Yaklaşık 3 haftadır okurlarımla buluşamadım. Çünkü çok sevdiğim kardeşim İsmail Sağlar’ı kaybettim. O, hızlı gelişen ve doktorların tüm ihtimamına rağmen engel olamadığımız hastalık nedeniyle tek oğlu Mustafa’yı da geride bırakarak bu dünyadan göçtü gitti… Ailemizden bir kişiyi daha kaybettik… Ablasını ve kardeşini yitiren biri olarak çok üzgünüm… Annemle yalnız kaldım. Elemleri ve sevinçleriyle geçen kısacık yaşamının gözlerimin önünde son bulması, bana tarifsiz acı verdi…

Kendimi çok güçlü zannederdim ama kardeş acısı bir başkaymış.

Tek erkek kardeşi olan babamı, rahmetli halam Durdu Angın, çok severdi. Ağzından düşürmediği bir Yörük özdeyişini bizlere öğütlerdi! Derdi ki; “Koca dersen elde çok, çocuk dersen belde çok, kardeşimden başkası yok. İlle de karındaşım” … 

Şimdi anlıyorum. Kardeş acısı bir başka oluyor. İsmail, yemek pişirmesini seven ama daha da önemlisi, dostlarıyla birlikte farklı lezzetleri tatmak için üşenmeden yeni yemekler araştıran biriydi… “Taş fırınla” yetinmemiş, lavaj ekmeği için gerekli olan “tandırı da” elleriyle yapmıştı. Dost sohbetlerine önem veren gönlü zengin keyif adamıydı. Siyasetin hep içindeydi ama geriden takip etti. Öne çıkmadı. Dünyadaki gelişmeleri, iletişim konusunda yenilikleri anlatmaktan zevk duyardı. Hep yenilikçi oldu. Siyasetçilere isabetli yorumlarıyla yol göstermeye çalıştı. Sahibi olduğu yerel televizyonla Mersin’in demokratik kültürüne katkı sundu. Mağdurun yanına gitti kucakladı, mağrurun karşısına dikildi hesap sormaya çalıştı… Cenazesinde seveninin çok olduğu görmek, tek tesellim oldu. Tarsus Amerikan Kolejli ve ODTÜ’lu arkadaşlarının kabristana kadar gelerek sevgilerini göstermeleri bizleri çok duygulandırdı.

Gelerek ya da mesajlarla taziyelerini bildiren başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere çok değerli siyasi parti genel başkanları, önceki ve şimdi ki bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, dostlarım, hemşerilerim ve yoldaşlarıma bu acılı günümüzde yanımızda oldukları için teşekkür ediyorum. Ailemiz için onur duyduğumuzu bildirmek istiyorum… 

***

Ayrıca, Haftalarca yoğun uğraş veren, ilgileriyle İsmail’i yaşatmak için her türlü çabayı gösteren Mersin Medikalpark Hastanesi’nin değerli başhekimi Dr. Neslihan Günaşan, iyileştirmek için özveriyle mücadele eden doktorları; Özden Boyacılar, Cemal Kurt, Bülent Canpolat, Vedat Aslan Ve Ahmet Cem Yardımcı’ya çok teşekkür ediyorum.

BirGün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı İBRAHİM AYDIN ve sevgili gazete emekçilerine beni yalnız bırakmadıkları için şükran borçluyum…

***

Pazar günü bir seçim yaşadık. Ülkemizin geleceğini oyladık… Ne yazık ki AKP iktidarı, devletin tüm kurumlarını kullanarak aynı seçim oyunlarını yine pervasızca oynadı… Daha baştan; Anayasa’ya aykırı bir şekilde seçim kararı alınmasından yasalara uymayan bir şekilde Erdoğan’ın 3. kez aday oluşuna varıncaya kadar, asli görevi olan tarafsız hukuk ilkesine aykırı bir şekilde karar veren Yüksek Seçim Kurulu “14 Mayıs seçimine” gölge düşürdü. Seçim süresince devletin tüm gücünü kullanan AKP, seçmenler üzerinde baskı kurmaktan geri durmadı… Bakanlar hem milletvekili adayı hem de bakan olarak devleti kullandılar. Adeta işgal güçleri gibi milletin vergileriyle dolan devlet kasasını, parti adına kontrolsüzce harcadılar. Örgütleri değil, tüm il vali ve kaymakamları AKP adına fütursuzca  çalışma yaptı... Sahada AKP değil, devlet vardı!

Devlet olanaklarıyla toplanan, dar alanlara sıkıştırılmış kalabalıklara hitap eden AKP’li adaylara karşı, muhalefet kıt kaynaklarla mücadele etti.

Seçim boyunca, 6’lı Masa, sol blok, emek ve özgürlük oluşumları doğru propaganda yaptılar. Toplumda birlik, beraberlik ve barış adına, yurttaşın refah ve mutluğunu gözeten olumlu bir politika izlediler. AKP ve yandaşları “sanki bir savaş kapıda bekliyormuş” gibi, uçmayan uçak, olmayan askeri araç ve gereçlerle, şiddeti içeren silahlarla toplumun zihnini karıştırmaya çalıştı. Son haftada AKP’lilerce “dağıtılan ulufeler, parasız gaz, maaşlara yapılacak zam müjdeleri” gibi bol keseden atılan seçim vaatleri, devleti kullanmanın gücü olarak seçim yarışı adaletini bozdu…

Atatürk’ün kurduğu ve çağdaş Cumhuriyet adına görev verdiği Anadolu Ajansı, sorumluluğunun aksine halkın iradesinin sandığa yansımasının önünü kesen her türlü hile ve bilgi karartmasını yapmaktan geri durmadı.

Kamu kurumu olan TRT, yalan yanlış haberlerle AKP’nin adeta reklam borusu oldu.

Bu kurumlar, Cumhuriyet’in temel kuralı olan “demokratik seçime” hile karıştırmaya çanak tutan algı yönetimi oluşturdular. Manipüle edilmiş bilgileri halka sunarak seçimin AKP lehine olduğu mesajını çekinmeden vermeye çalıştılar! Seçim gecesi bu kurumaların etik dışı uygulaması daha da bayağılaştı… YSK’nin duyurduğu “Sandık bilgilerini” zamanında ve güvenilir bir şekilde bilinçli olarak  halka duyurmadılar…

Anadolu Ajansı’nın her seçimde bunu yaptığını biliyoruz: Amaç belliydi. Muhalefetin kaybettik duygusuna oynayarak sandıkları terk etmesini sağlamaktı. Daha önce uyguladıkları hileye yeni bir ekleme yaptılar. Kılıçdaroğlu’nun kazandığı sandıklara onlarca defa itiraz ettirip yeniden saydırdılar. Amaç, muhalefetin önde olduğu sandık sonuçlarını geç açıklamak ve  sandıklarda yapılacak manipülasyon için zaman kazanmaktı… YSK’nin Erdoğan ve AKP lehine karar vermesini sağlamaktı…

***

Dünkü seçim sonuçları görünce bazı soruları sormanın gereği ortaya çıktı; Meydanları dolduramayan AKP nasıl oldu da oy aldı? Birinci parti olmasını neye borçlu? Çocuğuna yumurta bulamayan, işsiz yurttaş nasıl oldu da Erdoğan’ı destekledi? Niye Muhalefet bu duruma düştü? Neden MHP oyunu artırdı?

Ve deprem bölgesinde Erdoğan’a oy verenler kimler?

***

Muhalefetin eksikleri vardı. Milletvekili listeleri yanlıştı. Yine de Meclis’te demokrasi, insan hakları, hukuk ve barış için mücadele edecek insanlar çoğunlukta. Bunları şimdi tartışma zamanı değil. Cumhurbaşkanlığının ikinci turu, laik demokratik Cumhuriyet için yaşamsal önem taşıyor. Ülkemiz, ailelerimiz ve geleceğimiz için son yol ayırımındayız! Ya çağdaş dünyadan kopacağız ya da özgürlüklerini kaybetmiş, can ve mal güvencesi olmayan, işsiz, aç ve sömürülen, Talibanlaşmış bir ülke olacağız!

İnsanca yaşamanın yolu, Kemal Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı seçtirmektir.

Bu nedenle şimdi tartışma değil, daha fazla çalışma zamanıdır.