Sınıfsal vergileme işbaşında
Aslında Şimşek’in tasavvurlarını aşan gelişmeler yaşanmakta. Erdoğan-Özel görüşmesinden iktidara ve Şimşek’e büyük destek ikramiyesi çıkmış durumda.

Hazine ve Maliye Bakanının aklına vergi gelmiş ama sermayeyi vergilemek gelmemiş! Neden acaba? Baştan söylemiş olalım, bu yazı bunun üzerine.
Sermayeyi vergilendirmek?
Önce bir yanlış kavrayışı düzelterek başlayalım. ABD’nin sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen bazı süper milyarderleri arada bir "bizi niçin daha iyi vergilendirmiyorsunuz?" çıkışını yaparlar. Buna bakarak sermayenin kendisini de hedef alan hatta servet vergilerini de kapsayan bir vergilendirmeyi istediği yorumu yapılabilir mi? Başka açıdan, marjinal da olsa kimi sermayedarlar böyle pozisyon alabildiğine göre, sermayenin daha fazla vergilendirilmesini talep etmek pek de sistem karşıtı olmayabilir yani sol bir tavır sayılmayabilir mi?
Buna tekrar dönmeden önce şunu belirtelim: Multimilyarderlerin bu çıkışları bir gösteriden ibarettir; bunun bir yere varmayacağının farkındadırlar. ABD Gelir İdaresi’nin (IRS) bu beyanlara bakarak milyarderleri veya süper milyarderleri daha ağır vergilendiremeyeceğini bilirler. Bu, yasamanın konusudur. Çift meclisli ABD sisteminden sermaye aleyhine vergi düzenlemeleri geçirmek ise olanaksıza yakındır. Öncelikle Kongre’de etkin uzantıları olan sermayenin geniş bölümleri böyle bir tasarıyı hemen bloke ederler. Birkaç süper milyarderin şımarık hezeyanlarına göre davranmayacakları bilinir.
Öte yandan, bu yanlış varsayımdan yola çıkıldığında, Türkiye (ve dünya) pratiğinde sermayenin vergilendirilmekten şiddetle kaçındığını ve kendisini birazcık kapsama alabilme ihtimali olan tasarılardan bile (1998 tarihli Temizel yasasını anımsayalım) dehşetli ürkerek hemen sınıfsal reflekslerini harekete geçirdiğini saptamanız zorlaşır (Bu konuda bkz. "Sermaye Düzeninin İşleyiş Tarzı" başlıklı yazımız, BirGün Pazar, 23 Temmuz 2023).
Dolayısıyla bu tür fantezilere dayanarak solun mücadele gündemi belirlenemez. Tam tersine, bu tür yanlış konumlanmaların sol cenaha bulaşmaması için uyanık olunması gerekir. Emek-sermaye çelişkisini hafifleteceği veya öyle göstereceği, emekçilerin sınıfsal nefretini törpüleyeceği gerekçesiyle sermayenin daha ağır vergilendirilmesini gündeminden çıkarmaya kadar götürebilir. Bir kere bu yola girilince bunun nerede duracağı da bilinemez: Asgari ücret artışını, emekli maaşları artışını talep etmek de sistemle olan keskin çelişkileri yumuşatmaya hizmet etmez mi? Peki, bunların mücadelesi verilmeyecekse kitle tabanı nasıl kazanılacak? Daha ötesinde, sendikaların TİS mücadeleleri de aynı kapsama girmez mi? (Elbette, sendikaların bir işlevi de sınıf uzlaşmasıdır. Ama bu nedenle bu mücadele alanı terkedilebilir mi? Yapılması gereken, sendika yöneticilerinin ücret sendikacılığına –ve daha da kötüsü, iktidar sendikacılığına– hapsolmalarına karşı tavır ve alternatif geliştirmek olmalıdır).
Türkiye’de dolaysız vergilerin payı 40 yıl önce yani Özal döneminin başında yüzde 58,2’dir. AKP döneminde yüzde 30’a kadar gerilemiştir. Bunu isteyen ve yaptıran sermayedir. Bunun tersine döndürülmesi ise sermayeye rağmen yapılmak zorundadır. Sermayeyi kayıran vergi istisna ve muafiyetlerinden (sadece 2024 yılında 2,2 trilyon TL), gelir vergisinin bile bir ücretliler vergisine dönüştürülmesinden hiç bahsetmiyorum bile...
Peki, vergi ayağı olmayan kamuculuk talepleri boşluğa düşmez mi? Sonuçta her kamuculuk talebi, kamu harcamalarının/hizmetlerinin ve devletin üretici faaliyetlerinin emek lehine yeniden düzenlenmesi anlamındadır. Ama bu da ister istemez sistemin çelişkilerini yumuşatmaya götürüyor diye mücadelesi verilmeyecek mi? Kaldı ki, daha fazla kamuculuk için gelir/vergi sisteminin de aynı yönde (sermaye aleyhine-emek lehine) dönüştürülmesi gerekir. Bu da ancak emekçi sınıfların bütçe ve vergi sistemine dönük taleplerini temel birer mücadele başlığına çevirmeleriyle olabilir.
Erdoğan ve Şimşek Esasta Ne Tasarlıyor?
Aslında Şimşek’in tasavvurlarını aşan gelişmeler yaşanmakta. Erdoğan-Özel görüşmesinden iktidara ve Şimşek’e büyük destek ikramiyesi çıkmış durumda. Bugünkü 24 Ocak türevi politikaları uygulamak için zaten 12 Eylül askerî darbesi türü bir desteğe ihtiyaç olmadığını daha önce yazmıştık; AKP’nin sivil darbe rejimi tüm kitlesel sendikal ve siyasal muhalefeti baskıladığı veya yanına çektiği için buna gerek yoktu.
Nitekim şimdi artık Şimşek ile CHP "ekonomi kurmayları" bir araya gelip neoliberal programı birlikte tartışacaklarına göre, iktidarın sermaye lehine uygulamakta olduğu "darlık iktisadına" muhalefetin itirazları baştan elenebilecek demektir. Esasen "Altılı Masa"dan biliyoruz, ana muhalefetin neoliberal programın alternatifi olabilecek bir yaklaşımı yoktu. Temelden itiraz yerine şuradan buradan bazı sosyal soslar eklenmek isteniyordu. Yeni yönetimde de bunun dışına çıkılabileceğinin işaretleri alınmadı. Şimdi eğer Şimşek ile istişareler bir sonuca bağlanmaz ve anamuhalefet bu görüşmelerden çekilirse, iktidar gene istediğine ulaşmış olacaktır: Uyguladığı programın meşruluğunu sağlamış, kitlesel tepkilerin önünü kesmiş ve ana muhalefeti "mızmızlıkla" ve "ülkenin ortak sorunlarına çözüm aramaktan yan çizmekle" suçlayabilecek bir konuma yerleşmiş olacaktır.
"Ülkenin ortak sorunları ve çıkarları" denilince akan suların durması gerekir çünkü. Burada "ülkenin" yerine "sermayenin" sözcüğü konulursa herşey yerli yerine daha iyi oturur. "Partiler-üstü" denilen siyaset tam da budur. Sistemin (sermaye düzeninin) çıkarları esastır. Sermaye (iç ve dış), AKP-CHP arasında en azından neoliberal iktisadi politikalar ile Atlantikçi ve AB’ci dış politikalarda mutabakat olmasını arzu eder ve bunun dışına çıkışları ideolojik olarak mahkûm eder. Din devleti kurulması ve otoriter rejimin hegemonyasının pekişmesi gibi kültürel-yönetsel alanı ilgilendiren konularda sermaye içi farklı görüşler olabilir, ama en nihayetinde bir yerlerde buluşulabilir. Sermayenin Erdoğan-Özel buluşmasını desteklemesinin hatta zorlamasının altındaki asıl nedenler ise, sayılan ekonomi ve dış politika tercihlerinde uzlaşmanın sağlanmasıdır.
Vergi Önerileri Neleri Kapsıyor?
Şimdiye kadar ortaya somut bir yasa teklifi çıkmış değil. Ancak bazı düzenlemeler CB Kararı’yla da yapılabiliyor. Örneğin Çin malı otomobillere konulan gümrük vergilerinin, elektrikli araçlar dışındaki içten yanmalı ve hibrit motorlu araçlarda da yüzde 40’a çıkarılması bu kapsamdadır. Burada mali amaçtan ziyade sermayenin talepleri doğrultusunda ekonomik amaç (korumacılık ve dış açığı düşürme) ön plandadır.
Borsa İstanbul’daki işlemlerden onbinde 1-2 vergi alınması düşüncesinin bile kopardığı gürültüye bakılınca, sermayenin direnci hafife alınmamalıdır. Kaldı ki, (i) kâr-zarar edene bakılmaksızın işlemden vergi alınması daha fazla tepki çeker; kazançtan daha yüksek oranlı (yüzde 2 gibi) vergi alınmasına dönülebilir. (ii) her durumda toplamda 4-5 milyar TL vergi için bu çabaya değer mi tartışılır (Kripto para işlemlerine vergi konulmasıyla belki rakam daha yukarı çıkabilir). Oysa 2,2 trilyon TL’lik vergi harcamalarında ayıklama daha verimli sonuçlar verir. Şimşek’in sermayeden çok ücretli lehine kimi indirimlere göz dikmesi şaşırtıcı olmaz.
Torba düzenlemelerde asıl ağırlığın gayrimenkul alanında olacağı anlaşılıyor. GYO kazançları için tanınan kurumlar vergisi istisnasından vazgeçilebilecek mi göreceğiz. Gayrimenkullerdeki değer artışlarının 5 yıllık süreye bakılmaksının gelir vergisine tabi tutulması düşünülüyor; ancak bu, geniş kitleye yük getirecektir. "Tapudaki devirlerde gerçek piyasa/satış değerine geçilmesi" zaten yapılması gerekli bir düzenlemeydi, ancak tapu harcı oranları aşağıya çekilmezse muvazaalı satışlar gene yüksek olabilir.
Şimdi de CHP-AKP görüşmelerinden yeni vergi paketine ilişkin ortak bir çalışma yapılması beklentisi oluşmuş durumda. Buradan ne çıkar izleyip göreceğiz. Her durumda Torba teklifin Ekim’e sarkan düzenlemeleri artacak demektir.