Sislenme
Balıkçılar Kahvesi sis içerisinde. Pencereden sadece deniz fenerinin ışığı görünüyor. Sanırım bütün dünya, bu kahvehane gibi sisler içerisinde yıllardır. Açılımdır, enflasyondur, her şey öylesine bir belirsizlik içinde ki... Herkes Trump'ın ne yapacağını bekliyor bir yandan. Behçet Necatigil, bir şiirinde sesleniyordu: "Yoğun sis - - nerdeydiniz limanlar / İnsan önce çevresinden ölür..." BirGün gazetesi gibi deniz fenerlerine bakarak karaya oturmadan...
ZİHİNSEL KAÇIŞ
Paul Auster'in Can Yayınları'ndan çıkan 'İç Dünyamdan Notlar' kitabında rastlamıştım 'sislenme' sözüne: "Sık sık ve belirli hiçbir nedeni olmadan, kim olduğun konusunda ipin ucunu kaçırırdın. Sanki bedeninin içindeki varlık bir sahtekâra, daha doğrusu kimliksizliğe dönüşmüş gibi olur, benliğinin yavaş yavaş gövdenden dışarıya aktığını hissederken dünü mü yarını mı yaşadığını, karşındaki dünyanın gerçek mi, yoksa bir başkasının kurduğu hayalin bir parçası mı olduğunu kavrayamadan afallamış bir kimlik ayrışmasının içinde dolaşırdın." Bu zihinsel kaçış durumuna çocukken 'sislenme' dermiş yazar: "Aklım sislendi." Şimdiyse milyonlarca insan 'reels' videoları izlerken sisleniyor bol bol. Her yerden gelen ve sabun köpüğü gibi kaybolan ilginç bilgiler eşliğinde benlikleri yavaş yavaş bir kara deliğe doğru akıyor...
DÜŞMAN İMGELER
Arno Gruen, 'İçimizdeki Yabancı' adlı kitabında, iç bütünlük geliştirebilen ve kimlik duygularını buna dayanarak oluşturan insanların aşırı hayal kırıklığı ve yoksunluk koşullarında bile kendilerine olan güvenlerini ve inançlarını yitirmediklerini yazmıştı. Örnek olarak da kutup bölgesinde aylarca yalıtılmış bir şekilde yaşayan bir kâşifi ve yedi yıl tecrit hücresinde kalan bir mahkûmu gösterir. Ama korku verici bir otoriteyle bütünleşerek kendi kimliğini oluşturanların sürekli olarak çözülme tehlikesi altında olduğunu yazar. Bu tür insanlar, kendi bütünlüklerini ancak "düşman imgeler" yaratarak koruyabilirler. Eğer ortada bir düşman yoksa, uzaylılar bile yardıma koşabilir.
İNKÂR
Gruen, bir insanın kendi içsel bütünlüğüne kavuşması, acısını ve aldığı hasarı inkâr etmesiyle değil, ancak bu acıyı ve zararı bilinçle kavramasıyla mümkündür diye yazmıştı. Bütün bu kısa süreli kişisel gelişim programları, bilinçaltı temizliği diye sunulan yöntemler, mistik çareler sadece inkâra yarar. Bir dizi filmin popüler yaptığı aile dizilimini sihirli bir çare gibi sunanlar da, insanların acılarının sorumluluğunu önceki kuşaklara havale etmenin bir yolunu sunar. Dostoyevski, "Beni korkutan tek şey, acılarıma değememek" derken bunu anlatmaya çalışıyordu.
MUTLULUK SIRLARI
Sosyal medyada pek çok kişi kendi 'mutluluk sırları'ndan bahsediyor uzun uzun. Mutsuzsan, yalnızsan, yoksulsan, bunun sorumlusu sadece sensin demeye getiriliyor sanki, doğru bakış açısına kavuş mutlu ol. Asgari ücret açıklandıktan sonra "fakir hayatı en sağlıklı hayat" diyen bir akademisyen bile çıktı bu sisli ortamda.
Arno Gruen, kitabında sevgisiz anne-baba ve şımartan anne-babanın çocuğa etkisinin aynı olduğunu yazmış, iki tip ebeveynlikte de özdeşleşme uğruna çocuğun kendine özgü olandan vazgeçmeye, yaşamı boyunca farkına varmadan bir iç terör tarafından baskıcı olanı idealleştirmeye ve kendine ait olana yönelik sevgiyi nefrete dönüştürmeye itildiğini... Kendisini sağlıklı bir şekilde sevemeyen biri, başkalarını gerçek anlamda nasıl sevebilir ki?