Başlıktaki Özdemir Asaf şiirini duymuşsunuzdur. İlk bakışta dize olarak çok basit görünür. Eğer şiirden hiç anlamıyorsanız, “ne var ya bunu ben de yazarım” demeniz dahi mümkündür. Oysa çok zordur.  Üzerine biraz düşününce, nasıl bir dem istediği anlaşılır.

Öyle ki, Asaf’ın Yön isimli şiiri bu dizeden ibarettir. Şair, yanına yöresine başka dizeler ekleyip bu yalınlığı bozmaz. Kim bilir belki de eksilte eksilte buraya ulaşmıştır.

Bu dize bana sadece iyi bir şiiri ya da sevdiğine adanmışlığı hatırlatmıyor. Yeni medya çağında iletişimin ne demek olduğunu da özetliyor. Bu dikkat dağınıklığı ortamında muhatabına ulaşmanın çok zor ama yalın formülünü veriyor sessizce. “Bana bak ben en doğruyum” diye diye bir yankı odasını büyütmek yerine, sesinizin kendi yankı odanızdan çıkıp farklı odalarda da duyulması gerektiğini hatırlatıyor.

HEPİMİZ AYNI YÖNE BAKARKEN

Çocukluğumdan siyasetle ilgili aklımda kalan en önemli görüntülerinden biri, Turgut Özal’ın elindeki kalemi sallaya sallaya yaptığı “İcraatin İçinden” isimli ulusa sesleniş konuşmaları. Biraz da liderlerin seçim öncesi TRT ekranlarında kendilerine ayrılan süredeki propaganda konuşmaları kalmış. Hatırlıyorum, çünkü istisnasız hepimiz oraya bakıyorduk. (evet, çocuklar bile) Aynı şeylere gülüp, aynı şeylere ağlıyorduk. Çünkü baktığımız yönde başka bir şey yoktu. Başka bir kanal, başka bir mecra başka bir dikkat çeldirici yoktu. O dönemlerde sokaktan birini çevirip dönemin en popüler buz pateni sporcusunu sorsanız, doğru cevap alma ihtimaliniz yüksekti. Oysa bugün böyle bir ihtimal yok. Katarina Witt’in ismini 35 yıl öncesinden hatırlıyorum örneğin ama bugün tek bir buz pateni sporcusunun bile ismini bilmiyorum. Çünkü bugün herkes, Artistik Buz Pateni Şampiyonaları’nı en çok izlenen saatlerde yayınlayabilen tek bir ekrana bakmıyor. Bugünün çocuklarının böyle bir şeyi hayal etmeleri bile zor. Sorduğunuz zaman bir yapay zekâ aracından ya da arama motorundan sorunun cevabını anında öğrenebilecekleri için belleklerinde bile tutmalarına gerek yok. Bu iletişimimiz kadar kültürümüzü de değiştiriyor. Örneğin meme’lerin ömrü kısaldıkça, birbirimizle anlaşmamızın, birbirimize tahammül etmenin yolları da azalıyor. Önceden “liseliler bilmez” diye hatırlanmasını bir kuşaktan olmaya bağladığımız bazı ortak değerler, bugün aynı kuşağın insanları arasında bile ayrışıyor. Algoritma önümüze getirmediği için asla haberdar olmadığımız güncel meme’ler var.

AVANTAJLAR, DEZAVANTAJLAR

Artık herkes kendi odasında, kendi ekranında, eğittiği algoritmaların da etkisiyle, kendi ilgilendiği şeylere bakma lüksüne sahip. Byung-Chul Han’ın demokrasiden enfokrasiye geçiş olarak isimlendirdiği bu süreç her şeyi değiştiriyor. Bu dönemde hâlâ o dönemin kamusal alanı gibi tek bir kamusal alan olduğu savıyla, ortalara son anda bir şeyler atmak ve seçmen davranışlarının bununla değişeceğini hayal etmek komik. Kaset, ifşaat, yolsuzluk dosyası gibi enstrümanların gücünü de bu yüzden abartıyoruz. Çünkü bunu yapanlar, farklı gerekçelerle kutuplaşmış eksenleri daha fazla kutuplaştırmaktan başka bir şeye hizmet etmiyorlar çoğu kez. Tıpkı eskisi gibi tek bir kamusal alanda, tek bir odada bunların tartışılıp muhataplarının utanç verici durumlara düşeceğini düşünüyoruz. Farklı bakış açılarını rakip doğruları unutuyoruz böyle yapınca. Her şey eskisi kadar basit olsun gibi bir temenni var ama adı üzerinde bu bir olgu değil, bir temenni. Oysa televizyon kanallarının büyük bir kısmını değil hepsini bile alsanız bile bunu başaramazsınız. Bilmem kaç kanala ortak yayın yaptırsanız da bunu başaramazsınız. Maalesef tek bir hakikat yok ve bu koşullarda kendi odanızın dışına da ulaşacak bir yankı oluşturmanız gerekiyor. Bu bir yandan avantaj: Eskisi gibi tek bir mecrada yok sayılınca yok olup gitmiyorsunuz. Ancak bir yandan da dezavantaj: Yeterli çoğunluğun baktığı her yerde olmanız gerekiyor ve bu hiç kolay değil.

SEN BANA BAKMA

Hepimiz aynı yöne bakmasak da aynı yöne bakanlar olarak, çoğunluğu sağladığımız yanılgısına kapılıyor gibiyiz. Desteklediğimiz siyasi partilerden, siyasi figürlerden, sevdiğimiz yazarlardan sanatçılardan bu tutarlılığı bekliyoruz. Kendi kampımızda yer alıp, karşı odaya da dokunabilecek farklı bir şeyler söyleyen birilerini linç ettiğimizde yaptığımız bu. Enfokrasi çağında, demokrasi çağının kurallarıyla devam eden bir oyunu kazanmanın tek yolunun, kendi odamızın dışına çıkabilmek olduğuna ikna olmak istemeyenlerimiz var. Muhalefet bloğunun “birleşe birleşe kazanacağız” sloganı bunun aksini güzel özetliyor aslında. Eğer bu çağda doğru iletişim yapmak istiyorsak, farklı odalardaki insanları üzerinde birleşecek ortak müşterek ve amaçlar bulup, altını çizerek o yönde bulunmayı ve birleşmeyi gerektiriyor. Ayrıştığımız noktalar içinse, sessiz bir mutabakat ve “sen bana bakma” kalenderliği geliştirmek şart.

BEN SENİN BAKTIĞIN YÖNDE OLURUM

Bir içki markasının yurtdışı tüketiciler için hazırladığını öğrendiğimiz “o gün geldiğinde…” üst başlıklı reklam filminin bir kesimde yarattığı heyecanı ele alalım. Marka için oldukça doğru bir reklam. Çünkü tam kendi tüketicisinin baktığı yönde duruyor. Bir ülkede içki fiyatları, fahiş vergiler yüzünden örtülü yasak denilecek bir noktaya ulaşmışsa, bir marka bundan rahatsız olan tüketicilerinin baktığı yerde en doğru iletişimi yapmış demektir. Bu bir içki markasının tüketicileri için ortak müşterek demektir ve nokta atışı bir iştir. Bu açıdan bir kahramanlık olarak değil, doğru bir ticari hamle olarak okumak gerekir. Fakat aynı formülü bir siyasi parti ya da hareketin uygulamasını istiyorsanız da bu aynı oranda bir yanlış reklam olur. Çünkü ayrışılan bir noktanın altı çizilmiş olur. Siyasi parti ve ittifakların iletişimlerinde insanların önemli çoğunluğunun üzerinde birleştiği bir yönde durması ve bu yönleri çoğaltması gerekir. Eskiden de böyleydi diyebilirsiniz ama eskiden bir kamusal alan vardı ve farklılıklar orada karşılıklı çarpışırdı ve bir yere kadar ikna şansınız vardı. Şu anda herkes kendi odasında kendi kanaatlerini tartışmaya açmadan pekiştiriyor. Böyle bir ortamda, en fazla ortak bakılan yönü bulup orada duran ve ayrışılan noktaları “sen bana bakma” diye sessizce geçiştirebilenler kazanacak.