Her şey 2019 sonbaharında -aslında ilkbahar, Şili güney yarım kürede olduğundan- başladı. Başkent Santiago’da metro biletine yapılan zam, artan hayat pahalılığının halkın belini büktüğü ülkede fitili ateşleyen kıvılcım oldu. Bir zamanlar neoliberalizmin açık laboratuvarına dönüştürülen ülkede zamma karşı önce lise öğrencileri isyan etti. Liselilerin turnikelerden atlama, bilet basmama gibi eylemlerle 6 Ekim’de başlattığı protestolar kısa bir süre sonra çığ gibi büyüyerek toplumsal bir başkaldırıya dönüştü.

Artık sadece öğrenciler değil işçiler, köylüler, yerliler, kadınlar herkes sokaklardaydı. Amerikan menşeli neoliberal politikaların faşist bir diktatörün eliyle ilk kez kapsamlı şekilde hayata geçirildiği Şili, artık kabına sığmaz oldu. Dalga dalga büyüdü isyan. Günler günleri, haftalar haftaları takip ederken Güney Amerika’nın bu güzide ülkesi bütün dünyaya umut saçtı. Korkuya kapılan egemenlerin devreye girmesi gecikmedi. Protestolar hızını kesmeyince sağcı milyarder devlet başkanı Sebastián Piñera’nın olağanüstü hâl ilan ederek orduyu, polisi, kolluk kuvvetlerini sokağa dökmesi yanan ateşi daha da alevlendirdi.

BİR KIVILCIM TÜM BOZKIRI TUTUŞTURDU

Ok yaydan çıkmıştı bir kez. Egemenler saldırdıkça isyan daha da büyüdü. Zamma, hayat pahalılığına, adaletsizliğe karşı başlayan eylemler toplumsal taleplerle bezenerek milyonları kucaklamaya başladı. Yaklaşık iki hafta sonra, takvimler 25 Ekim’i gösterdiğinde bir milyonu aşkın kişi Santiago’nun ana meydanı Plaza d’Italia’daydı. Bu tarihi buluşma psikolojik bir kırılmaydı. O gün o meydanda hep bir ağızdan söylenen “El pueblo unido, jamás será vencido!" yani "Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!" sloganları mücadele azminin ve kararlılığın göstergesiydi.

Sonrasında yaşananlar malum. Pinera kabinede pek çok değişime gidip, zevahiri kurtarmaya çalışsa da yükselen dalganın önüne geçemeyecekti. Mücadele, değişim isteği dalga dalga yükseliyordu. Şilililer kararlıydı, kesintisiz mücadele hattı sokak sokak, mahalle mahalle örüldü, ağır bedeller pahasına. Sönmeyen mücadele alevi sonrasında egemenler diz çökmek zorunda kaldı. Toplumsal mücadele başarıya ulaştı, kitlesel protestoların sonunda sağcı Piñera hükümeti, faşist diktatör Augusto Pinochet’ten miras kalan anayasanın değiştirilmesi talebini referanduma götürmek zorunda kaldı.

YENİDEN KURULACAK BİR ÜLKE

Ajanslardan derleyecek olursak; Kitlesel protestoların başlangıcından bir ay sonra 15 Kasım 2019’da "Yeni anayasa ve sosyal barış anlaşması" imzalandı. Bir yıl sonra, 25 Ekim 2020’de, düzenlenen anayasa referandumu yüzde 78’le kabul edildi. Anayasa referandumundan yedi ay sonra da 16 Mayıs 2021’de, “yeni anayasayı yazacak” 155 sandalyeli Kurucu Meclis’in üyeleri halk tarafından seçildi. Anayasal Konvensiyon denilen Kurucu Meclis’in çoğunluğu da solculardan oluştu. Sağ partiler azınlıkta kalırken Meclis’te çoğunluğu oluşturan sol, sosyalist partilerin üyeleri ve sosyal hareketlerin bağımsız üyelerinin yanına yerli halkların 17 temsilcisi de eklendi. Haziran 2021’de ise 78 erkek ve 77 kadın üyenin halk tarafından seçilerek oluşturduğu Meclis’in üyeleri görevlerine başladı. İlk oturumda Kurucu Meclis Başkanlığı’na Mapuche yerlisi akademisyen Elisa Loncon seçildi. Loncon sevincini “Atalarımızın düşü gerçekleşiyor, Şili'yi yeni baştan hep birlikte kurmak mümkün” sözleriyle dile getirecekti. (https://www.elmostrador.cl/destacado/2021/07/04/elisa-loncon-y-su-emocionante-primer-discurso-como-presidenta-de-la-convencion-este-sueno-se-hace-realidad-es-posible-refundar-este-chile/)

Ülkenin geleceğini şekillendirecek Kurucu Meclis, anayasa yazımına başladı. Ülkedeki değişim ihtiyacı her fırsatta kendisini dışa vuruyor. 21 Kasım’da Devlet Başkanlığı ve Parlamento seçimleri var. Yeni anayasa hazırlıkları sürerken yapılacak seçim, ülke solu için de bir sınav niteliğinde. Solun, sosyalistlerin, komünistlerin oluşturduğu Geniş Cephe (Frente Amplio) koalisyonunun adayı Gabriel Boriç başkan olmaya çok yakın. “Evrensel hakları güvence altına alacak bir devlet yapısının oluşmasını sağlayacak bir yeni sözleşme istiyoruz. Sıfırdan başlayarak Şili’yi yeniden inşa edeceğiz" diyen Boriç, anketlerde önde.

Ulaşım zammına karşı başlayan eylemlerin dönüştürdüğü Şili, iki yılda başka bir ülkeye dönüştü. Yeni bir anayasa yazımı, diktatörlük kalıntılarının safradan atılması, son dakika sürprizi olmazsa iktidarın el değiştirecek olması gibi temel yapısal dönüşümler birbirini izleyecek.

ŞİLİ’DEN GRAZ’A ALINACAK DERSLER

Benzer bir başarı hikayesi de geçen ay Avusturya’nın ikinci büyük kenti Graz’da yaşandı. Sanayi kenti Graz’da komünistler seçimi kazandı. Yine adım adım, sokak sokak örülen bir mücadelenin zaferiydi bu başarı. Coğrafyalar, ülkeler, halklar farklı olsa da sonuç aynı. Tabandan başlayan, halka değen, toplumsal mücadele deneyimleri üzerinden yükselen hareketler kazandırıyor.

Bütün bu örnekleri neden mi verdik? Ülke yangın yeriyken, rejim krizi derinleşirken çeşitli tartışmaların, arayışların sürdüğü Türkiye’ye Şili ve Graz deneyimleri yol gösterici. Yeni bir ülke ancak solun önderlik edeceği bir toplumsal süreçle kurulabilir. Var olan rejimi değiştirmeyi göze almayan, eskinin onarılmasıyla sınırlı bir restorasyondan ülkeye hayır gelmez. Yeniden kurulacak bir ülke için, kolları sıvama, yollara düşme vakti.