Google Play Store
App Store

Güzel insan Sırrı Süreyya Önder''in cenaze töreninde kızının yaptığı konuşma herkesin yüreğine dokundu. İyi babalığın nasıl bir şey olduğunu anlatıyordu o mektup. O sözleri dinleyenler, kendi eksikliğini yaşadıkları babalığın hüznünü de yaşamış oldular. Babanın politik imajının sadece sosyal kontrol, hadım eden bir tiranlık ve ulaşılmaz otoriterlikten ibaret olmadığını, başka bir yüzünün de olabileceğini anımsattı o mektup.

Anneliğin ve babalığın politik imajları ve anlamları üzerine çokça yazıldı çizildi bugüne kadar. Babanın imajı kimlik, tutarlılık ve sınırlı istikrar duygusu vermesiyle toplumsal ilişkilerde daha hoşgörülü bir iletişimin kanalını da açabilir, tam tersi gerici bir biçimde bütün bu kanalları tıkama potansiyelini de içinde taşıyabilir. Yani babanın politik imajı, hem devrimci, hem de gerici özellikler barındırır.

ÇEŞİTLİLİK

Günümüz aile yapıları artık çok çeşitli. Tek ebeveynli aileler, eşcinsel ebeveynler ya da çocuğun bakımını üstlenen büyükanne ve dedeler... Bu çeşitlilik, babalığın ya da anneliğin sadece biyolojik bağlara indirgenemeyeceğini gösteriyor. Aslolan, çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarını gözeten, onun bireyleşmesini destekleyen bir işlevin yerine gelmesi. Bu nedenle, baba figürünün yokluğu kadar, fazlalığı da sorun yaratabiliyor. Baskın, müdahaleci ya da cezalandırıcı bir baba, çocuğun ruhsal gelişiminde ciddi yaralanmalara neden olabiliyor.

DIŞ DÜNYA

Yeterince iyi annelik konusunda pek çok görüş ileri sürülse de, literatürde iyi babalık hakkında aynı derinlikte pek fazla çalışma yok. Sanki çocuk yetiştirme anneliğe havale edilmiş gibi görünüyor. Ama asıl kafa karıştırıcı noktanın, babanın iyi ve kötü yanlarının iki uçta yer alması. Freud'un çizdiği baba imajının daha çok yasaklayıcı ve hadım edici özellikleri öne çıkarılabiliyor. Mahler ve başka psikanalistlerin değindiği gibi, baba, çocukla annesi arasına giren ve çocuğun ilgisini dışarıdaki dünyaya çeviren kişi olarak kabul edilir. Babanın çocuğa dışarıdaki dünyayı düşmanca ya da insan dostu bir yer olarak nasıl tanıttığı önem kazanır. Baba çocuğa sınır koyarken bunu hadım etmeden yapıp yapmaması da belirleyici olur. Baba burada sert ama nazikçe bebeği tutup "kendi" dünyasına çevirir. Buradaki sert ve nazikçe karşıtlığı, belki de babalığın biçimini belirler. Anne iç dünyanın, baba dış dünyanın temsilidir bir bakıma.

BEBEĞİ TUTMAK

Winnicott, bebeğinin tutulmasıyla ilgili bahsederken şöyle bir resim çizer: Baba, bebeği tutan anneyi tutar. Ama bağlanma kuramı üzerine çalışanlar, Winnicott'un çizdiği bu resmi doğrulamaz, babanın bebeği tutması anneden bağımsız özellikler taşır. Bu yüzden Winnicott, anne merkezli bakış açısı nedeniyle eleştirilir. Bunun nedeni olarak, Winnicott yaşadığı İkinci Dünya Savaşı koşullarında, çoğu çocuğun babasından uzak olması ya da savaşta babasını kaybetmesinden dolayı çocukların babalarıyla ilişkisine dair gözlemlerinin sınırlı olduğu yönünde. Baba daha çok sabah işe gidip gece eve gelen ve çocuğuna savaşta kullandığı silahı göstererek yaşadığı maceraları anlatan bir figür olarak resmedilir. Lacan'ın izinden giden çağdaş psikanalitik teoride de baba, çocuğun arzularını düzenleyen, onu toplumsal yasanın içine sokan figürdür. Baba bir kişi olmaktan çok bir işlevdir: Sınır koyan, ötekinin arzusunu tanıtan, dilin ve düzenin temsilcisi...

Ama meselenin özü, Irigaray gibi feminist psikanalistlerin değindiği gibi, sosyal düzenin çoğaltıcısı kadın bütünüyle özgürleştiğinde biz anneliği ve babalığı o zaman başka yönlerden tartışıyor olacağız. Bildiğimiz anlamda 'baba’nın sona erdiği bir çağdayız. Babaya yas tutmak, aslında onun anlamını, değerini ve dilini içselleştirmek demektir. Bugünlerde belki de en çok yitirdiğimiz şey de bu: Babayla kurulabilecek onarıcı, taşıyıcı, incelikli bir bağ.