Geçen hafta Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg görkemli bir sunumla yeni bir çağın başladığını müjdeledi. Bu öyle müthiş bir olaydı ki, Zuckerberg’in sahip olduğu Facebook, Whatsapp, Instagram gibi mega platformların tamamı “Metaverse” çatısı altında birleşecekti.

Ben bu yeni markaya taktım, bi yerden hatırlıyorum Metaverse’ü.

Söz ilk kez Neal Stephenson’ın Snow Crash adlı romanında kullanılmış. Dave Eggers’ın Circle (Çember) adlı romanını okumuştum. O romandaki “Circle” adlı şirket de Zuckerberg’in Metaverse’ünün yapmak istediğini yapan hayali bir şirketti: Tüm platformların üzerinde olan tek platform.

“Ready Player One” filmini ilişkilendiren de çok olmuş. 2018 yapımı Ready Player One da, yoksulluk içindeki distopik bir gelecekte, kurtuluşu sanal gerçeklikte arayan gençleri anlatıyordu.

Bu tip filmlerin zirvesi 1999 yapımı The Matrix olmalı. Matrix’te sanal dünyanın sahte saadetinden gerçek dünyanın acımasızlığına geçmek için gözlüğe gerek yoktu, hayatının kararmasını istiyorsan hapı yutman yeterliydi.

Kazmaya devam. Wachowski kardeşler, “Strange Days çekilmeseydi, Matrix’e bütçe bulamazdık” derler. 1995 yapımı Strange Days (Tuhaf Günler) zihin açıcı bir cyberpunk klasiğiydi.

Öte yandan Strange Days’ın yönetmeni Kathryn Bigelow da ona ilham ve güç veren eserleri sıralarken, bir dizi kitabın içinde, 1992’de filme alınmış Stephen King Romanı “The Lawnmower Man”i (Bahçıvan) de söylüyor. Sanal gerçekliğin varlığından ve beyin yakıcı özelliklerinden sanırım ilk kez Bahçıvan’la haberdar olmuştum.

“Meta”, emtia demek, ticari mal yani. “Verse” bildiğimiz “ayet” demek ama edebiyatta “nazım”, “düzen” anlamına da geliyor. Metaverse’in chicken translate Türkçesi “Mal Ayeti”, Şeytan Ayeti olmasından iyidir. Düz Türkçesi “Mal Sayımı” olabilir, bu durumda Zuckerberg de bildiğin “Mal Müdürü” oluyor. Biraz havalı söylersek “Mal Sayım Sistemi” diyebiliriz.

Dünyada paranın merkezinin hâlâ Londra, New York veya Şanghay olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Alın teri ve toprak temelli modası geçmiş üretim araçlarına dayalı “gerçek” ekonomi, şu anki dünya ekonomisinin yirmide biri bile değil artık. Yani ortada dolaşan her yüz liranın sadece beş lirası “bildiğimiz” para. Diğer doksan beş lira, bazen Orta Afrika’daki bir diktatörlükte, bazen Asya’daki bir kabuk devlette ortaya çıkan dev bir balina gibi. Türkiye bu işin odağındaki ülkelerden biri, ekonomideki hesapsız paranın önemli bir nedeni Zuckerberg’in de iştahını kabartan bu gri alan... Eğitim, sağlık, gelir dağılımı, basın özgürlüğü gibi listelerin sonunda kalmaya alışmış güzel ülkemiz “sanal para” konusunda Avrupa birincisi, ne mutlu bize... Nasılsa gittiği yere kadar gider, Jet Fadıl’ın askerleriyiz, son noktada “kandırıldık” deriz olur biter.

Patates tarlada çürürken, ince kesilmiş yarım patatese yirmi lira ödeyip Pringels alıyoruz ya, işte bu işte bir iş var. Meta hep aynı meta ama birileri bunu allayıp pulluyor. Bu allama pullama işi kitlelerin “inanması” ve birikimini buna yatırmasıyla oluyor. Dünyada milyarlarca kişi yaşadığı için ilk başta hep kazanıyor gibi görünüyorsunuz ama nüfus sonsuz değil ve yolun sonuna gelindiğinde mutlak çöküş kaçınılmaz.

Eskiden Titan Zinciri diye bir şey vardı, o zaman yüz yüze oluşan zincirler, şimdi “metaverse”lerle küresel ölçekte kuruluyor. Şaşalı sunumların, devasa algı yönetim kampanyalarının ardında az düşünen, çabuk inanan kitleleri söğüşleme gayreti var. Onların gözünde en değerli “meta”, yani “mal” biziz. Bedava kullandığımız sosyal medya platformları bizim satın alma davranışlarımızı izleyip, ticari istatistik veriye dönüştüren aygıtlar. Yoksa kapandaki peynir de, fareye bedava...

Edebiyat ve sinemada bir hayli geriye gitmiş olsam da soruma hala yanıt bulamadım: Birisi “Metaverse” kavramından çok daha önceden bahsetmişti ama kim? Mal, depo, sayım, evrak derken “evraka” dedim ve aklıma geldi: Meta Fetişizmi...

Karl Marx, Kapital’in yarısını gerçek mala sürülen “sanal” boyaya ayırmamış mıydı? Meta Fetişizmi, Marksist çözümlemelerin yapı taşlarından biriydi. Marx’ın sözleriyle “İnsanlar arasındaki belirli toplumsal ilişki, şeyler arasındaki düşsel ilişki biçimine dönüşüyor. Kapitalizm nesnelere dinin yaptığı gibi büyülü bir anlam katıyor ve buna inanmamızı istiyor. Emek ürünleri meta olarak üretildikleri anda onlara yapışan ve bu nedenle üretimden ayrılamayan bu ‘şey’e fetişizm diyorum”

Yani beş liralık metaya, doksan beş liralık fetişizm ekliyorsun, oluyor sana “Meta Fetişizmi”. Geçen hafta duyduğumuz adıyla “Metaverse”

“Yeni çağ” diyor, inanmayın. Sakallı Marx, iki yüzyıl önce yazdı: Zuckerberg Teksas’da kellik ilacı satan bir dolandırıcıdır.

Elindeki şişe “meta”, içindeki sıvı “verse”... Yerse.