'Sivas Elleri…'
‘Sivas Ellerinde Sazım Çalınır’ diye başlayan türkü, Pir Sultan Abdal şiirinin, müziğe dökülmüş haliydi. Her yerde ama özellikle Alevi coğrafyada büyük ilgiyle dinlenen sözleri, Sivas’ın kahırlı öykülerinden birine gönderme yapıyordu. ‘Kul olayım kalem tutan eline, kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz’ diye başlıyor, ‘Münafıkın her dediği oluyor, gül benzimiz sararuban soluyor, gidi Mervan sad oluban gülüyor’ diye devam ederek, ‘Ey Hızır Paşa, hasret koydu bizi kavim kardaşa, Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz’ dizeleriyle bitiyordu. Bu türkünün sözleri sanki modern Hızır paşaların yarattığı tahribatların öyküsünü de anlatır gibi. Geleneğin içinden gelen ve türlü zulüm karşısında hayatta kalabilenleri memleketine ve ‘kavim kardaşa hasret bırakan’ türden.
∗∗∗
Şimdilerde ‘kavim kardaşa’ çok daha hasret Sivas, hemen her daim renklerin coğrafyasıydı. Sadece merkezinde değil, ilçelerinde de tüm inançlar ve dillerden izler bulmak mümkündü. Mesela Vital Cuinet’in yazılarından öğrendiğimize göre 19. yüzyılın sonunda Divriği ilçe ve köylerinde 24 bin 520 Sunni Müslüman, 12 bin 261 Alevi, 5 bin 385 Gregorian Ermeni, bin 796 Protestan Ermeni, 900 Katolik Ermeni ve 4 bin 45 Ortodoks Greek yaşıyordu. Kayıtlarda genellikle görünmeyen Aleviler Cuinet’in bu araştırmasında yer almıştı.
Gerçi Osmanlı devleti algısında Aleviler periferik bir gruptu ve görünmez kılınmışlardı ama kayıtlarında diğer ötekileri görmek mümkündü. Mesela Vilayet Salnamelerine göre 1907’de Sancak merkezinde 23 bin 167, Gürün’de 7 bin 581, Hafik’te 11 bin 308, Divriği’de 7 bin 725, Kangal’da 2 bin 488 ve Koçgiri’de 5 bin 283 Ermeni nüfus vardı. Yani daha 19. yüzyılda yayımlanan Sivas’ın ilk gazetelerinin Ermenilere ait olması tesadüfi değildi. Müslüman olmayan diğer kimlikler için de aynı durum geçerliydi. Mesela 1914’de Sivas merkezde 24 bin 540, Gürün’de 7 bin 788, Divriği’de 8 bin 354 Müslüman olmayan bir nüfus vardı. Cumhuriyetin 1927’de yaptığı ilk nüfus sayımında bile Ermenicenin en çok konuşulduğu ikinci şehir, İstanbul’dan sonra Sivas’tı.
Açık resmi verilere girmemiş olsa da il-ilçe merkezleri ve köylerin büyük bölümünde Alevi nüfus yoğundu ve şehir bu özelliği nedeniyle Alevi kimliği ile anılmıştı. Vaktiyle Osmanlı ve Safevi devletinin sınırlarında yer alması nedeniyle de Alevi-Sünni gerilimini her zaman en sert şekilde yaşamıştı. Bu gerilimin bir tarafında daima kendisini ‘Sünni Müslüman’ olarak tanımlayan devlet vardı ve bu ‘gelenek’ Cumhuriyet döneminde de devam etmişti. O kadar ki 1950’de çok partili seçime gidildiğinde bile, rejimi kuran CHP’nin 12 milletvekili adayından hiçbiri Alevi değildi. Oysa o seçimde Demokrat Parti milletvekillerinin ikisi Aleviydi. 1969 seçimlerinde Birlik Partisi aracılığıyla şehrin Alevi kimliği daha da belirgin hale gelmiş ve BP hem iki milletvekili çıkarmış, hem de il genelinde yüzde 16,7 oyla üçüncü parti olmuştu.
∗∗∗
Bugün izleri büyük ölçüde silinse de 1960’lı yıllarda Altıntabak, Alibaba ve Gökçebostan Sivas merkezin üç büyük mahallesiydi ve buralarda ağırlıklı olarak Aleviler yaşardı. Aleviler şehrin iktisadi-toplumsal hayatında da etkin konumdaydı. Fakat modern Hızır Paşalar Sivas’ın demografik yapısını ve dolayısıyla toplumsal dokusunu büyük bir adaletsizlikle tahrip etmeye devam etmişlerdi. Bu tahribatların sonucunda diğer renkler gibi Aleviler de adım adım Sivas’ı terk etmek zorunda bırakılmışlardı. 1973’de ölümünün ardından yapılan Aşık Veysel heykeli, kendi memleketinde değil de İstanbul, Gülhane Parkı’na konulmuştu. Özetle Alevilerin şehirde görünürlüğünü önlemek için dışlayıcı/tasfiyeci politika sürüp gitmişti. 3 Eylül 1978 Sivas’ta katliam girişimi de bu tahrip edici politika ve sürecin bir başka aracıydı.
Sivas, son darbeyi 1993 Madımak kırımıyla aldı. Bu kırımın en büyük sonucu Sivas’ı Alevi kimliğinden daha sert biçimde arındırmak oldu. Böylece Sivas, ötekilerin görünmediği bir şehir oldu. Madımak kırımını planlayanların arzuları da buydu belli ki. Şimdi kurak-çorak bir şehir olarak orada duruyor Sivas. Pir Sultan’dan başlayarak onlarca-yüzlerce Sivaslı ozanın türküleri duyulmuyor, şiirleri okunmuyor, sazları çalınmıyor ‘Sivas ellerinde’. Şehir yine var ama geleneksel ruhu artık yok ve toplumsal hafızası da orada değil, gökyüzünde inşa ediliyor. Geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul’da galası yapılan Madımak Hafıza Merkezi Projesi ile.