Sevinç Özgüner’i anarken: Onurlu bir miras bıraktı
Son nefesine kadar insanın insanı sömürmediği; yoksulluğun, haksızlığın, açlığın olmadığı özgür bir ülke için mücadele veren Sevinç Özgüner, katledildiğinde elli iki yaşındaydı.
Prof. Dr. Okan TOYGAR*
1980 senesinin 22 Mayıs’ını 23 Mayıs’a bağlayan gecesi, Mecidiyeköy’deki bir apartman dairesini basan üç kişi, bir kadını vahşice katledip, kocasını yaralamışlardı.
Ertesi gün gazeteler birinci sayfadan verdiler haberi: “Faşistler bir kadın doktoru katletti. Kendilerine polis süsü veren katiller, saat 3.00’te kapıyı kırarak eve girdiler ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyesi, Diş Hekimi Sevinç Özgüner ve eşine kurşun yağdırdılar.”1
Aslında Gabriel Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanındaki gibi herkesin işleneceğini bildiği bir cinayetti bu. Uzun zamandır tehdit ediliyordu Sevinç Hanım. Ülkücüler bir süre önce arabalarını ateşe vermiş, evde olmadıkları bir gece kapıyı kırarak eve girmişlerdi.
Arkadaşları onun için endişeleniyor ve ülkücülerin terör estirdiği Mecidiyeköy’den taşınması gerektiğini söylüyorlardı ama “Gelecekleri varsa görecekleri de var, ben onlardan çekinip de ev değiştirmeyi kendime yediremem” diyordu Sevinç Hanım. Yaşamı boyunca değer verdiği ilkelerden vazgeçerek kaçmak gibi görüyordu evinden taşınmayı. Kapının kilidini değiştirip, kızlarını arkadaşlarının evlerine göndermekle yetinmişti sadece.
1928’de, “tıpkı onun gibi sade, yalın ve güzelliğini açıklamayan, kendini beğenmişlikten sakınan, sessiz ve duru bir kent”2 olan Tarsus’ta doğmuştu Sevinç. 1946’da tıp fakültesini kazanarak İstanbul’a gelmiş, 1948 yılında İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği’ne üye olmuştu.
Henüz öğrenciyken dünyayı değiştirme arzusundaydı. Üniversite harçlarına ve Kore’ye asker gönderilmesine karşı başlatılan eylemlerin ve Nazım Hikmet’e özgürlük kampanyasının düzenleyicileri arasında yer almıştı. O yıllardan öldürüldüğü ana kadar barış, demokrasi, özgürlük, insan hakları ve emek mücadelesi vermişti. Kararlı, ödünsüz ve örgütlü bir mücadeleydi onunki.
Emeğin karşısında sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket eden, özgürlük ve demokrasiyi kendileri için ayak bağı olarak gören güçlerin hiç istemediği, egemenliklerine karşı tehdit olarak gördüğü bir durumdu bu.
1951 TKP tevkifatından itibaren gözaltılar, işkenceler, tutuklamalar, tehditler peşini hiç bırakmamıştı bu yüzden.
Ağır işkencelere karşın ser verip, sır vermemişti. Dr. Şefik Hüsnü, “Bu tevkifatta aramızda en dirençlisi Sevinç’ti” diyecekti bir konuşmasında.3
Aynı ödün vermez kararlı duruşunu 12 Mart gözaltıları sırasında da göstermişti.
Turhan Selçuk’un, 1971 Mayıs’ında getirildiği Balmumcu toplum polisi karargâhında polisler tarafından cop ve tekmelerle dövülmesi sonrasında onu dövdüren komiserin olayı çarpıtması üzerine ayağa kalkarak “Ben de oradaydım, siz suçlusunuz. O size hiçbir şey söylemedi. Polislere ‘Alın götürün, buna vurun’ dediniz” diyerek karşı çıkmıştı. Ağzını açanın feci şekilde dövüldüğü, işkence gördüğü bir yerde, bir kadının nasıl bu keskinlikle konuştuğuna şaşırıp kalmış, “Kim bu cesur kadın?” demişti Turhan Selçuk.4
1970’lerin sonlarına doğru aktif siyasetten uzaklaşan Sevinç Özgüner, bir yandan Unkapanı’nda bulunan muayenehanesinde hastalarını tedavi ediyor, diğer yandan da Erdal Atabek başkanlığındaki TTB Merkez Konseyi’nde hekimlerin özlük ve örgütlenme hakları ile halkın nitelikli sağlık hizmetine ulaşabilmesi yönündeki mücadeleye destek veriyordu.
Son günlerinde, 25-27 Mayıs tarihlerinde düzenlenecek olan Tıp-Hukuk Kurultayı’na hazırlanıyordu.
Son nefesine kadar insanın insanı sömürmediği; yoksulluğun, haksızlığın, açlığın ve savaşların olmadığı özgür bir ülke için mücadele vermiş olan Sevinç Özgüner, katledildiğinde elli iki yaşındaydı.
Bugün, çürümüş kapitalist sistemin neden olduğu yoksulluk ve geleceksizlik gibi büyük sorunlara, savaşlara ve yükselen faşizme bakıldığında Sevinç Özgüner ve arkadaşlarının geçmişte ne denli haklı ve doğru bir mücadele verdikleri apaçık görülmektedir.
Zaman; TTB Merkez Konsey üyesi Sevinç Özgüner’i haklı çıkardı. Tıpkı sağlıkta sosyalizasyonun mimarı Nusret Fişek’i, kamucu sağlık ve toplumcu hekimlik mücadelesinin ön saflarında yer alan Erdal Atabek’i, Ata Soyer’i, Füsun Sayek’i haklı çıkardığı gibi.
Ve zaman; günümüzdeki tüm baskılara ve halkın duygu ve inançlarını kullanarak oluşturulan olumsuz algılara karşın, barış, demokrasi, laiklik ve insan hakları mücadelesinden bir adım bile geri atmayan, savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu kararlıkla vurgulayan bugünün TTB örgütünü de gelecekte haklı çıkaracak.
Bize düşen görev, bedeli ne olursa olsun, o kuşaktan devraldığımız bu onurlu mirası, “dik başlarımızı süsleyen ateşten bir taç”3 gibi taşıyıp gelecek kuşaklara tertemiz teslim etmektir.
Meslektaşlarımız ve halkımız için bunu yapacağız…
Barışın ve emeğin Türkiye’sinde onurlu hekimlik yapmak isteyen TTB’nin özverili tüm emekçilerine sevgiyle, saygıyla…
1. Demokrat Gazetesi. 24.5.1980.
2. Arif Damar’ın “Onlar Kimlerdi” başlıklı yazısı. Uğur Pişmanlık’ın “Barış ve Sosyalizm Mücadelesinde Aydın Bir Hekim: Sevinç Özgüner” isimli kitabı, sayfa 66-70.
3. Ayşe Düzkan’ın “Sevinç Teyze, Kemal Amca, Pijama Altı…” başlıklı yazısı. age, sayfa 78-81.
4. age, sayfa 156-158.
DİP NOT:
11 Mayıs 2022 tarihinde kendisiyle yapmış olduğum röportajda verdiği bilgilerle yazıya değer katan Sevinç Özgüner’in sevgili kızı Işıl Özgüner’e teşekkür ederim.
* İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi