Google Play Store
App Store

Türkiye’de şehirciliğin resmi anlatısı genellikle kurtuluş savaşı yıllarında üstlendiği işlevler ya da Cumhuriyet’in inşasında tanıklık ettiği ulusal kahramanlık öyküleri üzerine kuruludur. Bu öykü alanında pek çok ulusal vak’a görmek mümkün. Sivas, bu tür şehirlerin bir örneğidir ve ‘ulusallığa’ konu bir dizi girişimin mekânı olarak literatüre geçmiştir. Bunların başında da herhalde 4 Eylül Sivas Kongresi gelir ki, Sivas’ın bir Cumhuriyet kenti ve hatta Cumhuriyet’in kurulduğu kent olduğu tezinin de dayanağı gibidir.

İstanbul’dan başlayan şimendiferin Sivas’a ulaşması ve daha doğusuna geçmesi de bir ulusal başarı öyküsü olarak işlenmiştir. Soyadı ‘Demirağ’ olarak bilinen Nuri bey Sivas-Divriğilidir ve bu ülkenin demir ağlarla örülmesinin kurucu kişilerindendir. Nuri Demirağ sadece raylı sistemlerin inşa edilmesi bakımından değil, başka bağlamlarda da Cumhuriyet’in bir ‘medeni toplum yaratma’ projesinin aktörlerinden birisi olarak kabul edilmiştir.

Divriği Demir Çelik işletmesinin kuruluşu da Cumhuriyet’in iktisadi alandaki en önemli ulusal adımlarından birisi olarak kayıtlara geçmiştir. İşletmenin 1938’de açılması, ülkenin ve yeni rejimin kuruluşunda Sivas’ın özel yerinin bir başka işareti sayılmıştır. Zira işletme, sadece demir çelik üretmek değil, bundan çok daha fazla anlam ve işlevler yüklenmiştir.

∗∗∗

Pamukpınar Köy Enstitüsü’nün kuruluşu da bu anlatının eğitim alanındaki örneğidir. Ülkede iz bırakan çok sayıda öğretmen yetiştiren bu kurum, Cumhuriyetin geç dönem eğitim politikaları ve pratiklerinin parlak mekânlarından biri olarak işlenmiştir. Benzer durum Sivas’ın ünlü halk ozanları için de geçerlidir ki Aşık Veysel akla gelen ilk isimdir. Dahası, kendisi de bu ulusal anlatının iyi bir aktarıcısı ve sadık bir taraftarı olarak yaşamıştır.

Ne var ki Sivas’taki bu ‘ulusal’ görünümün, görünmez kıldığı bir de öteki yüz bulunmaktadır. Şehrin sahici sosyolojik öyküleri genellikle bu görünmez yüzde yer alır. Sivaslı Ermenilerin trajik öyküsü herhalde onların başında gelir. Çok uzun yıllar Sivas demografisinin en büyük parçalarından biri olan Ermenilerin mekânlarından bugün neredeyse iz bile kalmamıştır.

Cumhuriyetin Divriği’de inşa ettiği demir çelik işletmesinin çalışanları arasında, yeni rejimin iskân politikaları ile buraya naklettiği farklı dil ve kültürlerden göçmenler de yer almıştı. İşletmenin açılışı ile Dersim kırımı aynı yıl gerçekleşmiş ve işletme göre Dersimli nüfusun bir kısmı için bir ‘iskân sahası’ olarak kullanılmıştı. O zamanki ‘ulusal’ tahayyüle göre bu nüfus üretime katılacak ama daha önemlisi geleneksel dil-kültüründen köklü biçimde koparılacaktı.

∗∗∗

Sivas, Cumhuriyet’in raylı sistemleri inşa politikasının merkezi şehri olarak kurulurken rejimin ‘doğu’ bölgesini kuzeyden ve güneyden kuşatma arzusuna da yanıt veriyordu. Hattın 1938’de Erzincan’a ulaştırılması mümkün olamayınca, sürgün edilecek nüfusun toplama/dağıtma yeri olarak Divriği istasyonu kullanılmış; binlerce kişi buradan batı vilayetlerine gönderilmişlerdi. Birinci TBMM’de Erzincan milletvekili olarak görev yapmış Hüseyin Aksu ve diğer kanaat önderleri de aileleriyle birlikte onlar arasındaydı. Günlerce açık havada, korunaksız beklerken bazı ailelerin çocukları ‘kaybolmuştu’. İlginç biçimde kurtuluş savaşı yıllarında Ruslara karşı savaştaki rolleri nedeniyle devletten madalya alan bazı Dersimli aile büyükleri, yoksulluk nedeniyle bu madalyaları da yine Sivas ve Divriği tren istasyonlarında satmışlardı.

Sivas’ın Alevileri de her zaman şehrin öteki yüzünün konusu olarak kalmışlardı. O kadar ki hayatı ulusal övgü ile geçen Aşık Veysel’in her özelliği anlatılmış, sadece Aleviliğinden bahsedilmemişti. Heykeli de memleketine değil, İstanbul’a konulmuştu. Şehirdeki Alevilerin yazgısı hiç değişmemiş, 1983’de işkenceyle öldürülen Niyazi Gündoğdu’nun cesedi tam da ulusal kahramanlıkla anılan 4 Eylül Mahallesindeki ailesine bırakılmıştı. Mahallede yaşayan Aleviler daha nice dışlama pratiklerine maruz kalmışlardı.

Özetle ulusal kahramanlığın öteki yüzündeki pek çok öykü, şehrin görünen fotoğrafında hiç yer almadı. Bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden Madımak kırımı bile.