Google Play Store
App Store

AKP 2002’de iktidara geldiğinde Türkiye’nin dış borçları 131,9 milyar dolar, kişi başına dış borç ise 2 bin 25 dolardı. 2022 sonu itibarıyla dış borçlar 459 milyar dolara, kişi başına borç ise 5 bin 382 dolara kadar çıktı.

Seçimlere giderken Türkiye’nin borç sorunları

14 Mayıs seçimlerine yaklaşırken kamunun iç ve dış borç yükünün giderek artması dikkat çekiyor. Belki daha da önemlisi dış borçlanmanın maliyeti ülkenin geleceğini tehdit edecek boyutta yükseliyor. Bu maliyet artışının bir nedeni, Türkiye’nin CDS primi ile ifade edilen risk puanının en son 551 puana kadar çıkmasıdır. Diğer nedeni ise tüm dünyada faizlerin yükselmesidir. En son ABD Merkez Bankası FED’in politika faizi %4,75’e kadar çekilmişti. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2029 vadeli Mart 2023 Eurobond ihracında 2,25 milyar dolar borçlanma %9,50 faiz oranı üzerinden sağlanabildi. Tayyip Erdoğan TCMB’ye faiz indirtip, faizin nas olduğunun, yani dine aykırı düştüğünün propagandasını yapadursun, TL politika faizi %8,50 iken ülke dolar bazında %9,50 faizi tıkır tıkır ödemek zorunda kalıyor. Bu da ekonomiyi katlanılamaz bir yük altına sokuyor.



Dış Borçlar: AKP 2002’de iktidara geldiğinde Türkiye’nin dış borçları 131,9 milyar dolar, kişi başına dış borç ise 2.025 dolardı. 2022 sonu itibarıyla dış borçlar 459 milyar dolara, kişi başına borç ise 5.382 dolara kadar çıktı. Diğer bir ifadeyle AKP döneminde dış borçlar %248 arttı. 

Dış borçların kompozisyonuna baktığımızda, son 10 yılda kamu + TCMB’nin dış borçlardaki ağırlığının artması, özel sektörün ise dış borçlarını azaltması dikkat çekiyor. 2017’ye kadar dış borçlarda kademeli bir yükseliş görülerek toplam bakiye 451 milyar dolara çıkıyor. Özellikle 2018 döviz krizinden sonra, toplam dış borç kaba taslak yatay kalırken, özel sektör yatırımlarını yavaşlatıyor, kur riskinden kaçınarak hızla dış borçlarını azaltma yoluna gidiyor. Bu arada TCMB ise swap, döviz deposu gibi mekanizmalarla doludizgin dış yükümlülüklerini artırıyor. 

2017-2022 arasında kamunun dış borçları 49,3 milyar dolar artışla, 137,3 milyar dolardan 186,6 milyar dolara sıçrıyor. TCMB’nin sadece 1,7 milyar dolar olan dış borçları 32,8 milyar dolara yükseliyor. Özel sektör ise dış borçlarının 72,5 milyar dolarını tasfiye ederek dış borç bakiyesini 311,9 milyar dolardan, 239,4 milyar dolara indiriyor. En çarpıcı istatistik ise bankaların 2017 sonunda 100,5 milyar dolar olan dış borçlarının 5 senede 57,3 milyar dolara kadar gerilemesi.

Reel Sektör Şirketlerinin Döviz Yükümlülükleri: İstatistiklerde finans dışı kesim şeklinde ifade edilen firmalarda da 2017 sonundan itibaren dış yükümlülüklerin azaldığı görülüyor. Ancak firmaların dış borçları yatay seyrederken, yurtiçinden sağladıkları döviz kredilerini aşağı çektikleri görülüyor. Bu kesimin 2017 sonunda 100,6 milyar dolar olan dış borçları 2023 Ocak ayında 106,6 milyar dolar. Buna karşın yurtiçinden sağladıkları döviz borçları 2017 sonunda 186 milyar dolar iken, 2023 Ocak’ta 113,4 milyar dolara çekilmiş, tam 72,6 milyar dolar azalmış durumda. 

Kamunun Toplam Borç Stoku: 2023 Şubat itibarıyla kamunun 4 trilyon 211 milyar 300 milyon TL, 222,8 milyar dolar toplam borcu bulunuyor. Bunun %48’i iç borç, %52’si dış borç. Bu borçların 821,2 milyar TL’si, sadece %19,5’i sabit faizli iç borç. Geri kalan 80,5’i kur, enflasyon ve faiz riskine açık çeşitli yükümlülükler. TÜFE’ye endeksli borçlar 399 milyar TL, değişken faizli borçlar 284,8 milyar TL, 516 milyar TL ede döviz cinsi iç borç bulunuyor. Zaten bunun 2 trilyon 190 milyar TL’ye denk gelen 115,9 milyar doları dış borç. Özetle yeni ekonomi yönetimini çok çetrefilli ve riskli bir kamu borç yükü bekliyor. 

Bireylerin Borç Yükümlülükleri: 2023 Mart sonunda bireylerin 392 milyar TL konut, 63 milyar TL taşıt, 820 milyar TL ihtiyaç, 847 milyar TL kredi kartı borçları bulunuyor. Hepsini toplayınca 2 trilyon 122 milyar TL ediyor. Gelgelim ülkede şu anda gözlenen çarpık faiz yapısı, sağlıklı bir analiz yapmayı güçleştiriyor. Şöyle ki, normalde kredi kartlarının bir ödeme aracı değil, bir borçlanma kapısı olarak görülmesi, yüksek maliyeti nedeniyle ödeme güçlüğünün işareti sayılırdı. Aynı şekilde ihtiyaç kredileri çoğunlukla alt orta kesim tarafından geçim sıkıntısı karşısında başvurulan bir nefes alma yolu kabul edilirdi. Ancak bugün bankalar düşük faizli, TL cinsi kredi vermeye zorlandığı, onlar da yüksek gelirli, kredi sicili temiz müşterileri seçtiği için garip bir durum ortaya çıktı. Resmî enflasyon %50, buna karşın faizler tüketici kredilerinde %27,6, konut kredilerinde %17,2, taşıtta %24,6. Kredi kartı faiz oranı da aylık %1,36’ya kadar indirildi. O nedenle yoksul kesimler krediye ulaşamazken veya kredi kartları limite dayanmışken, orta üst kesimler bankaların adeta zorla pazarladığı ucuz kredilerin keyfini çıkarıyor. Böyle yüksek enflasyon ortamında yükselmesi beklenecek takibe düşen alacaklar %1,5’e kadar düşmüş, son 1 yılda kredi kartları bakiyesi %142 artmış durumda. Çünkü borçlanma avantajlı ve insanlar çeşmenin suyu kesilmesin diye ne yapıp edip borçlarını kapatıyor. 

2023 İçin Gereken Borçlanma Miktarı: 2023 Ocak itibarıyla vadesine 1 yıldan az kalmış kısa süreli borç miktarı 196 milyar dolar. Son 12 ayın cari işlemler açığı da 51,7 milyar dolar. Dış ticaret açığı yılın sırf ilk 3 ayında 34,9 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu da 60 milyar dolar üzeri bir yıllık cari açığa işaret ediyor. Böylece kısa süreli dış borçlar + olası cari açık toplam 256 milyar dolarlık bir dış finansman ihtiyacına denk geliyor. Hesaplamaları biraz inceltirsek, yabancı şirket ve bankaların döviz-TL toplam 52,3 milyar dolar mevduatı bulunuyor. Bunun %90 oranında değişmeyeceğini varsayabiliriz. 53,4 milyar dolarlık dış ticaret kredilerinin de yenileneceğini düşünsek bile geriye 95,5 milyar dolar kalıyor. Bu da cari açıkla birlikte 155,5 milyar dolarlık ciddi bir finansman ihtiyacı anlamına geliyor. Kaldı ki, Merkez Bankası’ndaki 33,6 milyar dolar mevduat büyük ölçüde “dost” ülkelerle yapılan swap anlaşmaları ve depo hesabı kaynaklı. Olası bir iktidar değişikliğinde, bunların yenilenip yenilenmeyeceği, siyasi bir koz olarak kullanılıp kullanılmayacağı da belirsiz. Özetle, 2023 yılında Türkiye’yi yüksek maliyetli ağır bir fonlama gereksinimi de bekliyor.

Sonuç olarak Türkiye’nin büyük ölçüde kamunun sırtına binen, çeşitli riskler taşıyan ciddi bir borç sorunu bulunuyor. 2023 yılına ilişkin yüksek miktarda yenilenmesi gereken borç da ayrı bir tehdit unsuru. Bu durum karşısında 14 Mayıs seçimlerinden sonra IMF’ye el açmak yerine, dış ve iç borçların tartışmaya açılması, yeniden takvimlendirilmesi/yapılandırılması daha doğru bir strateji olacaktır. Kılıçdaroğlu’nun Hazine’den 418 milyar dolar çalındığını, bunun her kuruşunun tahsil edileceğine ilişkin beyanının ciddiye alınması, toplamsal muhalefetin de söz konusu iddianın arkasında durması için baskı yapması büyük önem taşıyor. 

Bu noktada, Meral Akşener’in “uluslararası hukukta, tiksindirici borç” diye bir kavram var; “Sayın Erdoğan şimdiden para biriktir” sözünü hatırlatmakta yarar var. Tiksindirici borç literatürde, kamuoyunun bilgisi dahilinde alınmayan, toplum yararına kullanılmayan, borç verenlerin paranın nerelerde harcanacağını bilmedikleri gayrimeşru borç anlamı taşıyor. Zafer Havalimanı gibi baştan yanlış örneklerin, tanınan miktar ve fiyat garantileri ile kamuyu zarara uğratan Kamu-Özel-İşbirliği projelerinin bu kapsama gireceği açıktır. Aynı şekilde Türkiye Varlık Fonu’nun keyfi yönetimi, Ziraat Bankası, THY, Botaş benzeri stratejik kamu kuruluşlarını bünyesine katarak sorumsuz borçlanmalara gitmesi de masaya yatırılmalıdır. Açıkçası seçimden sonra da işimiz çok. Kılıçdaroğlu ve Akşener’in sözlerinde durmasını bekliyoruz. Aksi takdirde bilsinler ki bu vaatlerin peşini bırakmayız.