Türkiye’nin kritik seçimlerini mevcut iktidar önde bitirdi. Nedenleri tartışılıyor.

Seçimler öncesiyle ve seçim günüyle, pek çok antidemokratik özellik gösterdi. YSK ve hukukun hallerinden seçmen listelerinin oluşumuna, propaganda olanaklarına, yirmi yılı aşkın süredir iktidarda olan tarafın devlet gücünün tamamını ve çok büyük maddi olanakları kullanmasına, büyük medya, sermaye ve belli uluslararası desteğe de bakılınca adaletsiz seçim koşulları oluşmuştu. Daha da ilerisi iktidar muhalefete “propaganda materyallerinde istediğim montajı yaparım, sen cevap vermekle uğraş” diyebildi. Bu koşullarda demokratik bir seçimden söz edilemiyor. Muhalefetin eksik ve hataları da konuşuluyor, bir yandan da sonrası için mücadele zeminleri kurulmaya çalışılıyor.

Bu köşede özellikle sağlık üzerinden Türkiye’ye katkıda bulunmaya, yaşamsal konularda taleplerin geliştirilmesine çalışıyorum. Seçime giden süreçte de iktidar dahil, ittifakların sağlık politikalarını kendi metinleri üzerinden değerlendirip aktardım. Öncelikle şu tespiti net biçimde yapmak mümkün:

Sağlık seçimde
gündem olamadı

Üstelik sadece sağlık değil pek çok yaşamsal konu tartışılamadı. Özelleştirmenin ve fırsat eşitsizliğinin, dinselleşmenin bu kadar yaygınlaştığı eğitim de gündem olamadı. On binlerce insanın enkaz altında kalıp can verdiği, yardım ulaştırılamadığı depremin hemen ardından yapılan seçimde yapı güvenliği, kentleşme, imar afları bile yeterince konuşulamadı. Yangınlarla, sel baskınlarıyla sarsılan ülkede doğa katliamı gündem olamadı. Kadın ve işçi cinayetleri, tecavüze uğrayan çocuklar “büyük” siyasal gündemlerin altında konuşulamaz oldu. Boş tencere, ekonomi mevzuları derseniz, dağıtılan paralar, EYT, ikramiyeler ve vaatlerle şekillendi.

İktidar siyasetin hangi konularda yapılacağını ve çerçevesini belirleyebiliyor, Türkiye’nin sorunlarını istediği gibi kavramsallaştırıyor, insanları buna göre tartışmaya zorluyor, kutuplaştırıyor. Terör diyor, dış güçler diyor, beka diyor, seccade diyor, kimlik siyaseti yapıp dayatabiliyor. İşte bu “yüksek” siyasal gündemlerin altında halkın sağlıktan eğitime, beslenmeden barınmaya, yaşam hakkına dair pek çok konu konuşulamıyor. Muhalefet kendisine çizilen çerçevenin dışına çıkmakta zorlanıyor.

Seçim döneminde sağlık konusuna özel olarak yapılan, tespitleri ve talepleri anlatan, görebildiğim tek basın açıklaması ve yayın Sol Parti İstanbul Milletvekili adayları Osman Öztürk ve Güray Kılıç’tan geldi. CHP milletvekili Kayıhan Pala konferanslar verdi. Yeşil Sol Parti, İyi Parti milletvekili adayları panellerde, forumlarda anlattı. Başka partilerden milletvekili adayları açıklamalar yaptı. Tüm bunlar iktidarın dayattığı boğucu gündem içinde duyulmaz hale getirildi.

İki cumhurbaşkanlığı seçimi arasında yapılan “yükselen milliyetçilik” tespiti muhalefetin gündemini ve dilini şekillendirdi.

Bundan sonrası

Halkın günlük yaşamını doğrudan belirleyen, örneğin sağlık ile ilgili gündemler önemsiz mi? Kuşkusuz değil, olmamalı, bunlardan vazgeçilmemeli. Aylarca alınamayan muayene randevuları, bulunamayan ilaçlar, şehir hastaneleri ve kapanan hastaneler, paran kadar sağlık modeli, piyasalaşma, GSS prim borçları, gıda ve su güvenliğinde içine düşülen durum, sağlığın temel belirleyenlerinden yoksulluk, işsizlik, gelecek kaygısı, daha sayısız sorun seçimde, halkın oy verme davranışlarında nasıl etkisizleştirilebiliyor? İktidarın gündem belirlemesine yenik düşülüp taleplerin konuşulamaz hale gelmesi kabul edilmemeli. Zaten tüm dayatılan yılgınlık, çaresizlik algısına rağmen pek çok alandaki kötü gidişe yurttaşların itirazı diriliğini koruyor.

Halkın kendi sorunlarına sahip çıkıp taleplerini yükselteceği bir zeminin kurulması, siyasette katılımın artabilmesi için örgütlü çabaya devam edilmeli, eksikler tamamlanmalı. Parlamento içinde ve dışında, mahallelerden iş yerlerine, sendikalardan meslek örgütlerine, forumlara, siyasal partilere kadar bir araya gelip daha iyi bir yaşam ve daha bir Cumhuriyet mücadelesini sürdürmemiz şart. Bunu başarmak bir yandan daha yaşanabilir bir ülke için zorunlu, bir yandan da çocuklarımıza, gençlerimize sorumluluğumuzdur. Başarabilecek deneyimimiz, insan kaynağımız var.

Yılmadan mücadeleye devam edeceğiz.