“Sıradaki Cumhuriyet...”
Nasıl cumhuriyetin ilk yüzyılının şiirini bir Komünist şair, Nâzım Hikmet, ikinci yüzyılının şiirini bir eşcinsel şair, Küçük İskender temsil ediyorsa, sıradaki cumhuriyet de onu en çok hak edenlere, emek güçlerine gelmeli elbette!
İkincisi başlayınca, Nâzım Hikmet’in Abidin Dino’ya “çok şükür çok şükür bugünü de gördüm/ölsem gam yemem gayrinin resmini yapabilir misin üstat” dediği sevinç sorusunu da unutmadan, ben de sorayım dedim, “sıradaki cumhuriyet kimlere gelsin?”
Böyle sormadım tabii, hatta sordum bile diyemem, yalnızca dileğimi, özlemimi, düşümü dile getirdim, ikinci yüzyılında demokratik, halkçı, devrimci, sosyalist bir cumhuriyet olsun dedim! Dileklerimizi, düşlerimizi de devralacak birileri var şükür, yani o kadar da az ve yalnız değiliz, kızlarımız, oğullarımız, torunlarımız var!
O nedenle gözlerimiz açık gitmeyeceğiz! Kemal Özer’in Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya diye seslendiği, Ahmed Arif’in “her biri vazgeçilmez cihan parçası” dediği gençlerimiz var. Onlar başlarına geçirilmek istenen bu karanlığı yırtıp atacak kadar aydınlık ve kafalarının içine doldurulmak istenen hurafeleri, çağı geçmiş, küflü, gerici, fikir bile denilemeyecek saçmalıkları ellerinin tersiyle itecek ve bu safsataları yüzlerine çarpacak kadar da bilinçli.
İkinci yüzyılın ilk baharında yaşamaya başladık bunu, daha da yaşayacağız elbette. Baharın keyfini süren bundan vazgeçer mi? Masmavi gökyüzü dururken karanlığı ister mi? Hele kadınlar! Yeryüzünün yarısı ne demek, gökyüzü olan, pırıl pırıl kafalarıyla erkekleri sollayan açık fikirli kadınlar! Biz vazgeçsek onlar vazgeçmez gökyüzünün maviliğinden, açıklığından!
Vazgeçmemek, ısrar etmek, inat etmek, direnmek... Ahmed Arif’in “Döğüşenler de var bu havalarda/el, ayak buz kesmiş yürek cehennem” demesine benzer, direnenler var ve yine onun “Dayan kitap ile/Dayan iş ile/Tırnak ile diş ile/Umut ile, sevda ile, düş ile” dediği gibi kitap ile, yazı ile, şiir ile dayananlar, direnenler var.
Bunlardan biri Birtürk Özkavak. Hemşehrim şair ve doktor, iki dönem Sağlık Emekçileri Sendikası SES Eskişehir Şube Başkanlığı yaptı, şimdi Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyetin 100. Yılı için düzenlediği şiir yarışmasında birinci oldu, oybirliğiyle kazanan şiirinin adı: “Sıradaki Cumhuriyet İşçilere Gelsin!”
Yarışmaya rumuzla katıldı şairler, şiirler seçildikten sonra adları belli oldu. Çok sevindim, tabii Eskişehirli olmasına da! Popüler ve klişe bir sözün bu kadar güzel değerlendirilmesi ve özlemimizi bu kadar yaratıcı, yalın ve doğru biçimde yansıtması, son zamanlarda beni en çok sevindiren şiir olmasına yol açtı.
Cumhuriyeti seviyorduk, savunuyorduk ama eksiklerini, yanlışlarını da görüyor ve elbette bunları yazıp, söylüyorduk. Cumhuriyet laikti, çağdaştı, güzeldi, hoştu ama bir burjuva demokrasisi içinde bile olması gereken kimi şeylerden yoksundu. Temel özgürlükler, insan hakları bunların en başında gelen şeyler. Ve ne yazık ki sendikalı işçi sayısının azlığı kadar, işsizlik ve işçilerin de düşük saat ücretleriyle kötü koşullarda çalıştırılmaları, örgütlenmelerinin önünde engeller de vardı!
Birtürk Özkavak’ın şiiri biçim-içerik uygunluğu bakımından da şahane ve 100. yılında Cumhuriyete eleştirel bakmanın politik ve poetik iyi bir örneğiydi. Şiirin dile getirdiklerine tümüyle katıldığım gibi, sıradaki cumhuriyetin de başta işçilere gelmesi, köylülere, işsizlere, ezilenlere, sömürülenlere, emekçilere, en az bu sınıflar kadar da kadınlara, onların özgürleşmesine, ataerkil düzeni yıkacak kim varsa onlara, farklı kimliklere, cinselliklere gelsin isterim. Nasıl cumhuriyetin ilk yüzyılının şiirini bir Komünist şair, Nâzım Hikmet, ikinci yüzyılının şiirini bir eşcinsel şair, Küçük İskender temsil ediyorsa, sıradaki cumhuriyet de onu en çok hak edenlere, emek güçlerine gelmeli elbette! Üretenin yöneten olduğu bir cumhuriyetse hepimize gelsin!
(Birtürk Özkavak’ın bu çarpıcı şiirinden birkaç dizeyle yetinmek istemedim. Tümünü bu sayfaya alıyorum.)
***
Sıradaki Cumhuriyet İşçilere Gelsin
"kimseler kim olduğunu soracak, aynalar mecbur
kitap okurken, cıvata sıkarken, ekin biçerken, kim
para pare köyler, sinmiş yoksul evler, dağ başları tüttüğünde
köprüler üzerinden geçmeye ayağımıza serildiğinde
bütün meçhul ölüler, unutulmuş türkülerin soğuk heceleri
sıcak somuna dokunur gibi soracaklar bize.
zaman bir hayli geçiyor ama şimendiferlere takıldık
talihimiz kara kuru bir geleceği hapsetmiş içimize
yağmurunu içinde taşıyan, denizi kırbaçlayan çocukları vurdular
kemale ermeyi yanlış anladık. biz özgürlük rüzgârları,
özgürlüğü halk dışında her yerde aradık.
bir ev yaptık kaleden, barutlar üstünde, kartal yuvası,
sarmaşıkların duvarları gibi bütün horanta açız
sormadık kim açık bıraktı pencereleri ta en baştan
ya da kim açtı böyle cümbür cemaat
Robespierre’nin ruhu geldiyse, üç beş nutuk okur şimdi
daralan kalbimize ince bir yusufçuk gibi iyi gelir
biz dağların doruklarına sıkışmış avuç avuç kar taneleri
memleketin altında üstünde ve gökyüzünde
atmosferi maviye boyadık diye, ayaktakımını değil
gümüşten perdelere işliyoruz geçmişin şimdiki yüzünü
geçmiş geçmişten bugüne gelirken bile eğilip büküldü
takıldı düştü esnedi heybetli bir aslan taklidi
dedemden babama kalan ermeni bir taş plak ve sağır gramofon gibi
soy kütüklerinde kürdili-hicazkâr bir nisan kaldı
Bastille önünde taşan nehirlerin hazirun listesi,
hepimiz oradayız, Robespierre, Marat, Sankülotlar, İlyiç, Biz…
durmadan sayılıyoruz. çoğunluk sağlanınca yeniden ayaklanacağız
eski bir Fransız takviminden dağılan top sesleri olacağız
kaç kale, kaç vezir, hınzır krallar yıkılmış sayende
sonra da sürdü bütün çarpışmalar, senden bildim
ekmek ve özgürlükten ve senden bildim
coşku lazım biliyorum sen coşkunu sürdün silahlara
coşku var oldukça senden bileceğim
dünyanın en güzel elbisesini giyecektik; özgürlük
ne kurşun geçirecektik, ne virüslere yenilecektik
liman işçileriyle maviye dönecektik, garlarda kelebek
yıllarca taşıyıp durdukları kelimeleri bırakıp
hamallar beyaz çiçekli akasyalara katıldılar
oysa akasyalar erken ölür, erken açar
prangalar çekiçle değil düşle kırılır
düşler beyaz atların yelelerine karışır
lir çalan özgürlük şarkılarının ülkesinde
sıradaki cumhuriyet işçilere gelsin."
Birtürk Özkavak