“Türkiye Afet Müdahale Sistemini kurduk. Türkiye Afet Müdahale Planı ile “sıfırıncı dakikaya hazırlıklı” olabilmek için tüm kamu, sivil, özel sektör kurum ve kuruluşların rol ve sorumluluklarını belirledik. Afete müdahalede yetki ve koordinasyon karmaşasına son verdik.” Bu satırlar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “Yaparsa yine Ak Parti yapar” başlıklı 2018 Seçim beyannamesinden. Ne dersiniz?

6 Şubat depremleri hazırlıklı olmak konusunda neredeyse olumlu sayılabilecek hiçbir yanımızın olmadığını gösterdi. Oysa bu ülkenin bilim insanları, meslek mensupları yıllardır dikkat çekiyor. Örnek mi? TMMOB 20-22 Nisan 2022 tarihlerinde Afet Sempozyumu’nun 2007’den sonra ikincisini düzenledi. Bugün değeri anlaşılan tüm konuların ele alındığı sempozyumun amacı “Ülkemizdeki doğa olaylarının afete yol açmasını engellemek için atılması gereken adımlar ile zarar azaltma, afetlere hazırlık, müdahale ve dayanışma konularında örgütlülüğü geliştirmek” idi. Türkiye’de iktidarın tüm bu birikimlerden faydalanmak bir yana TMMOB gibi bu ülkenin yetkin kurumlarını etkisizleştirmeye, ötekileştirmeye çalıştığını görüyoruz.

HAZIR OLMAK BU MU?

AFAD’ın 9-11 Ekim 2019’da Pazarcık merkezli, 7,5 şiddetinde, tam da bugün etkilenen yerleri sarsacak bir deprem için tatbikat yaptığı ortaya çıktı. Her şey biliniyor, ama hazırlıklar gerçek anlamıyla yapılamıyor. Kamu kurumları dahil binalarımız kötü, depreme dayanıksız. Altyapı kötü. Yollar, havaalanları kullanılamaz hale geldi. Enkaz haline gelen binalarda yurttaş günlerce can çekişti. Yakınları soğukta titreyerek enkaz başında yardım çığlıkları attı, vergisini verdiği, askerlik yaptığı, hep yüksek tuttuğu devleti orada aradı. Yaşanan çaresizlik ve yalnızlık duygusu tarifsizdi. Eskiden saatler içinde olurdu, bu kez çay-çorba dağıtmaya, çadırları kurmaya günlerce gelen olmadı.

Yardımların koordinasyonu yetersiz kaldı. Haberleşme ağları çalışmadı, kentler karanlıkta kaldı, günlerce su, tuvalet, ısınacak yer yoktu. AFAD, Kızılay gibi kurumların eksikleri, liyakatsiz yöneticilerin elinde düştükleri durum herkesi öfkelendirdi, üzdü. Yurttaşların sahip çıkıp geliştirmeye çalıştığı Ahbap gibi sivil yapılarsa iktidardaki siyasetçilerin, onların kontrolündeki medya ve trollerin hedefi haline geldi.

Depreme nasıl bir sağlık sisteminde yakalandığımızı 138 saat enkaz altında kaldıktan sonra kurtarılan yurttaşımızın ilk sözleri anlattı: “Kurban olayım beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.”

Devlet hastaneleri, özel hastaneler, aile sağlığı merkezleri, diyaliz merkezleri kullanılamaz hale geldi. Örneğin Hatay’da il sağlık müdürlüğü binası dahi yıkıldı. TTB’nin raporuna göre Hatay’daki aile sağlığı merkezlerinin neredeyse tamamı, Antakya Toplum Sağlığı Merkezi kullanılamaz hale geldi. Kamu hastanelerinden sadece Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ve Samandağ Devlet Hastanesi kullanılabilir durumda ve buralarda da ancak üçüncü gün sağlık hizmetlerine başlanabildi. Depremin birinci haftası itibarıyla kent merkezi ve ilçelerde sağlık hizmetleri yetersiz kaldı, sadece ilk müdahale ve sevk işlemleri yapıldı, yaralılara aşılar yapılamadı. Önceki güne kadar 90 hekim hayatını kaybetti.

SALGINI SİYASETE ALET ETMEK

Depremde ölümleri, yıkımları artıran konulara, eksiklere dair bir şeyler söylemeye çalıştığınızda hemen aynı suçlama önünüze çıkarılıyor: “Depremi siyasete alet ediyorsunuz”. Daha ötesi, şov yapıyorsunuz. Oysa iktidar partisi sözcüsü depremlerden sonraki en sıcak saatlerde “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” diyebiliyor. Depremi fırsat bilip seçimi ertelemeyi tartıştırabiliyorlar. Kendileri için siyaset yapma alanını sınırsız görürken sizin çerçevenizi çizmek konusunda ustalar.

Yaşamımızın tamamını belirlemeyi, neyi söyleyebileceğimize, neye nasıl tepki gösterebileceğimize iktidar gücüyle karar vermeyi istiyorlar. Evimiz başımıza yıkılsa da bu değişmiyor. Cumhurbaşkanı’nın depremin hemen ertesinde söylediği “günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız” ifadesi bir kapsayıcılık, uğradığımız yıkımın altından kalkmak için beraberlik çağrısı değil, kutuplaşma siyasetine devam anlamına geliyor. Ancak bu kez muhalefetin siyaset alanını daraltmada iktidara boyun eğmediğini görüyoruz. Ana muhalefet Partisi Lideri’nin “yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum” sözü bu anlamda önemlidir.

Çok canımız yandı. Tüm bunların bir daha olmaması için bize dayattıklarına boyun eğmemek, dayanışmak, kötülüklerin hesabını sormak ve doğrusunu istemek gerekiyor.