Google Play Store
App Store

Yönetmen Şerif Gören’in sinemasını sadece kurgu, yönetmenlik, senaristlik ile sınırlamak mümkün değil. O Sine-İş Sendikası, Yönetmenler Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı...

Şerif Gören’in ardından

Prof. Dr. Emine Uçar İlbuğa

50. Altın Portakal Film Festivali’nde kendisine verilen Ödülü almak için sahneye çıkan yönetmen Şerif Gören ödülü aldıktan sonra sinemada her türlü sansüre karşı mücadelenin gerekliliğini “Asi bir delikanlı olarak girdiğim sinemada sansüre karşıyım, Amerikan tröstlerine, sinema tekellerine, darbeye, işkenceye karşıyım. İçimdeki otosansüre de karşıyım. Onun için Çarşıyım” sözleriyle dile getirdi ve ceketinin altına giyindiği Çarşı tişörtünü gösterdikten sonra sahneden indi.

Şerif Gören 1960’lı yıllarda başladığı sinemanın mutfağında yetişen bir yönetmen olarak kurgu, görüntü, senaryo gibi bir filmin üretim sürecindeki her alanda yetkinleşerek, kendi özgün sinemasal üslubunu oluşturdu ve uzun soluklu yönetmenlik kariyerini bugüne taşıdı. Sinemamızda toplumsal gerçekçi akımın ikinci kuşak isimlerinden olan yönetmen Gören toplumsal duyarlılığını hem filmlerine yansıttı hem de örgütlü mücadelenin en ön saflarında yer aldı. 12 Eylül Askerî Darbe yıllarında filmlerinin konusu gibi sendikal mücadeleleri nedeniyle tutuklandı, hakkında davalar açıldı, cezaevlerinde kaldı, yurtdışına çıkma yasağına karşın hiçbir zaman sözünü söylemekten çekinmedi, filmlerini en zorlu dönemlerde dahi çekmeye devam etti ve her daim devrimci ruhunu kaybetmeyen bir yönetmen oldu. 1974 yılında çektiği ilk uzun filmi Endişe ile 12. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen olmak üzere, altı dalda ödül aldı ve ardından çektiği filmlerle sinemamızın dayanışmacı, eleştirel yönetmenlerinden biri olarak geride 40’a yakın film ve Türk sinemasına kazandırdığı eşsiz eserleriyle 8 Aralık 2024 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Gören, Endişe’den bir yıl sonra Kadir İnanır ve Fikret Hakan’ın başrolünü üstlendikleri, Cahit Berkay’ın film müziğini yaptığı ikinci uzun filmi Köprü’yü (1975) çekti ve ardından peş peşe Darbe, Deprem, Taksi Şoförü (1976), İstasyon, Nehir (1977), Derdim Dünyadan Büyük, Derviş Bey Evlidir Ne Yapsa Yeridir, Gelincik (1978) gibi filmleriyle sinemadaki yolculuğunu pekiştirdi.

Türk sinemasının en üretken yönetmenlerinden olan Şerif Gören, çektiği filmlerle yaşadığı dönemin siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik koşullarını farklı türlerde işledi ve sinemanın evrensel diliyle Türkiye gerçekliğini başarıyla perdeye yansıttı.

1970-80’li yıllar Türkiye’de bir yandan siyasal, toplumsal çalkantılar, öte yandan Türk sinemasının hem Altın Çağını yaşadığı hem de gerileme ve sansürle baş etmeye çalıştığı, öte yandan keskin bir dönüşüme uğradığı yıllardı. Sinemanın böylesine zorlu kırılma dönemlerinde dahi o toplumun sesi olmaya, toplumsal adaletsizlikleri filmlerine tema etmeye, farklı koşullarda ve bölgelerde yaşayan insanların mücadelelerini Türkiye’nin sosyolojik, kültürel ve siyasal yapısının bir aynası olarak beyazperdeye aktarmaya devam etti. Örneğin Derdim Dünyadan Büyük (1978) ve Aşkı Ben mi Yarattım? (1979) gibi arabesk türde filmler de çeken yönetmen bir yandan geleneksel seyircisinin ötesine filmlerini taşırken öte yandan yoksul/zengin, kentli/taşralı, kentin çeperi ve merkezindeki hayatları merkezine aldı ve sınıf ayrımı üzerinden dayanışma ve mücadelenin gerekliliği filmlerinin itici gücü oldu. Bu nedenle Gören’in filmlerinde Türkiye’nin toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal hafızasının izini tarihsel olarak sürmek mümkün. Almanya Acı Vatan (1979) ile Almanya’ya emek göçünü, Yol (1981) filmiyle sıkıyönetim döneminde yarı açık cezaevinden izinle memleketlerine yolculuğa çıkan 5 mahkumun yolculuklarını, Derman (1983) ile Türkiye’nin Güney ve Doğu Anadolu bölgelerindeki köy ve mezralarda yaşayan insanlar ve oralara sağlık hizmeti götürmeye çalışan ebelerin hikâyesini, Kurbağalar (1985) filminde Trakya’nın bir köyünde geçimini kurbağa toplayarak sağlamaya çalışan, dul bir kadının zorlu yaşamını, Sen Türkülerini Söyle’de (1986) 12 Eylül Askerî Darbe döneminde uzun yıllar cezaevinde kalan siyasi bir tutuklunun tahliye olduktan sonra değişen Türkiye gerçeği ve yakın çevresi ile yüzleşmesini, On Kadın (1987) filminde ise 9 farklı kadın profili ile Türkiye’de kadın olmanın koşullarını sinemaya taşıdı. 2000’li yılların başında Bana Babamı Anlat (2000), Kırık Ayna (2003), Ahh İstanbul (2006) gibi televizyon dizileri de çeken Gören, 2011 yılında Necati Cumali’nin aynı adlı eserinden uyarladığı Ay Büyürken Uyuyamam’dan sonra film çekmedi.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ SAVUNAN BİR YÖNETMEN

Yönetmen Şerif Gören’in sinemasını sadece kurgu, yönetmenlik, senaristlik ile sınırlamak mümkün değil. O 1960’lı yıllardan itibaren Sine-İş Sendikası, 1970’li yıllarda Türkiye Film Emekçileri Sendikası ve 1978’de DİSK’e bağlı Sine-Sen ve 1970-1980’li yıllarda Yönetmenler Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı, dernek ve sendika başkanlıkları üstlendi, böylece sinemanın örgütlü mücadelesinin önemli bir ismi ve sinemanın arka planında yer alan isimsiz emekçilerin haklarının bir savunucusu olarak, 12 Eylül Askerî Darbe döneminde yargılandı, cezaevinde yattı ve Türkiye’de her daim “muhalif” bir sanatçı olmanın ve iktidarla, güçle uylaşmamanın bedelini ödedi. O geride; onurlu bir yaşam, Türk sinemasının ruhunu şekillendiren ustalığını ve filmlerle tarih yazmanın mirasını bıraktı.
Anısına saygıyla.