Google Play Store
App Store
Sermaye ve sağın planı
Başbakan Scholz, 2 bin 900 kişiyi işten çıkarmayı planlayan Ford Fabrikası’nı ziyaret ederek yöneticileriyle görüştü. (Fotoğraf: AA)

Nafiz ÖZBEK - IG Metall Eski Sekreteri

Neoliberalizm sistemini oluşturan tüm global endüstri, finans ve sermaye grupları için herhangi bir ülkenin sınırları milli, siyasi, coğrafi olmaktan daha çok sürekli olarak kâr ve ekonomik büyüme amacı taşıyor. Günümüzde de hem ekonomik, hem siyasi bakımdan yeni bir devler savaşıyla karşı karşıyayız. Neoliberal ekonomi sisteminin yıkım (kriz, savaşlar), yapım (yeniden üretim) ve yatırım (investition) gibi birbirini tamamlayan boyutları var ve bunların hiç biri rastlantı değil. Bu sistemde sosyal adalet, eşitlik, dayanışma, vatan, bayrak, din, millet ve benzer kavramlar, sistemin mekanizması için hemen hiç bir anlam taşımaz. Daha açık ifade etmek gerekirse: Bu sistemin ayarlarına göre, nerede olursa olsun, bir avuç zenginin daha zengin olması için milyonlarca, hatta milyarlarca insanın yoksul olması kaçınılmaz bir ön koşuldur. Borsalarda işlem gören değer transferleri (ya da global kumarhaneler) de esasında bir avuç patronun zengin olması için, ezici çoğunluk halkların yoksul olmasından başka bir şey değil. Kısaca neoliberalizm denen ve serbest piyasa ekonomisi olarak da bilinen ekonomik sistem, aslında dünyanın nabzını elinde tutan irili ufaklı para babalarının organize suç ortaklığıdır.

ALMAN OTOMOTİVİNİN KRİZİ

Bu gerçeği daha açık görmek için son günlerde Almanya’nın otomobil sektöründeki gelişmelere bakmak yarar sağlayacak:

Almanya’da şu an sadece Volkswagen gibi bir otomobil devi veya birkaç işletme değil, yan sanayi işletmeleri de içinde olmak üzere yaklaşık 50 büyük holding toplam 100 bin ve daha fazla işyerini yok etmeyi planlıyor. Bu planın merkez üslerinden biri ve belki en önemlisi, Alman Patronlar Birliği ve büyük patronların idaresinde eylem gösteren INSM diye bilinen kuruluş. Son dönemlerde sermaye grupları tarafından yürütülen birçok kampanyanın arkasında bu lobi kuruluşu ve PR ajansı yer alıyor. Bu kuruluş metal sanayii işverenleri derneği “Gesamtmetall” tarafından her yıl milyonlarca dolarla finanse ediliyor. Sermaye cephesinin bu lobi kuruluşu, Bosch, Siemens ve diğerlerinin yanı sıra tüm Alman otomobil üreticilerini de temsil ediyor ve onların özel çıkarlarını savunmaya kararlı olduğunu VW şirketinde işçi haklarına saldırmakla bir kez daha gösterdi. INSM geçmişte de asgari ücretlere, servet ve miras vergilerine, çevre düzenlemelerine ve kadın kotasına karşı lobi faaliyetlerinde bulunmuş ve işgücü piyasasının serbestleştirilmesi, çok kazananlar için vergi indirimleri ve nükleer enerji karşıtı kampanyalar yürüttü.

ÇATI ÖRGÜTÜ

Kuruluşun diğer vasıflarına da farklı açılardan kısaca bakalım: Neoliberalizmin Almanya’daki çatı örgütlerinden biri ve oldukça etkin olan INSM, temelinde ve kamuya açık tanımında, Almanya’da 2000’li yılların başında metal sanayi sektörünün patronları tarafından bir lobi örgütü olarak kurulan ve sosyal piyasa ekonomisinin reformu ve geliştirilmesi amacını güden bir düşünce kuruluşunun adıdır. INSM, ayrıca  yine kamuya açık yüzünde, sosyal piyasa ve serbest piyasa ekonomisinin, sosyal eşitlik ve refah gibi unsurları da göz önünde bulundurarak şekillendiği bir ekonomik model gibi algılanır. Bu vasıflarla onun ana hedefleri arasında Almanya ekonomisini uluslararası rekabette ileriye taşımak, yeni üretim modelleri geliştirmek, mevcut üretim koşullarını iyileştirmek gibi önemli konular bulunuyor. Kuruluşun bir diğer hedefi - ve belki en önemlisi - ise, patronların ve holdinglerin güç birliğini sağlamaktır. Zaten kurumun maddi taşıyıcıları, kolayca anlaşılacağı üzere, başta büyük sermaye sahibi holdingler, yani Federal Almanya İşverenler Birliği ve Federal Sanayi Enstitüsü’dür.

INSM kuruluşundan bu güne kadar Almanya ekonomisini ilgilendiren pek çok olaya imza atmış, Almanya ekonomisine yön vermekte önemli roller üstlendi. Bu yüzden Almanya’daki ekonomik dalgalanmaların kaynağını tespit etmek için onun faaliyetlerini iyi izlemek önem arz ediyor. Çünkü açıkça görülmektedir ki, INSM Almanya ekonomisini önemli alanlarda yenilemek, kârları tekelleştirmek ama bu süreçte ortaya çıkan tüm yükü sosyalleştirmek, yani yükü halkın, hükümetin ve emekçilerin sırtına yüklemek istemektedir. INSM, sosyal devlet ve adalet prensiplerini çiğneyecek kadar da cesareti, maddi ve siyasi gücü olan bir yapıda.  INSM, genel olarak VW, BMW ve Daimler gibi şirketlere, farklı kampanyalarla aralarına performatif bir mesafe koyarak imajlarını geliştirmek için fırsatlar sağlar. Diğer yanda INSM’nin şeffaf olmayan finansman yapısı, bu şirketlerin bizzat lobi kuruluşunun en büyük bağışçıları arasında yer aldığı gerçeğini gizlemektedir. INSM tarafından yürütülen kampanyaların çoğu, çok zaman bir taşla bir kaç kuş vurmayı hedefler: Örneğin, antisemitizm suçlamalarının kitlesel erişimi, açık ya da gizli bir şekilde nefret söyleminin hedefi olduğunu düşünenleri de, ister istemez, elinde olsun veya olmasın, bir araya toplar. Aynı zamanda, şirketlerin sınırlarını çizmesi, yürütülen kampanyaları elbette çok aşırı olarak algılayanlara da ulaşır. Bu sonuncular için büyük şirketler ılımlı demokratik söylemin dostları gibi görünür. INSM, gerekirse aşırı sağcı otoriter siyasi yapılanmalara karşı savaş açar, ama gerekli gördüğü zamanlarda da göz yumar.

AŞIRI SAĞ İLİŞKİSİ

Bu yüzden neoliberalizm ve otoriter yapılar 21. yüzyılın küresel olaylarını karakterize eden ortak görünümü, kötü bir rastlantının sonucu değil. AfD veya diğer aşırı sağcı siyasi oluşumlar gibi piyasa liberali ve Avrupa şüphecisi düşünce kalıplarından ortaya çıkmış fazlaca projeler gündeme gelmektedir. Almanya’da ve Avrupa’da gittikçe artan otoriter sağın köşe taşları, örneğin AB içinde son yıllarda mantar gibi türeyen sağcı, milliyetçi, ırkçı eğilimler piyasa ekonomisindeki gelişmelerden bağımsız düşünülemez. Irkçılığın artması, işyerlerinde emekçiler arasında rekabetin kızışması, işyerlerini kaybetme korkusu, her zaman olduğu gibi bugün de toplumda kötü sonuçlar doğuracak olan gelişmelerdir. Demokratik emek örgütleri, yani sendikalar, sol demokratik siyasi partiler, demokratik kamuoyu mevcut endişelerden kurtulmak ve emekçilerin, demokratik güçlerin birliğini sağlamak amacıyla hareket etmek zorundadır ve edecek. Bu kapsamda Türkiye işçi hareketine de önemli görevler düşüyor.