Sessiz kitap, sayısız hikâye
İnsanların mekanla, zamanla, nesnelerle ve diğer canlılarla etkileşimlerinden sayısız hikâye doğar. Yaşam bu yönüyle mucizevi ve çok katmanlıdır. Çocuk edebiyatı hayatın ayrıntılarındaki derinliği yakalamayı, kalpleri ısıtan atmosferler yaratıp çocukların hayal dünyasına sunmayı hedefleyen sanatçılar için umutlu bir alandır. Özen ve mutlak samimiyet ister.
Bugünkü konuğum resimlediği kitaplarda bu içtenliği yakalayabildiğimiz, okuruyla yalın ve bir o kadar güçlü bağlar kuran Avusturyalı illüstratör Julie Völk. “Günaydın, küçük tramvay!” adlı kitabı 2017 yılında Avusturya Çocuk ve Gençlik kitabı ödülüne ve Alman Kitap Sanatı Vakfı en iyi Almanca kitap ödülüne layık görülen sanatçıyla Kuraldışı Yayıncılık tarafından kısa süre önce dilimize kazandırılan “Sımsıcak bir yeni yıl akşamı” adlı kitabının sevgi dolu çağrışımları eşliğinde bir söyleşi gerçekleştirdim. Keyifli okumalar dilerim.
Julie merhaba. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Uluslararası Çocuk Edebiyatı Festivali kapsamında konuşma yapmak üzere İstanbul’a geldin, meslek paydaşları ve okurlarınla buluştun. İstanbul’a ve festivale dair izlenimlerini bizlerle paylaşır mısın?
Çalışmalarımın bu kadar ilgiyle karşılandığını görmek benim için çok heyecan vericiydi. İstanbul bana çok uzak olmasına ve İstanbul’daki yaşam benim küçük Avusturya köyümdekinden çok farklı olmasına rağmen, aslında birçok ortak nokta var. Ve bu bana çok tanıdık geliyor. Bu yüzden hem şehre hem de festivale karşı büyük bir heyecan duydum.
Resimli kitap okurlarının ilgiyle takip ettiği bir sanatçısın. Bu röportaj aracılığıyla seni tanıyacak olanlara kendinden bahseder misin? Çocuklar için üretmeye nasıl ve ne zaman karar verdin?
Çocukken çok fazla çizim yapardım. Her şey, yoksul çocuklara yardım etmek ve yetimhaneler inşa etmek için milyoner olma hayaliyle başladı. Bu yüzden, bir çocuğun isteyebileceği her şeye sahip evler tasarlamaya başladım. Sonrasında da çocukları çizmeye başladım. Üvey babam bir çizgi roman sanatçısıydı, ancak illüstrasyon okumak ve çocuk kitabı sektöründe yer almak istediğimi oldukça geç fark ettim. Tek bildiğim, çoğunlukla çizim yapıp tasarlayabileceğim bir işte çalışmak istediğimdi, bu yüzden önce moda, kostüm tasarımı ya da mimarlık okumayı düşünüyordum. Ancak sonra asıl ilgimin bir resim, bir hikâye ve bir dünya tasarlamak olduğunu fark ettim.
Gündelik hayatın nabzını tutan, doğal ve bir o kadar içten olan ‘Günaydın, küçük tramvay’ adlı kitabın çok sevildi. Bildiğim kadarıyla başlangıçta sessiz kitap olarak tasarlamamışsın, O küçük tramvayın hikâyesini bir de senden dinleyelim mi?
Başlangıçta metinsiz bir kitap yapma fikri benim aklıma gelmemişti. Bir fikrimi editörüme anlattığımda bunu önerdi. Şehir boyunca yol alan bir tramvay fikri aklıma gelmişti. Tramvay farklı mahallelerden, işçi sınıfı bölgelerinden, yerleşim alanlarından ve şık alışveriş bölgelerinden geçiyor; mimari ve inen binen insanlar değişiyor. Bu beni çok ilgilendiriyor. Atmosferler, bir hikâyenin ruh hali de benim için çok önemli. Tek bir belirli hikâye yok, pek çok farklı hikâye var. Bir şeye nasıl baktığınıza bağlı olarak farklı bir hikâye anlatıyor. Sessiz bir kitapla, beni ilgilendiren bir hikâyeyi anlatırken belirli bir hikâyeye karar vermek zorunda kalmıyorum.
Eserlerini dikkatle incelediğimde yalnızca bir güne, bir olaya, bir ana ait görüntüleri değil o görüntülerin ortama yaydığı titreşimleri, insanlarda uyandırdığı duyguları da izleme fırsatı yakaladım. Gözlem gücünü nasıl kazandın diye sorsam?
Her zaman gözlem yapmayı seven, çok sessiz bir insan oldum. Çocukken, genellikle uzun süre uyanık kalır ve dikkat çekmediğim sürece yetişkinlerle oturup onları dinler ve izlerdim. Trenlere binip pencereden dışarı bakmayı çok seviyorum. Bazen garip şeyler görüyorsunuz ya da sadece düşünmek için zamanınız oluyor.
Küçük şeylere yöneltilen dikkatin görkemli bir şey olduğu aşikar ama bir taraftan dikkati toplamayı zorlaştıran dış uyaranlarla dolu teknoloji çağındayız. Çocuklar için üreten bir sanatçı olarak bu konudaki gözlemlerin neler? Çocukluğunun dünyasını günümüz çocuklarının dünyası ile karşılaştırdığında büyük farklar görüyor musun?
Çocukluğumda televizyon veya bilgisayar oyunları gibi dikkat dağıtıcı şeyler vardı, ancak çoğu zaman yalnız ya da arkadaşlarımla oynardım. Köyde dolaşır, bisiklet sürer ya da ormanda barınaklar yapardık. Daha özgürdük ve gözlem altında değildik, bu yüzden çevremizden bir şeyler yaparak yaratıcı oynamak doğal bir şeydi.
Eğer çocuklar sürekli eğlendirilirse, dünyayı kendi başlarına keşfetme fırsatından mahrum kalırlar. Ayrıca, tüm bu uyaranları ve bilgileri işlemek çocuklar için son derece yorucu olabilir.
‘Sımsıcak bir yeni yıl akşamı’ adlı sessiz kitabının Türkçe baskısı okurla buluştu. Çok taze, yepyeni! İlk sayfada karlı yolu farlarıyla aydınlatan bir araba konvoyu görüyoruz. Konvoy yaklaşıyor, kasabanın içinden geçiyor, tek katlı bir evin önünde duruyor. Araçların üzerindeki renkler, şekiller neşeli çağrışımlar yaratıyor ve kim olduklarına dair merakımız artıyor… Okurlarımıza hikâyenin omurgasına dair ipuçları vermeni istesem anahtar sözcüklerin neler olurdu?
Beklenti, heyecan, kavuşma, aile kutlaması.
Bir yeni yıl akşamında kavuşmanın ve bir arada olmanın mutluluğu, eğlencesi, tatlı yorgunlukları, huzurlu uykusu ve sevgi dolu temasları görüyoruz. Sayende bir evin duvarları şeffaflaşıyor (ki tramvayın içinde olanları izlerken de benzer bir efekt kullanmıştın) bizler o neşe dolu gecenin tanıkları oluyoruz. Günümüzde insanların arasındaki bağlar yüzeysel bir hal almaya başladı. Çocukların bu çağda ihmal edildiğini, resimlediğin atmosferlere mahrum bırakıldığını düşünüyor musun?
Buna gerçekten inanmıyorum. Belki aile dışındaki ilişkiler daha yüzeysel hale geliyor ve aileler küçülüyor, ancak yine de aile içinde, kitaplarımdaki kadar yakın bağların sürdüğünü düşünüyorum. En azından öyle olmasını umuyorum!
Hikâyelerindeki küçük kırmızı ayrıntılar karda dahi solmasına izin vermediğin kırmızı çiçekler gibi çiçek açtırıyor zihinde. Bir küçük çocuğun kucağında taşıdığı minik dönme dolap gibi sevinçler yakalıyoruz. Gösterdiklerin kadar gizlediğin unsurlar da var. Konvoydaki kırmızı çoraplı kişinin yüzünü bir türlü göremiyoruz örneğin. Bu gizemin özel bir anlamı var mı?
Bu iki detayı dile getirmen gerçekten ilginç, çünkü hikâyelerdeki gerçek kişiler sadece iki kişi: dönme dolabı taşıyan çocuk ve yüzünü göremediğiniz kişi. Onlar benim iki küçük kardeşim.
Sorunun cevabına gelince: Bir resimli kitapta izleyicinin ilgisini çekecek ve kendini özdeşleştirebileceği birçok detay olmalı. Ayrıca, resimlerde her şeyi açıklamamak ve okuyucunun kendi düşüncelerini oluşturmasını sağlamak benim için heyecan verici. Yani bazı şeyleri boş bırakmak. Bu da kitabı daha ilginç hale getiriyor. Bir kişinin yüzünü hiç görememe fikri ise sadece eğlenceli bir detay.
Son hikâyende geleneksel giysiler, desenler, pembe yanaklı çocuklar, kadınlar ve şefkat dikkat çekiyor… Güçlü dişil bir etki duyumsadım. Yanılıyor muyum? Öyle ise ardındaki neden nedir?
Hikâye ilk başta tamamen farklı olacaktı, ancak Noel yaklaşırken şimdiki haline dönüştü. İçinde çok kişisel unsurlar var, çünkü hepimiz birlikte Noel’i nerede kutlayabileceğimiz sorusuyla ilgileniyorduk. O dönemde kızım çok küçüktü, ailemin geri kalanı uzakta yaşıyordu ve hepimizin sığabileceği kadar büyük bir eve sahip kimse yoktu.
Belki de içinde sevgi ve kişisel bir yön olduğu için bu hikâyede kadınsı bir enerji hissediliyor.
Edebiyatçılar tarihe tanıklık ederler, resimli kitaplarda, sessiz kitaplarda bu tanıklığın boyutları daha da belirginleşir. Çizerlerin gözlem gücü düş gücüyle birleştiğinde hem zaman yakalanır hem de zaman üstü bir seyahate çıkılır. Zamana tanıklıkta sen kendini nerede görüyorsun? Bulunduğu zamana ait sevmediğin ya da değiştirmek istediğin şeyler var mı?
Çocukken savaşların ve bu kadar çok adaletsizliğin, insanların açlık çekmesinin ve doğanın yok edilmesinin olamayacağını düşünürdüm. Bunun yakında mutlaka değişeceğini sanıyordum. Ama maalesef öyle olmadı.
Kitaplarımın, sosyal, açık fikirli, empati kurabilen, mutlu ve kendi düşünebilen çocukların yetişmesine katkıda bulunmasını isterim.
Son olarak çocuk edebiyatı alanında içerik üretmek isteyen ama nereden başlayacağını bilemeyen gençlere neler söylemek istersin?
Bence en iyi yol hala kitap fuarlarına ve festivallere gitmek ve yayıncılarla kişisel olarak tanışmaktır.
Ve yaptığınız işi ciddiye almanız gerekir, meslek sadece güzel resimler yapmakla ilgili değil, çocukları ciddiye alan ve onlar için var olan iyi bir edebiyatla ilgilidir.