Şimdi hep beraber yeniden düşüyoruz yollara
İmamoğlu özelinde başlatılan operasyon dalgası bardağı taşıran son damla oldu. Ülkede yeni bir evreye geçildi. Seçimlerin göstermelik hale geldiği, seçim sonuçlarının baştan belli olduğu totaliter faşist bir rejimin kurumsallaşması için düğmeye basıldı. Ancak rejimin istediğinin aksine siyaset sahnesi bir kez daha halkın eline geçti. Üniversiteli gençler, mahallesine, sokaklara, yaşam alanlarına sahip çıkan milyonlar rejime karşı hareket halinde. Şimdi yapılması gereken de halkın demokratik ve meşru tepkileri örgütlemek ve tek adam rejimine son verecek birleşik bir muhalefet hareketini hayata geçirmektir. Tam da meydanlardan seslenildiği üzere ne yaparlarsa yapsınlar sonunda tek adam rejimi kaybedecek, halk kazanacak.

Politika Kolektifi
Türkiye son derece kritik bir süreçten geçiyor. Bir yandan Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan ve Abdullah Öcalan’ın mektubuyla devam eden Kürt sorununa ilişkin gelişmeler; diğer yandan Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının gözaltına alınmaları bu kritik sürecin köşe taşlarını oluşturuyor.
Çok açıktır ki iktidar ülkeyi otoriter faşist bir geleceğe sürüklemek için gözünü karartmış vaziyette. Bu noktada kayyum atamalarından, gazetecileri tutuklamaya, İstanbul Barosu yöneticilerini görevden almaya kadar her türlü anti-demokratik adımları atmaktan çekinmiyor.
Çerçevesi yeniden çizilmek istenen düzenin bugün artık iki kırmızı çizgisi var; AKP’nin otoriter yönelimine karşı 13 yıl önce ilk kitlesel başkaldırının sergilendiği Gezi Direnişi ve kendisi için bir tehdit olarak gördüğü muhalefetin CHP’li bir aday etrafında birleşmesi. Ve tabii bu yolla halkın siyaset sahnesine müdahale etmesi.
Ayşe Barım’dan İsmail Saymaz’a kadar uzanan iddialarla Gezi Direnişinin bir “suç” olarak kabul edildiği operasyonlar adeta bir cadı avına dönmüş durumda. Ekrem İmamoğlu ve İBB’ye yönelik operasyonun ise bütünüyle Recep Tayyip Erdoğan’ın rakiplerini yok etmek için atılan bir adım olduğu kuşku götürmez.
Yapılanların sivil bir darbe olduğu artık üstü örtülemez bir gerçekliktir. İktidarın muhalefetin adayını belirleyeceği ve bu gerçekleşene kadar ortaya çıkan muhtemel rakiplerin yargı yoluyla “veto” edileceği bir seçimin göstermelik bir seçim olacağı açıktır.
Türkiye böyle bir durumu askerî darbeler döneminde yaşadı. 12 Eylül darbecileri ancak “veto” yoluyla muhalefetin adayını seçerek seçimlerin yapılmasına izin verdiler. 28 Şubat’ı gerçekleştirenler de benzer bir yolu denediler. Şimdi aynı veto yöntemi yargı aracılığıyla kullanılarak gerçekleştirilmek isteniyor. Hedef belli, seçimlerin göstermelik hale geldiği, seçim sonuçlarının baştan belli olduğu totaliter faşist bir rejimdir.
Tek adam rejiminin kurumsallaşması adım adım inşa ediliyor. Enformasyon yasasıyla büyük bir kısmı yandaş hale getirilmiş medyanın, tamamını denetim altına almak için sansür yasası kurumsallaştırılıyor. Aile yasalarıyla cinsiyet ayrımcılığı derinleştiriliyor. Devlet Denetleme Kurulu eliyle bütün devlet kurumlarına kayyum atamak yasal hale getiriliyor, TSMB’ye şirketlere el koyma yetkisi veriliyor ve daha nice anti-demokratik uygulamalar... Her türlü baskı da bu kötülükler rejimini ayakta tutmak için pervasızca hayata geçiriliyor.
İktidarın bu yönelimi son derece açık ve net bir şekilde ortadayken, bu iktidardan demokratik bir adım, Kürt sorununun çözümü, krizden çıkış için halkın yararına bir politika ve özgürlükçü bir anayasa beklemek tarihsel bir hatadır.
12 Eylül seçimleri “veto” yoluyla cuntacılar tarafından kurgulanırken bir yandan da yapılan Anayasa’nın hâlâ etkileri süren bir darbe Anayasası olarak hayata geçirildiği unutulmamalıdır.
İktidar her geçen gün halk desteğini yitirirken varlığını sürdürmenin tek yolu olarak baskı ve şiddete başvuruyor.
Ama bu kez biraz sert kayaya çarpmış gibi görünüyor. İmamoğlu operasyonu bardağı taşıran son damla oldu. Türkiye adeta ayağa kalktı. İktidarın bu adımı öyle görünüyor ki muhalefeti parçalama stratejisi açısından tam tersine bir sonuç yarattı. Muhalefet bu hukuk dışı uygulama karşısında birleşti. Yakın dönemin en kitlesel Newroz’larının kutlandığı alanlardan muhalif sesler yükselirken Anadolu’nun neredeyse bütün kentlerinde iktidar protesto edildi.
Yıllardır düzenin bastırdığı, gelecekleri ellerinden alınan gençler siyaset sahnesine çıktı. Ülkenin dört bir yanında kadınlar, emekliler, işçiler sokaklara döküldü. Kuşkusuz sorun sadece İmamoğlu değil, yıllardır baskı altında tutulan halkın öfkesi olarak ortaya çıktı. Şimdi yapılması gereken bu demokratik ve meşru tepkileri örgütlemek ve tek adam rejimine son verecek birleşik bir muhalefet hareketini hayata geçirmektir.
Siyaset artık etkisi yok edilmiş parlamentodan, grup toplantılarındaki laf yarışlarından kurtulup gerçek sahiplerinin halkın eline geçmiş durumda. Bu kararlı çizgi sürdürüldükçe bu halkı teslim alamayacaklar. Mutlak ve mutlaka saray rejimi kaybedecek, halk kazanacak.