Altyazı ve dublaj çevirisinde emeği en çok sömürülenlerin önemli bir kısmını yine gençler oluşturu-yor. Gençler ilerleyen zamanda bu ücretlerle geçinilmeyeceğini anlayıp başka alanlara yönelebiliyor, bazen yılların çevirmeni dediğimiz insanlar bile mesleği bırakıyor.

Sinema sektöründe görünmeyen sömürü
Fotoğraf: Unsplash

Ece Nihal Karluk

Çevirmenler Meslek Birliği’nin (Çevbir) 17. kuruluş yıldönümünü kutladığımız bu 1 Mayıs’ta temsilcisi olduğumuz altyazı ve dublaj çevirmenlerinin çalışma koşullarını anlatmak, görsel-işitsel ürünlerle temasımızın her geçen gün arttığı bir dönemde izlediğimiz dizilerin, filmlerin arkasında nasıl bir emek sömürüsü yattığını görünür kılmak istiyoruz.

Altyazı çevirmenliği

Yabancı yapımların yerli seyirciye ulaşmasında altyazı ve dublaj çevirmenlerinin üstlendiği rol yadsınamaz. Bu çevirmenlerin büyük kısmı serbest çalışıyor ve aldıkları ücret genelde çevirdikleri video dakikasına göre belirleniyor.

Çevbir olarak telifli eser çevirmenlerinin mevcut koşullarda emekleriyle geçinmesinin imkânsızlığını sık sık dile getiriyoruz. Bu ücretler öyle düşük ki görsel-işitsel alanda çalışan çevirmenlerin emeğinin ederine yaklaşmıyor bile. Çevirmenler kanallarla, platformlarla, dağıtımcılarla veya film festivalleriyle doğrudan çalışabiliyor ama büyük bir kısmı bu mecralar için çeviri hizmetini üstlenen taşeronlardan iş alıyor. 

Altyazı çevirmenleri ile dublaj çevirmenlerinin sorunları büyük ölçüde ortak: Güvencesizlik, mali ve manevi hak ihlalleri, düşük ücretler ve buna bağlı olarak yoğun çalışma temposu. TV kanalları ve bazı dijital platformlar hâlâ yayımladıkları yabancı yapımların altyazı-dublaj çevirmeninin isim bilgisine yer vermiyor, yani çevirmenin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 15. maddesiyle (“Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma arz etme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti münhasıran eser sahibine aittir“) korunan hakkını ihlal ediyor. Görünürlük bir yana, bu gibi durumlar çevirmenin emeğini değersizleştirip çevirisini anonimleştiriyor, çevirinin yaratıcı emekle oluşturulmuş bir fikir ürünü olmaktan çıkıp metalaşmasına, “şirket malı” haline gelmesine, dolayısıyla da üçüncü taraflara çevirmenin haberi olmadan satışının kolaylaşmasına yol açıyor. 

Özellikle altyazı çevirisi, öğrenci emeğinin sıklıkla sömürüldüğü bir alan. Gençlerin gelecek kaygısı ve altyazı ya da oyun çevirisi gibi cazip görünebilecek alanlarda para kazanma isteğini işverenler istismar ediyor. Dakika fiyatları 5 TL’ye kadar düşüyor, oysa Avrupa Altyazı ve Seslendirme Çevirmenleri Federasyonu’nun (AVTE) önerdiği ideal çalışma koşullarına göre 52 dakikalık bir belgeselin/dizi bölümünün çevirisi için bir hafta, 100 dakikalık bir filmin çevirisi için 2-3 hafta öngörülüyor (https://avteurope.eu/know-your-rights/wannabe/). Türkiye’de çevirmenler bu koşullara uygun şekilde çalıştıklarında dakikası 5 TL gibi bir ücretlendirmeyle ay sonunda ellerine geçen rakam 1.000-1.040 TL civarında kalıyor. Öğrencilere harçlıklarını çıkaracakları cazip bir teklif olarak sunulan bu rakamlar, hem onların gelecekte emeklerinin karşılığını hakkıyla alabilecekleri ve severek sürdürebilecekleri bir meslek edinme olasılığını yok ediyor hem de halihazırda hayatını bu meslekle idame ettirmeye çalışanların koşullarının iyileştirilmesinin önünü kesiyor.

Dublaj çevirmenliği

Dublaj çevirmenlerinin de büyük kısmı serbest çalışıyor ve aldıkları ücret yine genelde video dakikasına göre belirleniyor. Ama söz konusu dublaj çevirisi olduğunda “adaptasyon” veya “uyarlama” dediğimiz bir işin daha yapılması gerekiyor: Çevirmen, metni bir seslendirme sanatçısı tarafından okunacak, hedef izleyiciye ulaşacak nihai haline getiriyor; cümleleri karakterlerin konuşma uzunluğuna göre uzatıp kısaltıyor; “ağız senkronu” dediğimiz, çeviri diyalogların orijinal diyalogdaki ağız hareketleri ve duraksamalarla eşleştirilmesi işini yapıyor; karakterlerin nefeslerini, nidalarını, duraksamalarını, sahne dışı konuştukları yerleri seslendirme sanatçılarına kılavuz olması için işaretliyor; arka plan seslerini/konuşmalarını metne ekliyor. Çoğu ülkede uyarlama için ayrıca ücretlendirme yapılır, bu iki iş gerekirse ayrı kişilere bölüştürülürken Türkiye'de böyle bir ayrım gözetilmiyor. Dublaj çevirmenlerine çeviri ve uyarlama, paket olarak “çeviri” adı altında verilip çok cüzi rakamlar ödeniyor. 

Dahası, dublaj için yapılan çeviriler kopyala-yapıştır yöntemiyle altyazı metnine, altyazı için yapılan çeviriler dublaj metnine dönüştürülüyor ve bu örneklerin çoğunda çevirmen, metninin kullanıldığını bilmiyor, bunun için ücret almıyor. Bazı durumlarda çevirmenin adı ikisinde de yazarken bazı durum-larda intihal ürünü metinde kopyala-yapıştır işini yapan kişinin adını görüyoruz.

Yine AVTE’nin önerdiği çalışma koşulları doğrultusunda çalışıp video dakikasına 40 TL alan bir çe-virmen en iyi ihtimalle ayda ancak 8000-8320 TL kazanabilir. Türkiye’de dakika ücretleri hedef dil Türkçe olduğu sürece bu fiyatın yukarısına nadiren çıkıyor, her çevirmen de bu fiyata ulaşamıyor. Bu rakamlarla artık –geçinmeyi bırakın– kiranızı dahi ödeyemiyorsunuz. Kısacası, çevirmenler geçimlerini sağlayabilmek için çok büyük bir iş yükünün altına girmek zorunda kalıyorlar.

Altyazı ve dublaj çevirisi alanındaki bu hak ihlalleri ve düşük ücretlerden doğan sistemsizliğin sonu-cunda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda çevirmen, çeviriye düzenli olarak yoğun bir mesai ayırabilmeleri halinde bir nebze daha iyi kazanıyor belki ama sistemsizliğe ses yükseltenler sektörden aforoz ediliyor, kalanlar yani büyük çoğunluksa kelimenin tam anlamıyla üç kuruşa çalıştırılıyor. Emeği en çok sömürülenlerin önemli bir kısmını yine gençler oluşturuyor. Gençler ilerleyen zamanda bu ücretlerle geçinilmeyeceğini anlayıp başka alanlara yönelebiliyor, bazen yılların çevirmeni dediğimiz insanlar bile mesleği bırakıyor. 

Çözüme giden yol, aslında çok basit: Sektör paydaşlarının sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Kanal ve platformlara düşen sorumluluklardan biri, taşeron şirketlere çeviri hizmeti almak için teslim ettikleri bütçenin çevirmene adil oranlarda ulaştığından emin olmak. Bu sağlanmadığı, yani taşeron firmalar çeviri işini ucuza yaptırabilmek için her türlü hak ihlaline başvurduğu sürece nitelikli çevirmenlerimizi hızla kaybetmeye devam edeceğimiz gibi ekranlarda “kötü” dediğimiz çevirileri de sıklıkla göreceğiz. 

Çevbir olarak işte bu tablonun değişmesi için mücadele ediyoruz. Değişimin, genellikle evden çalışan, yani birbirini tanıma ve haklarını, yaptığı işin ederini öğrenme fırsatı bulamayan çevirmenlerin bir araya gelip birlikte mücadele etmesinden geçtiğini biliyoruz. Çevbir bünyesinde kurduğumuz altyazı ve seslendirme grubumuzla düzenli toplantılar yapıyor, çözüm için birlikte çalışıyoruz. 2020 yılından başlayarak ilan ettiğimiz asgari tarifelerimizi her yıl güncelliyoruz. Tip sözleşmelerimiz internet sitemizde yayında. Sektör paydaşlarıyla bir araya gelmek ve birlikte düşünmek için çalışmalar yürütüyoruz.

Mesleğimizi doğru tanıtmak için atölyeler düzenliyoruz. Koşullarımızı iyileştirmek için çalışmalara devam ederken, çoğalmak hem bu çalışmaların hızlanması hem de birliğimizin güçlenmesi demek. Bu nedenle, altyazı-dublaj çevirisi alanındaki tüm meslektaşlarımızı bir kez daha Çevbir çatısı altında toplanmaya davet ediyoruz.