Google Play Store
App Store

Türkiye ilk Tayyare Cemiyeti’ni kurduğunda, şehirleri henüz tayyarelerle tanışmış değildi. Ama ‘ulusal’ tahayyüllere uygun tayyare ağları kurmak için ilk somut adımlar atılmıştı. Bu arayışın ürünü olarak bir Tayyare Makinist Okulu 1926’da İstanbul Yeşilköy’de kurulmuş, ilk mezunlarını 1927’de vermişti. Bugün Havacılık Müzesinin Yeşilköy’de olması da bu tarihsel geçmişle ilgiliydi. Tayyare Mektebi, 1930 yılında Genelkurmay Başkanlığı’na bağlanacak ve Eskişehir’e taşınacaktı.

Türkiye şehirlerinin tayyaretayylerle tanışması büyük ölçüde milliyetçi tahayyüle uygun biçimde gerçekleşmişti. Tayyare Mektebi mezunlarına göre bazı şehirler 40 bin TL teberrüde bulunup hem tayyare üretim sürecine katkıda bulunuyorlardı hem de bu vesileyle kendi şehirlerinin isimlerini verdikleri tayyarelerle bir tür ‘teknolojik bayram’ yapıyorlardı. Kastamonu, İzmir, Kayseri, Eskişehir bu şehirler arasındaydı. Mesela Kastamonu’ya ilk tayyare geldiğinde, şehir ulusal bayraklarla donatılmış ve geniş bir kalabalık, uçağı görmek için sıraya girmişti. Keza kurbanlar kesilmiş ve şehrin ileri gelenleri ateşli milliyetçi konuşmalar yapmışlardı. Ayrıca tayyarelerle tanışma günleri özellikle ulusal bayramlara denk getiriliyordu. Kastamonu’da bu tören 30 Ağustos 1931 Zafer Bayramında yapılmış, pilotlara kıymetli hediyeler verilmişti.

∗∗∗

Fakat bazı şehirlerin tayyarelerle tanışma biçimi bu kadar memnuniyet verici bir iklim içinde gerçekleşmemişti. Mesela Ağrı, 1930’da yukarıdan atılan bombalar vesilesiyle tayyarelerle tanışmıştı. Pilot Refik Ali Akyol’un anlattığına göre, 7 Eylül 1930 tarihinde dokuz adet Brege uçağı ‘tek bir canlı bırakmamak şartı ile’ 50 kiloluk bombalarla Ağrı dağı eteklerinde köyleri bombalamıştı. Belgelere göre bu coğrafyaya atılan bombalar, o yıllarda İstanbul Haliç’te, Şakir Zümre’nin yönettiği bir fabrikada üretiliyordu.

Erzincan’ın tayyarelerle tanışması da idari olarak o yıllarda Erzincan’a bağlı olan Pülümür’ün bazı köylerini 1930’da bombalama girişimiyle gerçekleşmişti. Bombaları atanların anlatılarına göre, ‘orada dolaştığı varsayılan eşkıyalara karadan ulaşmak zor olduğu’ için kısa yol seçilmiş altı köy yoğun şekilde bombalanmıştı. Bombalamayı yapanlar, Ağrı’daki işleri bittiğinde Erzincan’a gelmiş ve burada 45 gün kalarak ‘büyük ulusal’ bir ilgi görmüşlerdi.

Bazı şehirlerin tayyarelerle tanışması da biraz zorunlulukların veya tesadüflerin bir ürünüydü. Diyarbakır bunların bir örneğiydi. Uçaklardan birisi arıza yapınca Çermik ilçesi yakınlarında bir köy arazisine zorunlu iniş yapmış, ‘başka bir dil konuşan yerlilerden korkan tayyareciler, köylülerin ‘Elhamdülillah Müslümanız demesiyle rahatlamışlardı. On beş gün zorunlu olarak bu köyde kalan görevliler, köylülerin çok desteğini görmüş ve ayrıldıkları şehrin valisinden, bu köylülerin ‘hiç değilse yol mükellefiyetinden muaf tutulmalarını rica etmişlerdi. O yıllar 18 yaşına gelmiş erkek her vatandaş, yılda on gün devletin gösterdiği bir yol işinde ücretsiz çalışmak zorundaydı ve bu ağır bir yükümlülüktü.

∗∗∗

Dersim’in tayyarelerle tanışması ise 30 Nisan 1937’de Eskişehir’den önce Kayseri’ye, oradan da Elazığ’a gelen on uçaklık filonun Dersim’e varmasıyla mümkün olmuştu. Sabiha Gökçen de bu ekipteydi. Ekibin diğer üyeleri Elazığ’da, muhacirler için yapılan evlerde konaklarken Sabiha Gökçen, Vali Abdullah Alpdoğan’ın evinde ağırlanmıştı. Düzenli aralıklarla Dersim’i bombalayan bu ekip bölgede 105 gün kalmıştı. Pilot Refik Ali Akyol’un aktardığına göre o günlerin birinde açılan ateşle Sabiha Gökçen’in uçağı vurulmuş, rasıdı yaralanmış ve uçak bir tarlaya zorunlu iniş yapmıştı. Havacılık Müzesinde yer alan bilgilere göre, Sabiha Gökçen Dersim’i bombalaması nedeniyle ‘Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olarak ilan edilmişti.

Özetle Türkiye şehirlerinin bir bölümü ‘milliyetçi’ gösterileri, bir bölümü de kitlesel kıyımları deneyimleyerek tayyareleri tanımışlardı. O tayyareleri kullananlar artık hayatta değiller, çok büyük bölümü Amerika’dan satın alınan uçaklar ise birer ‘ulusal kahramanlık kanıtı olarak müzelerde sergileniyor. Ama bütün hikâyelerinden muaf ve adeta hafızası silinmiş olarak.