Türkiye’de polis yetki ve sorumlulukları yasası, polise sadece sorumluluk, devlete ise sonsuz şiddet kullanma yetkisi veriyor. Avrupa’nın her ülkesinde grevli, toplu sözleşmeli polis sendikası var ve polislerin haklarını asıl bu sendikalar koruyor. Polisin, devletin şiddet aygıtı halinden çıkıp yurttaş haline gelmesi örgütlenmesiyle yani sendikalaşmasıyla mümkün oluyor. İşte Avrupa’dan bazı örnekler…

Almanya’da bir süredir aşırı sağcı partiler, şahıslar ve aşırı sağı destekleyen basın, izinsiz gösterileri ve bazı ‘şiddet olaylarını’ dağıtmak için Alman polisinin plastik mermi kullanmasına izin verilmesini savunuyordu. İlk 2007 yılı haziran ayında Almanya’da düzenlenen G-8 zirvesinde globalizm karşıtlarının, anarşist ve otonomların sert protestolarını engellemek için gündeme getirilen ‘plastik mermi kullanımı izni’ tartışması, o günlerden bu yana küllenmişti ama bu aybaşında yeniden alevlendi.

Bu seferki ‘plastik mermi kullanma izni’ tartışması 2 Haziran’da Hamburg’ta gerçekleştirilen bir gösteriden sonra başladı. Hamburg’ta aşırı sağcıların düzenlediği bir yürüyüşü, antifaşistlerle otonomlar bastı ve yürüyüşün dağıtılması amacıyla faşistlere saldırdı. Faşistlerle solcuları ayırmak isteyen, daha doğrusu ‘izinli gösteri yapan’ faşistlerin yürüyüşünü korumak isteyen polislerden 38’i çeşitli yerlerinden yaralandı. Olay, kamuoyunda elbette çok popüler oldu ve yoğun bir biçimde basına da yansıdı.

Gösteriden sonra özellikle muhafazakâr ve popülist bulvar gazeteleri, faşist partilerle politikacılar, polisin plastik mermi kullanması izni olması gerektiğini gündeme getirdi. Polisin ‘şiddet içeren gösterileri’ dağıtması için bazı muhafazakâr basın, bazı politikacılar ve muhafazakâr-sağcı polislerin üye olduğu sendika, adeta ortaklaşa bir kampanya başlattı. ‘Polise plastik mermi izni’ kampanyasının başını Bild gazetesi çekiyor.

Bild, en son bir polis yetkilisinin ağzından şöyle yazdı: “Göstericilerin taşlarına, molotof kokteyllerine ve sopalarına karşı tazyikli su yetmezse, polis elbette plastik mermi kullanma iznine sahip olmalı…”

POLİSE ŞİDDET KULLANMA İZNİ POLİSİN ALEYHİNE
Almanya’da birden fazla polis sendikası bulunuyor ve en büyüğü 170 bin üyeli ‘Polis Sendikası’ ( Die Gewerkschaft der Polizei -GdP). Bild’in kampanyası karşısında, Polis Sendikası hemen bir bildiri yayınlayarak “polislerin asla böyle bir izne ihtiyacı olmadığını” ve “polisin asla şiddet kullanmaması gerektiğini” açıkladı. Polis Sendikası, yaptığı açıklamaya “polise, halka karşı şiddet izni verilmesinin, polislere verilen bir hak olmadığını, sadece polislerle halkı karşı karşıya getirip polisleri zor durumda bırakan bir sorun olduğunu” da eklemeyi unutmadı.

Polis Sendikası’nın 5 Haziran tarihli basın açıklamasında, “Polisin plastik mermi kullanmaya ihtiyacı ve isteği olmadığı” açıkça belirtildi. Özellikle şu cümleler çarpıcı: “Her kim, bu tür bir plastik mermiyle göstericilere ateş ederse, sonunda yaralanma ve ölümlerin olacağını da hesap etmeli. Bu, herhangi bir demokraside kabul edilebilecek bir durum değildir. Polisin işi asla göstericileri yaralamak ya da öldürmek değil, göstericilerin yaralanmadan ve ölmeden evlerine dönüşünü sağlamaktır… ”

Yani, İstanbul Fatih’te bir grup Türkiyeli polisin, bir genci öldüresiye dövdüğü günlerde, Alman polisi, ‘Polise plastik mermi kullanma izni verilmemesi’ için çalışıyordu. Türkiye’de polis şiddetinin ve polis terörünün artık gizlenemez hale geldiği, polis şiddetine dur denmesi için kampanyaların yapıldığı bu günlerde, Almanya’da polis, ‘polisin şiddet kullanmaya zorlanamayacağı’ kampanyası yürütüyor.

Almanya’daki polis yasasına, uygulamaya ve polislerin hak kazanımlarına baktığımızda, Türkiye’nin polislerin hak ve hukukunu düzenlemesi gereken, Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası ile aslında polise herhangi bir hak vermediği, sadece polisi şiddet kullanmaya teşvik ettiği görülüyor.

İÇ SAVAŞ KOŞULLARINDA YAŞAMIYORUZ
Almanya’daki örneği daha yakından incelediğimizde, Türkiye’de polis yasasının polisin özlük haklarını, toplumsal saygınlığını, maaşını artırmadığı, sadece yükünü artırdığı çok net bir biçimde görülüyor. Polis Sendikası’nın açıklamasına biraz daha devam edelim:

“Gösterilerde polis elbette şiddet yanlısı militanlara tam bir kararlılıkla karşı koymalı ama Almanya’da bir iç savaş içinde olmadığımızı, karşımızdakinin de bizim gibi bir yurttaş olduğunu unutmamalı. Polis, ayrıca, göstericilerin hepsinin ayrı ayrı insan olduğunu düşünmeli ve onlara hepsi aynı ve tek insanmış gibi toptan hitap etmemeli…”

Polis Sendikası’ndan yapılan açıklamada ayrıca, polisin ‘agresif’ göstericiyi kendinden uzak tutmak için yeterince eğitim aldığı ve yeterince araca sahip olduğu da belirtiliyor. Sendikaya göre, başka yöntemler işe yaramadığında ‘son çare’ olarak polis, tazyikli su sıkabilir. Ancak Alman polisi, nedense ‘biber gazı’ falan hiç bilmiyor.

Sendika, görüldüğü gibi polis yetkilerinin ve sorumluluğunun polisi, ‘vatan kurtaran kahraman’ haline getirmemesini; aksine polisin çalışan bir ‘yurttaş olduğunu’  unutmaması gerektiğini vurguluyor. Yani Türkiye’de polise verilen yetki aslında, polisin mesleki ve maddi imkânlarının güçlendirilmesine değil, amirlerinin verdiği emirlere harfiyen uymasını sağlayan; devletin, polis şiddeti aracılığı ile otoriter yanını güçlendiren düzenlemelerden ibaret.

Polisin kendisi için, kendi hakları için mücadele etmesinin önünü açan örgütlenme özgürlüğünün olmadığı ülkemizde, polisin ‘güçlü olduğu’, sadece milliyetçi ya da Fethullahçı polislerin inanacağı bir yanılsama olarak kalmaya mahkûm.

PLASTİK MERMİNİN KALİTELİSİ OLUR MU?
Polis Sendikası’nın mesleki işlevi ve polislerin de ‘çalışan yurttaş’ olduğunu hatırlatması anlamında demokrasiye katkısını bu örnek üzerinden tartışırken, elbette örneği oluşturan plastik mermi kullanımının kendisi de oldukça önemli.

Almanya’da Polis Sendikası, plastik merminin Avrupa çapında kullanımına da karşı olduğunu açıkladı ve zaten daha önce Avrupa’da ‘kriz bölgelerinde kullanımına izin verilen’ lastik merminin insan hayatına mal olduğunun örneklerini verdi. Türkiye’de çoktandır plastik mermi kullanılıyor ve bırakınız polislerin bunu reddetmesini, demokratik kamuoyunda bile bu konu neredeyse hiç gündeme getirilmiyor. Hele son bir ay içinde polislerin artık plastik coptan demir copa geçtiği, plastik mermiden kauçuk mermiye döndüğü gibi sevindirici (?!) haberlerin yer aldığı ülkemizde polisin kendi haklarını ya da demokrasiyi savunmasını beklemek bir hayli ütopik görünüyor.

Biz öyleyse yine Polis Sendikası’nın açıklamasında konuyla ilgili bölüme bakalım:

“Yalnızca Kuzey İrlanda’da 1970 ve 2005 yıllarında plastik mermi kullanımı neticesinde 17 insan hayatını kaybetti. Her plastik mermi kullanımında yaralananlar oldu ve neredeyse her mermi isabet eden kişi hastanede tedavi görmek zorunda kaldı. Plastik mermi kullanımında hedefi tutturmanın zor olması nedeniyle, gösterilere katılmayan birinin yaralanması ya da ölmesi de mümkün. 2005’ten beri İngiltere ve Kuzey İrlanda’da kullanılan daha modern kauçuk mermi türünün öldürme ve yaralama riski, eskiyle karşılaştırıldığında daha fazla görülüyor… Bu yüzden Polis Sendikası her tür plastik merminin kullanılmasını kategorik olarak reddeder. Hukuk devletimiz kendini savunmalı ama bunu yaparken polis, bilinçli olarak insanların yaralanması ve öldürülmesi riski olan bir yöntemi kullanmamalı…”

 Almanya’daki Polis Sendikası’nın açıklama yaptığı günlerde Türkiye tam da bu konudaki bir gelişmeyi müjdeliyordu: “Koreli bir firmanın Emniyet Genel Müdürlüğü'nün atış poligonunda kauçuk merilerle ilgili yaptığı sunumun ardından, Genel Müdür Mehmet Kılıçlar'ın talimatıyla kauçuk mermi alımı için çalışma başlatıldı.” Evet, yıllardır ölümcül plastik mermi kullanan Türkiye polisi, şimdi daha modern ve daha ölümcülünü kullanmaya başlayacak.

ÖNCE SENDİKA KARAR VERİYOR
Türkiye’yi yine bırakalım. Almanya’da sendika açıklama yaptıktan sonra hükümet ve diğer partiler de bu konuyu gündemine aldı. Yani bırakınız hükümetin karar verdikten sonra sendikanın tepki vermesini, tam tersine neyin yapılması ve neyin yapılmaması gerektiğine önce sendika karar veriyor, hükümet ondan sonra düşüncesini açıklıyor.

Polis Sendikası’na plastik mermi konusunda hem hükümet partisi muhafazakâr Hıristiyan Demokratlardan (CDU) hem de Sosyal Demokratlardan (SPD) destek geldi. CDU Milletvekili ve Parlamento İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach, “Bir gösteride 38 polis yaralanıyorsa polisin kendini daha iyi koruması gerektiği kesin ama insanları yaralama riski olan bir yönetimi polis asla kullanamaz. Kaldı ki büyük gösterilerde polisin hedef seçemeden attığı plastik merminin şiddet yanlısı olmayan bir göstericiye rastlama olasılığı da çok büyük” diye konuştu.

SPD Milletvekili Michael Hartmann ise basına, “Polis, gösterilerde devletin aracı olarak değil, göstericilerin koruması için vardır. Her ne kadar bazı göstericiler polisi devletin kolu, devlet şiddetinin aracı olarak görse bile, polisin görev anlayışı değişemez. Ayrıca, siyasal sistemden rahatsız olanlar, sistemin temsilcileri olarak polisi görse de, polis de devlet de sistemin temsilcisinin polis olmadığını çok iyi bilir. Polis kendi adına, görevini ve misyonunu asla unutmamalı. Polis ne yapacağını bilir ve işini iyi yaparsa hiçbir karışıklık olmaz, şiddet kullanmasına da gerek kalmaz” dedi.

DEVLET ŞİDDETİNİN MAŞASI
Evet, böyle konuşan politikacıların, yedi polisin bir genci öldüresiye dövdüğü bir ülkede suçu sadece polislere yıkıp işin içinden sıyrılmaya çalışmayacakları anlaşılıyor değil mi?

Hem polislere şiddet yetkisi veren yasalar çıkarıp, bu şiddeti kullanmaları için ideolojik iklim ve teknik imkân yaratıp hem de şiddet kullanımından sonra sadece polisi cezalandırarak sorumluluktan kurtulan politikacıların sendikaya neden bu denli karşı olduğu da anlaşılır bir şey.

Polislerin de yurttaş olduklarını unutmamaları, çalışan bir yurttaş olarak sendikalarını kurmalarıyla ancak devlet şiddetinin maşası olmaktan kurtulmalarının mümkün olduğunu bilmeleri gerekir.

Polis sendikasını özelleştirmeye karşı
Avrupa’nın hemen her ülkesinde polis sendikası olduğu gibi, Almanya’da gibi bazı ülkelerde birden fazla polis sendikası var. Grev dâhil her türlü hakka sahip olan polis sendikalarının tarihi de neredeyse diğer sendikaların tarihine eşit. Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde polis sendikalarının üyelerinin hakları için aktif mücadele verdiği görülüyor. Avrupa’daki polis sendikalarının üst örgütü European Confederation of Police (EuroCOP), 27 Avrupa Birliği üyesi ülkeden 35 polis sendikasının yaklaşık 600 bin üyesini temsil ediyor. Avrupa Polis Konfederasyonu’nun amaçları şöyle sıralanıyor:

• Demokratik kontrol altında polis hizmetinin verimliliğini artırmak
• Polis personelin ve hizmetin kalite standartlarının oluşturulması
• Polislik mesleğinin ‘militarist değil sivil’ olduğunun korunması, sivil polis memurlarının statüsünün korunması 
• Güvenlik hizmetinin özelleştirilmesine karşı çıkma.

Örneğin bu ‘sivillik ve militaristlik’ konusunda EuroCOP, 2006’da İspanya hükümetine karşı bir bildiri yayınladı. Nisan ayında yayınlanan bildiride, hükümetin seçim vaadini tutması hatırlatıldı. Sendika, İspanya hükümetinden İspanya’da hem askeri hem de sivil bir karışım olan her iki kesimden de personeli bulunan Guardia Civil’in tasfiye edilmesini istedi.

Özel güvenlik hizmetleri şirketlerinin ve polislik mesleğinin özelleştirilmesinden endişe duyan konfederasyon, Avrupa çapında güvenliğin özelleştirilmesine karşı mücadele ediyor. Yine savaşlarda özel güvenlik gücü kullanımına da konfederasyon şiddetle karşı çıkıyor.

YUNAN POLİSİ KAPİTALİST KEMER SIKMAYA KARŞI
Bu yılın şubat ayında Yunanistan’da kamu çalışanları greve gittiğinde Yunan polisi de destek grevine gitti. Hatta Yunan Polis Sendikası işi biraz ilerletti ve Yunanistan’a “ekonomiyi kontrole gelen AB ve IMF görevlilerini gözaltına alacaklarını” bildirdi.

Yunanistan Polis Sendikası (POESY) Yönetim Kurulu yaptığı yazılı açıklamada, “Yunanistan’a, kapitalizmin kemer sıkma politikalarını dayatan troykanın üyelerini, kamu güvenliğini ve huzuru bozmaktan, Yunanistan’ın maddi değerlerini yağmalamaya çalışmaktan hemen gözaltına alabiliriz” dedi. Sendika bildiriyi, AB, IMF ve Alman yetkililerine de gönderdi.

Genel grevlere ve sokak göstericilerine de destek veren polis sendikası, yer yer hükümetin, gösterilere sert müdahale edilmesi isteğine de uymadı.

İŞ VE YAŞAM KOŞULLARININ DÜZELTİLMESİ
Almanya’daki en büyük Polis Sendikası GdP yani ‘Polis Sendikası’, 1950’den beri faaliyet göstermekte. Sendikanın amaçları şöyle tarif ediliyor: “Polis Sendikası, polislerin, emekli polislerin ve gümrük polislerinin mesleki, toplumsal, ekonomik, ekolojik ve kültürel çıkarlarını savunur. Sendika her şeyden önce özellikle üyelerinin genel çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesini, memuriyet ve iş hukukundaki haklarının iyileştirilmesi için çalışır. Polis Sendikası kendini, hükümetlerden, yönetimlerden, siyasal partilerden ve dini topluluklardan bağımsız görür…”

Sendika özellikle üyelerinin finansal durumlarıyla ve mesai sonrası çalışma şartlarıyla ilgileniyor. Meslek içi eğitim ve polislik eğitimi konusu da Polis Sendikası’nın ilgi alanına giriyor. Almanya’da Polis Sendikası dışında Alman Polis Sendikası ve Kriminel Polis Sendikası gibi sendikalar da bulunuyor.

ELEŞTİREL POLİSLER SES GETİRİYOR
Yine Almanya’da henüz sendikalaşmış daha solda polislerin kurduğu bir Eleştirel Polisler Federal Çalışma Grubu (Bundesarbeitsgemeinschaft kritischer Polizistinnen und Poliziste -BAG) diye bir oluşum da var. Bu grup kendini var olan sendikalara alternatif olarak görüyor ve genel olarak, polis karşısında ‘insan hakları’ ve ‘yurttaş hakları’ konularıyla ilgileniyor. Eleştirel Polisler, polislerin, ‘özgür ve demokratik bir iş ortamında’ bütün yurttaşları eşit gören, azınlıkları koruyan ve toplumsal olarak güçsüz durumdaki insanlarla dayanışma içinde olan anlayışla çalışmalarının sağlanmasını hedefliyor.

Eleştirel Polislerin en önemli prensipleri ise, polislik mesleğinin hem kendi içinde reforma tabi tutulması ve demokratikleştirilmesi, hem de polislerin muhataplarıyla demokratik ilişki içinde olmalarının sağlanması. Yani Eleştirel Polisler, polis mesleğinin hiyerarşisinden doğan sorunların, polislerin işini de etkilediğini düşünüyor. 1987’de kurulan Eleştirel Polisler Federal Çalışma Grubu, özellikle polislik mesleği eğitiminin anti demokratikliğine ve totaliterliğine dikkat çekiyor. Eleştirel Polisler, çeşitli insan hakları gruplarıyla, derneklerle ve siyasi partilerle işbirliği yapmayı da tüzüklerine koymuş durumda.

Eleştirel Polislerin ilk önemli çıkışları, 1987’de, nükleer çöp taşıyan trenlerin polis korumasında Almanya’nın nükleer çöplerinin depolandığı alana giderken olmuştu. Eleştirel Polisler, bu trenleri durdurmak için gösteri yapan çevrecilerin haklı olduğunu açıklamış, hükümetin haklı bir grupla polisi karşı karşıya getirmesinin karşısında durmuştu. Eleştirel Polislere göre, hükümet göstericileri ikna edici bir açıklama yapmalı ve polisiye olmaktan öte, toplumsal olan bu sorun, sokakta değil masa başında çözülmeliydi. Ayrıca Eleştirel Polisler, treni koruyan polislerin nükleer sızıntıdan zarar görüp görmediğinin kontrol edilmemesi nedeniyle iş bırakmanın yasal olduğunu savunmuştu.