Şehrin nefes durağı
ELİF YEŞİLDAĞ
Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Son Bahçe ile okura yeniden “merhaba” diyen yazarımızın yeni romanında bakalım bizleri neler bekliyor.
Yazar yeni romanında, insanoğlunun nereye gittiği belli olmayan tüketim alışkanlıklarına dikkat çekmek istemiş. Okura bireysel olarak çevresel farkındalık kazandıracak kitapta şehirleşmenin ve betonlaşmanın gölgesinde kaybolmaya yüz tutmuş bir mahallede, doğanın son kalıntısı olarak kalan bir bahçenin etrafında şekillenen olaylar anlatılıyor.
Roman, hızla değişen ve gelişen bir şehrin, İstanbul’un, zamana ayak uydurmaya çalışan semtlerinden birinde çocukların sokaklarda oyun oynadığı, komşuluk ilişkilerinin canlı olduğu, hâlâ geçmişin izlerini taşıyan ve bu izlerden kopmakta zorlanan bir mahallesinde geçiyor. Hem mahalle hem de mahallelinin bir kısmı, şehrin diğer kısımları gibi betonlaşma ve rant baskısı altında ezilmeye başladığındaysa işler birden değişmeye, gizli kapaklı çevrilen işler gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Peki, kimin sayesinde? Tabii ki çocukların.
Kentsel dönüşüm sırası Zeynepler’in evine gelmiştir. En yakın arkadaşı Tunç’tan ayrılacağına üzülen Zeynep, hayalindeki parkı tasarlayarak kazandıkları yarışmaya bile sevinemez. Neyse ki, aynı mahallede uygun bir daire bulurlar. Tüm sakinleri yaşlılar olan apartmanın bahçe katı perişan haldedir, ama bakımsız bile olsa bahçesi muhteşemdir. Taşınma telaşına, dinlenme evindeki aksi albayı ziyaret ödevi eklenen iki arkadaş, mahalledeki bu son bahçeyle ilgili sinsi bir planın ortasına düşüverir…
Romanda yer alan çocuk karakterlerin belirgin özellikleri arasında doğaya ve çevreye duydukları ilgi, güçlü gözlem yetenekleri ve yüksek fiziksel aktivite gerektiren oyun alışkanlıkları bulunuyor. Eğlenmeyi, eğlenirken öğrenmeyi ve öğrendiklerini uygulayabilmelerini sağlayan öğretmenleri ve ebeveynleri sayesinde, bu özelliklerini daha da geliştirebilme fırsatı buluyorlar. Yazar, çok yönlü ve derinlemesine işlenmiş karakterlerle okuru karşılarken, her bir karakterin farklı bakış açılarıyla hikâyeye katkıda bulunmasını sağlıyor. Şehrin betonlaşmasına karşı gösterdikleri çeşitli mücadeleler sonucunda ne kadar güçlü bir şekilde direnç gösterdiklerini gözler önüne seriyor. Son Bahçe, aynı zamanda bir metafor olarak, çeşitli şekillerde kullanılıyor. Hem bir kaçış noktası hem de bir direniş sembolü olarak yer alıyor. Romanda yer alan karakterler için bir umut kaynağı, geçmişin ve kaybedilen değerlerin bir hatırlatıcısı olarak okura yansıtılıyor.
Anlatının merkezinde yer alan ve mahallenin “son bahçe”si olarak adlandırılan küçük yeşil alan, doğal bir sığınak niteliğinde. Şehrin hızla büyüyen apartmanlarına ve devasa inşaat projelerine karşı adeta bir kale gibi ayakta durmaya çalışıyor. Bu bahçenin yok olması, mahalle halkı için sadece bir yeşil alan kaybı değil aynı zamanda geçmişin, anıların ve toplumsal bağların yok oluşu anlamına geliyor. Son Bahçe, sadece bir çocuk romanı olmanın ötesine geçerek derin sosyal ve çevresel mesajlar da veriyor. Çevresel farkındalığın ve doğanın korunmasının önemine vurgu yaparken; modern hayatın, tüketim kültürünün ve şehirleşmenin getirdiği doğa tahribatına karşı bir savunma hattı olarak sunuluyor. Doğanın ve yeşil alanların insanın ruhsal ve zihinsel sağlığı üzerindeki olumlu etkileri, bahçenin karakterler üzerindeki iyileştirici etkisi aracılığıyla anlatılıyor.
Modernleşme adı altında yapılan çalışmaların, mahalle kültürünü nasıl da yavaş yavaş erittiğini ve toplumsal bağları zayıflattığını gözler önüne seriyor. Yazar aynı zamanda bireylerin, toplulukların bir parçası olarak nasıl değer kazandığını ve modern yaşamın bu bağları nasıl kopardığını da eleştiriyor. Eski ve yeni arasında sıkışıp kalan, geçmişle gelecek arasında seçim yapmaya zorlanan karakterlerin hikâyeleriyle dolup taşıyor. Bu durum aynı zamanda modernleşmenin ve şehirleşmenin insan kimliği üzerindeki etkilerini de irdeliyor.
Yazarın zaman zaman geri dönüşlerle karakterlerin geçmişine dair bilgiler sunuyor. Okura karakterlerin geçmişlerini ve bu geçmişin bugünkü tutum ve davranışlarını nasıl şekillendirdiğini anlama fırsatı veriyor. Okurun, karakterlerin içsel çatışmalarını daha derinlemesine hissetmesine yardımcı oluyor.
Son olarak nesiller arası iletişimin önemini ve karşılıklı öğrenme sürecinin ne kadar zenginleştirici olabileceğini gözler önüne seriliyor. Okura, farklı kuşakların birbirlerinden öğreneceği çok şey olduğu ve bu öğrenme sürecinin hem bireysel hem de toplumsal anlamda iyileştirici bir etkisi olabileceğinin altını çiziyor. Bu anlamda roman, sadece bir çevre ve şehirleşme eleştirisi değil, aynı zamanda bir nesiller arası diyalog çağrısı olarak da değerlendirilebilir.