Furuğ’ın şiirlerini Türkçe’ye Celal Hosrovşahi ile kazandıran Onat Kutlar kitabın önsözüne, “güzel bir zamandı” diye yazar. 1960’lı yılları, İran’a buz gibi soğuk hava estiren Şah döneminin karanlık zindanlarını, Humeyni’nin ayak seslerini, milislerin öldürdüğü aydınların ardından dökülen gizli gözyaşlarını ve bu karmaşanın ortasında otuzlu yaşlarında hayatını kaybeden bir şair kadının İsfahan çinileri gibi ince, narin aşklarından kalan acıyı demleyerek... İki arkadaş, Onat ve Celal, Göksu’da ceviz kabuğu gibi sallanan bir sandalda konuşurlar bütün bunları... Furuğ, “İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” dizelerini henüz yazmıştır. Sonradan bir ulusun şiiri olacaktır bu. Humeyni ve sonrasında yaşananları imleyen… Onat ve Celal, Göksu’da açılırken hayatlarının sırlarını verirler birbirlerine. Aşıktır Celal. Hem de deli divane. Furuğ’a…

Peki kendimize dair her şeyi sakınmadan konuşacak kaç adamımız oldu? Anahtarını eline verdiğimiz o gizli kutuyu çıkarsız taşıyan? Bu bir yüktür aynı zamanda. Sır, bir anlamda kalp anahtarıdır. Sırrı veren anahtarını teslim etmiş, sırrı alansa o anahtarı hayatı boyunca kaybetmeme sözünü vermiştir.

Şiiri ölümsüzlüğe taşıyan unsurlardan birinin, şairin okuruna büyük sırrını vermesi olduğuna inanırım. Mesela Turgut Uyar, “Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur” der. İlhan Berk, “Üç kez seni seviyorum diye uyandım”ı ekler, Haydar Ergülen, “Hatırla bizim unutulmuş bir yazımız vardı” dizesini emanet eder bize.

Bir süre sonra ortak sesimize dönüşür her biri. Öyle ki onlar kalbimizin ta içine gömülür, hatta bir parçamız oluverir. Bir hediye paketinin üstüne, bir çiçeğe, bir duvar yazısına dönüşür zamanla. O kadar biz, biz kadar ben. Kendi sözlerimize aracı kılarız şiiri, satır satır belleriz onu. Metin Altıok, “Ben diyorsam bilin ki o sizsiniz” dizesini boş yere yazmamıştır. Şiiri okuyana söyler bunu. Öyle ustalıkla yazar ki, şairin “ben” diye yazdığı, okurun “ben”ine dönüşüverir.

Çok sevdiğim bir filmdir Postacı. Aslında Scarmeta’nın “Ateşli Sabır” adını verdiği bir tiyatro oyunudur. Şilili bir yazar olan Scarmeta, aynı zamanda bu eseri romanlaştırır: “Neruda’nın Postacısı” adıyla.

“Ateşli Sabır”, Pablo Neruda’nın “Isla Negra”da, Kara Ada’da yaşadığı günlerin bir kesiti gibidir. Arka fonunda “Kara Ada Şiirleri”yle bütünleşen. Neruda ile ona mektup taşıyan postacısı Mario, Mario’nun aşık olduğu kadın Beatriz ve Beatriz’in annesi Rosa arasındaki anlatı, şiir, aşk, sürgün gibi kavramların yanında, Allende iktidarı, Neruda’ya Nobel Ödülü’nün verilmesi ve Pinochet darbesi gibi tarihsel olaylara tanık bırakır bizi.

Bir şair ile şiiri sevdasına kullanmak isteyen, saf, temiz ve aşkı için her şeyi yapmaya hazır genç postacı arasında dostluk köprüsü kurulur. Bir süre sonra Postacı Mario, inadı ve hevesiyle şiir düşünmesiyle, siyasal olaylardaki tutumuyla, kitapların arasında kaybolmasıyla aşkın bir hayat kurar.

Bazen hayatlar da şiire dahildir. “Şiir gibi yaşadı” deriz, rint, hızlı, mücalesini kutsal kılan hayat sürenlerin ardından. Ömrü kutsamak vardır bunda. Tıpkı bir şairin yanında kendine yer açan Mario’nun hayatı gibi.

Bazen de kimi isimlerin yaşamları ıstırap, şiddet ve kahırla geçer. Ölümüne dayak yer kocasından. Sevdiği bir gün boğazını keser. Yan yana uyuduğu adam gözü dönmüş bir şekilde kafasını duvara vurur. O da yetmez. Cesedini yakar. Üstüne beton atar.

Her biri çileli yaşamlarına rağmen adları alt alta yazılınca şiire dönüşür. Son bir ayda öldürülen iki yüzden fazla kadının adı, uzun bir şiirdir şimdi. Anıt sayaçta öldürülen kadınları temsil eden tuğlalar çoğalır. Gözyaşları dinmez. Kalp yaraları artar. Analar yine ağlar. Gülten Akın, “Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur” diyordu ya… geçtiğimiz hafta kadın edebiyatçılar, İstanbul Sözleşmesine olan bağlılıklarını dile getiren bir bildiriyle çıktılar kamuoyuna. “Kadınları katledenler, çocukları istismar edenler yasal olarak hak ettikleri cezayı almayacaklarına inanıyor. Toplumsal ve hukuki yaptırımın olmayışı ile istismara, tacize, tecavüze ve öldürmeye devam ediyor, yok etmeye doymuyorlar.” dediler.

Oysa hayatı güzel kılmak için yazılır şiir. Hiç kuşkunuz olmasın, İstanbul Sözleşmesini savunan kadınlara “orospu” diyenlere, lanetlerini dizelerine dökecek birileri var dünyada. Çünkü yaşamın da feraseti var!