Felaket iktidarını göndermenin ötesinde yeniden kurulacak bir ülke var önümüzde. O yüzden hayatlarımızı parçalayanların geçmişsiz ve geleceksiz ''şimdi''sine karşı 20 yıllık yıkımın koparttığı bağların yeniden inşasının yolu aynı zamanda. Devrimci siyasetin varlığının anlamı bu.

“Şimdi” ve devrimci bağlar
Fotoğraf: @dayanismasol

Hande Gazey

Felaket kapitalizmi ki ismiyle müsemma bir parçalama işlevi ile geçmişi -kültürü, tarihi, emeği/üretimi, yeri/yurdu/ilişkileri- bugünden kopartan, izole bir seyirlik nesne haline getiren; geleceği -hayali, ihtimali, amaç edinmeyi, emeği/üretimi, yeri/yurdu/ilişkileri- işgal eden, belirsizleştiren ve en iyi ihtimalle iradeden kopartan çoğunlukla ise yok eden bir “şimdi”yi-bugünü dayatıyor!

Pek çok alandan örnek verilebilir ama seçimlere bu kadar az kalmışken akla ilk siyaset geliyor. Siyaset, bu parçalanmış zeminde, geçmişin kökü, yükü ve deneyiminden; geleceğin fikri ve iradesinden yoksun bırakılmış bir sahne olarak inşa ediliyor. Dolayısıyla, o sahnede var olmak “şimdi”nin zorunlu kıldığı parlak bir performans gerektiriyor. 

Devrimci siyaset tam da bu zemine karşı kurulan bağlardan yükseliyor. 20 yıldır memleketin dört bir yanını talan eden, enkaza çeviren, insanları yaşamdan, topraklarından, geçim kaynaklarından kopartan iktidar, depremi büyük bir felakete ve acıya dönüştürdü. Depremin ardından büyüyen dayanışma, köy köy mahalle mahalle bir araya gelerek güçlenen bağlar, Hatay halkının barınmadan sağlığa haklarına, kentlerine, yaşam alanlarına, tarihlerine ve kültürlerine sahip çıkma mücadelesinde, bu kenti hep birlikte yeniden kurma iradesinde ses buluyor.

Bugün Hatay Defne’de, SOL Parti Dayanışma Gönüllüleri Merkezi’nde Ekoloji, Kent ve Halk Sağlığı Forumu gerçekleşecek.

Bugün forumda Hataylıların tartışacağı, taleplerini ve mücadele biçimlerini belirleyeceği konu başlıkları AKP’nin son 20 yılda inşa ettiği hegemonyası ve iktidarı için de kilit taşları. 
Mülksüzleştirme, yurtsuzlaştırma, tarım arazileri ve meraların imara açılması ile geçim kaynaklarının yok edilmesi; ormanların, sahillerin, tarihsel ve kültürel varlıkların talanı; Antakya’yı üretimden ve kimliğinden koparacak “turistik alan” haline getirecek rant projeleri...

Başlıklardan biri 6306 sayılı kanun, bilinen şekliyle Kentsel Dönüşüm Kanunu. Yani AKP’nin şehir merkezlerini sermayeye peşkeş çekerken kent emekçilerini yaşam alanlarından, sosyal bağlarından kopartarak barınma haklarını gaspettiği kanun! Sulukule’den Sur’a, Ulus’tan Galataport’a... İktidarın kullandığı biçimiyle AKP’nin ta kendisi bir bakıma... 

5 Nisan’da yayınlanan Cumhurbaşkanı imzalı kararname ile Antakya’da 307 hektarlık alan “riskli alan” ilan edildi. Bu bölge yoğun olarak Antakya’nın tarihsel dokusunu oluşturuyor. Felaket kapitalizmi parçalayıcılığının maharetli uygulayıcısı iktidar Antakya’nın tarihini, insani bağlarından kopuk donmuş bir açık hava müzesi nesnesine dönüştürecek adımları atarken kendi “şimdi”sini kuruyor. Hataylıların geleceğini ise OHAL korumasında alelacele yapılan ihaleler, halk ve çevre sağlığı hiçe sayılarak kaldırılan yıkıntı atıklarından başta asbest olmak üzere pek çok toksik madde maruziyeti, en temel barınma, su, hijyen ihtiyaçlarının karşılanmadığı, mülkiyet haklarına, tarım arazilerine keyfi el koymalara izin veren bir belirsizlikle yok etmeye yelteniyor! 

Tam da bu yüzden bu kenti, kentin insanlarıyla, emekçileriyle, tüm ortak değerleriyle yeniden kurma iradesini yaratan buluşmalar geleceğe çıpa niteliğinde. 

Felaket iktidarını göndermenin ötesinde yeniden kurulacak bir ülke var önümüzde. O yüzden hayatlarımızı parçalayanların geçmişsiz ve geleceksiz “şimdi”sine karşı 20 yıllık yıkımın koparttığı bağların yeniden inşasının yolu aynı zamanda. Devrimci siyasetin varlığının anlamı bu. 

Ve bu anlamını geçmişinden, Varto depreminde Sinan Cemgil’in, mahalle mahalle mücadeleyi örgüleyen Direniş Komitelerinin, 1 Mayıs Mahallesini inşa edenlerin, Piyangotepe’de Soner İlhan’ın bugünümüze düşen izi bağlayacak bizi birbirimize ve geleceğe...