamak.

Bu nedenle, oy verme günü ile sınırlı olmayan seçimler, her zaman için geçerli kurallar ve uygulamaları kapsamına alır; seçme- seçilme  ve oy hakları, özgürlükler hukuku içinde siyasal haklar demetinde yer alsa da, diğer hak ve özgürlükler güvencelendiği ölçüde saygı görür.

Bu itibarla, “serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm” güvenceleri (md.67), anayasal hak ve özgürlükler bütünü ve bunlar karşısında devlet organlarının yükümlülükleri çerçevesinde anlam kazanır.

***

Bu koşullar, seçmenlerin bilgilenme hakkını kullanabilmesi, adayların ve partilerin de serbest yarışması ölçüsünde gerçekleşir.

Bunlar, 14 ve 28 Mayıs seçimleri öncesi ne ölçüde gerçekleşti?

Bilgilenme hakkı açısından; adayların eşit giriş hakkına karşın TRT’nin partizan yayınları, eşit olmayan bir uygulama değil yalnızca, muhalifleri  aşağılayıcı muamele:  Bir adaya bir saat, ötekine bir dakika; genel olarak, bir anda bir adaya 29 kanal, ötekine tek kanal. Haliyle seçmenler, bilgilenme hakkından nesnel bir biçimde yararlanamadı.

Yarışma koşullarında eşitsizlik,14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri öncesi de vardı, ancak bu seçimlerde yaygın ve sistematik bir hal aldı. Nasıl?

-Öncesi; eşit yarışma koşullarını bozan seçim barajı ve devlet yardımı düzenlemelerine, 2017’de Cumhurbaşkanı (CB)’nın parti başkanlığı eklendi.

Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) sonucu “kişi+parti+Devlet birleşmesi”, Türkiye Cumhuriyeti kamu tüzel kişiliğini çökertti ve toplumsal barışı tehdit etmeye başladı.

***

-Seçim süreci;

Bir; kişi ve kural aynı olduğu halde CB, 3. kez aday oldu.

İki;  deprem yaralarını sarmaya yönlendirilmesi gereken Devlet olanakları, 35 gün öne alınan seçimler için seferber edildi.

Üç; milletvekili ve bakanlık bağdaşmadığı halde, CB yardımcısı ve bakanlar, görevlerinden çekilmedi ve devlet olanakları, Cumhur ittifakı CB adayı ve AKP adayları için seferber etti.

Anayasa dışı bu üçlü, medyayı, resmi dezenformasyon aracına dönüştürdü. Hukuksuzluk, saldırı, şiddet, tehdit, terör, şantaj zincirinin mubah görüldüğü yerde seçimlerin meşruluğu da sorgulanamadı. Camiler, kin ve nefret naraları eşliğinde seçim karargahlarına çevrildi. 

Bu ortam ve koşullarda, yaklaşık %4 fark, sayısal olarak sonucu belirlemiş olsa da, CB seçimleri için kullanılan oylar arasında değer olarak tersi anlamda daha büyük fark var.

Bu nedenle; Millet İttifakı (CHP-İYİ P.- Deva P., Demokrat P.-Gelecek P. Saadet P.) adayı Sn. Kılıçdaroğlu ve Cumhur İttifakı (AKP-MHP-Hüda Par-Y. Refah P.-DSP-BBP) adayı Sn. Erdoğan arasındaki adil olmayan yarışmayı doğru okumak, seçmenlere ve  gelecek kuşaklara karşı bir sorumluluktur.

Millet İttifakı ve demokratik muhalefet için şimdilik şu eleştiri ile yetinelim: seri hukuk cinayetleri karşısında çoğu zaman seyirci kalmak.

Sonuç olarak, ‘gelinen yer’, PBDBY’nin ne şekilde sürdürülmek istendiği, ama aynı zamanda demokrasi inşası için yapılması gerekenler üzerine yeterince fikir veriyor. Bunlar doğru saptanamaz ve hukuk yoluyla demokrasinin asgari gerekleri üzerine uzlaşma sağlanamaz ise, demokratik hukuk devletini inşa bir yana, sandığı araç olarak kullanarak totalitarizmi inşa etmeye çalışan tek kişinin keyfi yönetimine katkı sunulmuş olur.