İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “ahmak davası” gibi absürt bir dosyadan ceza verilince, sonraki süreçlere ilişkin kabarık bir listeden söz edilmeye başlandı. “Daha ne yapabilirler?” sorusunun olası fenalıkları listesi: Kayyumu İBB’ye, siyasi yasaklı İmamoğlu’nu cezaevine atarlar, sonra sıra Akşener ve Kılıçdaroğlu’na gelir, HDP kapatılır… Bunların bir de ilk akla gelenler şeklinde sıralanıyor olması, memleket ahvali konusunda epey fikir veriyor olmalı. Halkı korku ve paniğe sevk edecek terör eylemlerinden siyasi suikastlara uzayan listenin kapanış cümlesi de az korkunç değil: “Akla hayale gelmeyecek şeyler yapacaklar, daha neler olacak neler…”

“Ahmak davasının” gidişatını gördükten sonra “olası olacaklar” listesinin pek bir önemi bulunmuyor. “İBB’nin ne farkı var ki, Diyarbakır başta olmak üzere HDP’li belediyelere de kayyum atanmıştı” denebilir. Oysa ikisi arasında niteliksel bir fark var. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması demokrasiden yana tüm güçlerin reddetmesi gereken bir demokrasi sorununa işaret eder. Ancak İBB’ye kayyum atanması, sadece demokrasi değil, aynı zamanda bir rejim sorununun işaretidir. Zira CHP ana muhalefet partisidir. Ana muhalefet, demek, potansiyel iktidar demektir.

***

İmamoğlu’ndan başlayıp Kılıçdaroğlu ve Akşener’e uzanan listeye, mevcut idarenin sadece otoriter karakterinin göstergeleri olarak bakmak, safdillik olur. “Ahmak davası” ile başlayan süreç, mevcut iktidarın, potansiyel iktidarı yasal siyaset düzlemi dışına atma girişimidir. Adını koyalım, bu bir DARBE girişimidir. Saray rejimi, bu girişiminde de devletin bütün kurumlarını araçsallaştırmaya devam etmektedir. Kurumların Anayasal düzen hilafına Saray iradesine tabiiyetindeki biricik yöntem, şekil şartı sağlamak üzerine kuruludur. “Kitabına uydurmak” olarak da bilinen bu pek eski bürokratik işleyiş, bugün genelleşmiş bir devlet işleyişi halini almış durumdadır. Oysa muhteva ve teamülden kopartılmış haliyle şekil şart, bir kabuktan başka nedir ki?

Bu noktada Saray rejimini, devlete hükmeden, sınırsız-hesapsız gücü karşısında her sınıftan kamu personeline boyun eğdiren, eğmeyenleri cezalandırmaktan çekinmeyen tek adam rejimi olarak resmetmek yönündeki yaygın eğilime de değinmek gerekir. Her dilediğini yapabilme kudretine sahip bir Erdoğan imgeleminin sokaklardaki yankısı boyun eğmeye çağırır.

***

Saray rejiminin işleyişini sınırsız bir güç manifestosu olarak değil de Anayasal dayanak ve toplumsal meşruiyet kaybı olarak da görmek mümkündür. Örneğin ahmak davası, İmamoğlu’na olduğu kadar, yargı kurumunun hukukiliğine de indirilmiş bir darbedir. Potansiyel iktidarı–ki mevcut rejim parametreleri içinde bu Millet İttifakı demektir-, saf dışı etme operasyonuna dahil olan kurumlar, Anayasal dayanaklarını ve toplumsal meşruiyetlerini kaybetmeyi de göze almış olmalıdır.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun son günlerdeki meydan okuyucu tavrı, süreci doğru analiz ettiğinin kanıtı olarak görülebilir. Mağduriyet başarı getirir şeklindeki düşünce, tümüyle temelsizdir. Halkımız, mağdur için ağıt yakar, gözyaşı döker ama asla peşinden gitmez; mağdur, ne zamanki gelecek vaadi ile ayağa kalkar, işte o zaman uğradığı mağduriyet karşısındaki direnci ile bir halk kahramanına dönüşür.