Türkiye’nin Siyasal Sosyolojisi, bu topraklara has içeriğiyle, Batılı kuramsal modellerin Türkiye’den örneklerle açıklanması açısından önemli bir çalışma olarak önümüzde duruyor.

Siyasal sosyoloji ve Türkiye deneyimi

ZEYNEP CUR

Türkiye’nin Siyasal Sosyolojisi, siyaset kurumunun toplumu dönüştüren dinamiklerini irdeleyen ve bu anlamda okuruna pek çok perspektif sunan kapsamlı bir çalışma. Alanında yetkin birçok akademisyenin ortak çabasıyla meydana gelen eser, İbrahim Kaya’nın derlemesiyle, siyasal sosyolojinin temel sorunlarını odağına alıyor. Çalışma, siyasal sosyolojinin Türkiye’deki seyrini irdeleme ve yine siyasal sosyolojik kuramların ışığında Türkiye deneyimini çözümleme iddiasında.


“Türkiye’nin Siyasal Sosyolojisini Yazmak” başlıklı ilk bölümde, siyaset sosyolojisinden siyasal sosyolojiye yönelen bir değişimin yaşandığı ortaya konuyor. Bu değişimi gözeten bir Türkiye’nin siyasal sosyolojisinin yazılması gerekliliği tartışılıyor.

İkinci bölümde Türk siyasal deneyiminde devlet-toplum sorunsalı irdeleniyor ve bu sorunsalın Türkiye’ye özgü yönleri üzerinde duruluyor. Türk deneyimi ise bu anlamda üç ana dönemde inceleniyor: Osmanlı, erken Cumhuriyet ve çok partili dönem. Üçüncü bölüm, modern kapitalist devletin ortaya çıkışı ile birlikte temel iki özerk alan olarak kurumsallaşan siyaset ve ekonomi sahaları üzerine odaklanıyor ve tarihsel süreç içerisinde değişen toplumsal koşullar ve güç ilişkilerinde yaşanan dönüşümlerin sonucunda şekillenen siyaset-ekonomi ilişkilerinin seyri ele alınıyor.

Kitapta, Türkiye’de siyasal partilerin Batı’daki toplumsal gelişmelere benzer şekilde siyasal katılmanın genişlemesinin ürünü olarak ortaya çıktıkları tezi de ortaya konuyor. Kitaptaki bir diğer makale, seçimler ve seçmen davranışları üzerine odaklanıyor ve Türkiye’deki seçimlere ve seçmen davranışlarına ilişkin bir perspektif geliştirmenin imkânını tartışıyor. Yaklaşan genel seçimler de düşünülünce, bunun oldukça güncel bir tartışma olduğu açık. Kitapta Türkiye’nin son yirmi yılına damga vuran “Yeni Toplumsal Hareketler” de atlanmamış. Toplumsal hareketlerin genel tarihi seyrini ele alan makale, yeni toplumsal hareketler tartışmasının nasıl ortaya çıktığını ve bu hareketlerin önceki toplumsal hareketlerden farklılıklarını ortaya koyuyor.
Ve medya… Medyayı -dünyada olduğu gibi Türkiye’de de- siyasetin dışında düşünme şansımız yok. Bunun bir nedeninin siyasetçilerin, mesajlarını çoğaltmaya duydukları ihtiyaç nedeniyle medyayı sürekli olarak kendi etkileri altında tutma çabaları olduğunu söyleyebiliriz. Kitapta yer alan Türkiye’de Siyaset ve Medya İlişkisi isimli makale tam da böyle kritik bir meseleyi odağına alıyor. Göç olgusunun siyaset üzerindeki etkileri ise “Karadenizlilik” üzerinden okunmaya çalışılmış. Bu makalede göçün sadece insanların yer değiştirmesi ve yeni bir toplumsal çevreye uyum sağlaması olarak ele alınamayacağı, göç ile birlikte mevcut siyasal organizasyonların ve yapıların da değiştiğinin altı çiziliyor. Kitabın son bölümünde ise Kemalizm’in niçin “tamamlanmamış bir modernlik projesi” olduğunun sebepleri üzerinde duruluyor.

Neticede Türkiye’nin Siyasal Sosyolojisi, bugün önemli bir ihtiyaca cevap oluşturma iddiasında. Devlet-toplum ilişkileri, siyaset-ekonomi ilişkileri, siyasal partiler, seçimler ve seçmen davranışları, yeni toplumsal hareketler, siyaset ve iletişim, göç ve nihayetinde demokrasi-otoriterlik temalarını titizlikle ele alan çalışma, okura güncel tartışmaların bir değerlendirmesini sunmuş oluyor. Altını çizmek gerek ki bugün sosyal bilimler alanlarında okutulan siyaset sosyolojisi kitapları ağırlıklı olarak çeviri eserlerden oluşuyor. Türkiye’nin Siyasal Sosyolojisi, bu topraklara has içeriğiyle, Batılı kuramsal modellerin Türkiye’den örneklerle açıklanması açısından önemli bir çalışma olarak önümüzde duruyor.