Sevgi Erdoğan
1975’in Ekim ayı, Beyazıt İktisat kantini yine kalabalık, yoğun sigara dumanı arasında bizim arkadaşların oturduğu masalara ulaşmaya çalışıyorum...
1975’in Ekim ayı, Beyazıt İktisat kantini yine kalabalık, yoğun sigara dumanı arasında bizim arkadaşların oturduğu masalara ulaşmaya çalışıyorum.
Halkçı Devrimci öğrencilerin masasının yanından geçerken Abdullah beni masaya davet ediyor.
-Gel iki dakika otur, bak seni bir arkadaşınızla tanıştıracağım.
Baktım masadakilerin çoğu tanıdık arkadaşlar, Halkçı Devrimci Gençlik Örgütü CHP’lilerin gençlik örgütü, ilişkilerimiz normal.
Kim var diye bakınırken, elinde çay tepsisi ile masaya yaklaşan bir kız arkadaş gördüm.
-Bak, dedi Abdullah, bu arkadaşla tanış, Sevgi Yıldırım. Sizden dedi, Dev-Genç’li. Biz ikna edemedik, sizin arkadaşlarla tanışmak istiyor.
Sevgi ile o gün tanıştım.
Sevgi Erzurum kökenli, ailesinde AP milletvekilleri olan, Fatih Lisesi mezunu çok iyi niyetli, teorik olarak kendini eğitmeye çok istekli, ismi gibi Sevgi dolu arkadaşımızdı.
Sevgi ile ilerleyen süreçte teorik olarak ayrı düştük.
Arkadaşlığımız hep devam etti.
Bayrampaşa katliamı gecesi ağır yaralı ambulansa bindirilirken gördüm ekranlarda.
Sonra tahliye olduğunu, Küçük Armutlu’da ölüm orucuna devam ettiğini…
İstanbul’da arkadaşlar bir telefon numarası verdiler.
Sevgi’nin telefonu, bin türlü çelişkilere düşerek aradım Sevgi’yi, eğer telefona çıkarsa ne diyecektim, ne söyleyebilecektim.
Uzun uzun çalan telefonu yanıtlayan Sevgi idi…
Evet, onun sesiydi.
Konuşamadım, aklımca ona bu işi başka türlü halletmenin bir yolu yok muydu onu soracaktım, Bayrampaşa’da zaten perişan olmuştu, bırakamaz mıydı ölüm orucunu…
Telefonda gülen sesi ile yanıtladı beni “F tiplerinde tecriti başka türlü nasıl kıracağız" dedi.
Tekrar cesaretimi topladım, sordum, kaç kilosun Sevgi.
Cevap kurşun gibiydi, 33 kurşun gibi.
“33 kiloyum” dedi.
Ama hayata ve devrime inancı tamdı.
“Evlenmişsin, bir kızın varmış, mutlaka Abant’a geleceğim seni ve çocuklarını görmeye…”
İkimizde biliyorduk bunun son görüşme olduğunu…
2001 Temmuz’unun 12’sinde hayatını kaybetti, devrim şehitlerinin arasına, ışıklara doğru son yolculuğuna çıktı.
Hayat arkadaşı, yoldaşı, eşi İbrahim Erdoğan’da 12. Temmuz.1991 günü İstanbul operasyonlarında yargısız infaz sonucu öldürülmüştü.
Arkadaşları Bayrampaşa katliamından sonra doktor raporu ile 6 aylığına tahliye olacak olan Sevgi ile Bayrampaşa’yı konuştular.
“- Daldın, Ne düşünüyorsun Sevgi Abla?
- Alevleri, Berrin’i, Yasemin’i... Çok aniden bastırdılar o gün koğuşu. Kapıyı kırarak girdiler. Biz direneceğimizi Adalet Bakanlığı’na ve başka yerlere yazdığımız dilekçede söylemiştik. Direnişe geçtik. Koğuşta yangın çıktı. Bizim bulunduğumuz bölüm de alev aldı. Coplayarak bizi yerlerde sürüklemeye başladılar. Yoldaşlarım beni korumak için copların önüne attılar kendilerini. Sonra hemen alıp kaçırırcasına ambulansa bindirdiler. Orada zorla serum takmak istediler, ben gördüm serum iğnesinin ucundan ihanet damlıyordu şıp, şıp diye. Direndim, karşı çıktım, taktırmadım. Kelepçelediler. Sonra hastane ve yeniden hücreler ve 19 Aralık’tan sonra ikinci defa saldırdılar bize.
Ah Yasemin... dağların kızı Berrin... Saldırıyı engellemek için kendilerini gazete parçaları ile tutuşturdular. Canları bedeninden çıkana kadar slogan attılar, alevlerin içinde birbirlerine sarılmışlardı. Alevleri kucaklaştı, zulmün karşısında. Öyle huzurluydular ki... Bağlılıklarını haykıran o yiğitleri, kahraman arkadaşlarımı, yoldaşlarımı sadece zafer işareti ile selamlayabildim.” (Yaşatmak İçin Öldüler, syf: 264)
Halkçı Devrimci öğrencilerin masasının yanından geçerken Abdullah beni masaya davet ediyor.
-Gel iki dakika otur, bak seni bir arkadaşınızla tanıştıracağım.
Baktım masadakilerin çoğu tanıdık arkadaşlar, Halkçı Devrimci Gençlik Örgütü CHP’lilerin gençlik örgütü, ilişkilerimiz normal.
Kim var diye bakınırken, elinde çay tepsisi ile masaya yaklaşan bir kız arkadaş gördüm.
-Bak, dedi Abdullah, bu arkadaşla tanış, Sevgi Yıldırım. Sizden dedi, Dev-Genç’li. Biz ikna edemedik, sizin arkadaşlarla tanışmak istiyor.
Sevgi ile o gün tanıştım.
Sevgi Erzurum kökenli, ailesinde AP milletvekilleri olan, Fatih Lisesi mezunu çok iyi niyetli, teorik olarak kendini eğitmeye çok istekli, ismi gibi Sevgi dolu arkadaşımızdı.
Sevgi ile ilerleyen süreçte teorik olarak ayrı düştük.
Arkadaşlığımız hep devam etti.
Bayrampaşa katliamı gecesi ağır yaralı ambulansa bindirilirken gördüm ekranlarda.
Sonra tahliye olduğunu, Küçük Armutlu’da ölüm orucuna devam ettiğini…
İstanbul’da arkadaşlar bir telefon numarası verdiler.
Sevgi’nin telefonu, bin türlü çelişkilere düşerek aradım Sevgi’yi, eğer telefona çıkarsa ne diyecektim, ne söyleyebilecektim.
Uzun uzun çalan telefonu yanıtlayan Sevgi idi…
Evet, onun sesiydi.
Konuşamadım, aklımca ona bu işi başka türlü halletmenin bir yolu yok muydu onu soracaktım, Bayrampaşa’da zaten perişan olmuştu, bırakamaz mıydı ölüm orucunu…
Telefonda gülen sesi ile yanıtladı beni “F tiplerinde tecriti başka türlü nasıl kıracağız" dedi.
Tekrar cesaretimi topladım, sordum, kaç kilosun Sevgi.
Cevap kurşun gibiydi, 33 kurşun gibi.
“33 kiloyum” dedi.
Ama hayata ve devrime inancı tamdı.
“Evlenmişsin, bir kızın varmış, mutlaka Abant’a geleceğim seni ve çocuklarını görmeye…”
İkimizde biliyorduk bunun son görüşme olduğunu…
2001 Temmuz’unun 12’sinde hayatını kaybetti, devrim şehitlerinin arasına, ışıklara doğru son yolculuğuna çıktı.
Hayat arkadaşı, yoldaşı, eşi İbrahim Erdoğan’da 12. Temmuz.1991 günü İstanbul operasyonlarında yargısız infaz sonucu öldürülmüştü.
Arkadaşları Bayrampaşa katliamından sonra doktor raporu ile 6 aylığına tahliye olacak olan Sevgi ile Bayrampaşa’yı konuştular.
“- Daldın, Ne düşünüyorsun Sevgi Abla?
- Alevleri, Berrin’i, Yasemin’i... Çok aniden bastırdılar o gün koğuşu. Kapıyı kırarak girdiler. Biz direneceğimizi Adalet Bakanlığı’na ve başka yerlere yazdığımız dilekçede söylemiştik. Direnişe geçtik. Koğuşta yangın çıktı. Bizim bulunduğumuz bölüm de alev aldı. Coplayarak bizi yerlerde sürüklemeye başladılar. Yoldaşlarım beni korumak için copların önüne attılar kendilerini. Sonra hemen alıp kaçırırcasına ambulansa bindirdiler. Orada zorla serum takmak istediler, ben gördüm serum iğnesinin ucundan ihanet damlıyordu şıp, şıp diye. Direndim, karşı çıktım, taktırmadım. Kelepçelediler. Sonra hastane ve yeniden hücreler ve 19 Aralık’tan sonra ikinci defa saldırdılar bize.
Ah Yasemin... dağların kızı Berrin... Saldırıyı engellemek için kendilerini gazete parçaları ile tutuşturdular. Canları bedeninden çıkana kadar slogan attılar, alevlerin içinde birbirlerine sarılmışlardı. Alevleri kucaklaştı, zulmün karşısında. Öyle huzurluydular ki... Bağlılıklarını haykıran o yiğitleri, kahraman arkadaşlarımı, yoldaşlarımı sadece zafer işareti ile selamlayabildim.” (Yaşatmak İçin Öldüler, syf: 264)