Google Play Store
App Store

Bu olan bitene karşı duruşunu görmediklerimizin, sesini duymadıklarımızın, diziyi propagandaya dönüştüren hikâyelerin parçası olanların da hak, hukuk, adalete ihtiyacı var. Hepimiz gibi.

Siyasallaşan televizyon
Cem Yiğit Üzümoğlu’nun gözaltına alınması sonrasında oyuncular meslektaşını yalnız bırakmadı. (Fotoğraf: Oyuncular Sendikası)

Aylin DAĞSALGÜLER*

Hak, hukuk, adalet diye yüksek sesle söylerken hak yok, hukuk yok, adalet yok diyoruz aslında. Sokağımızdaki köpekler için, Akbelen’de sarılamadığımız ağaçlar için, Kartalkaya’da ihmalle ölen aileler için, Adıyaman’da depremde kolonları kesilen binanın altında kalan tanımadıklarımız için, daha insani şartlarda ücret talebiyle sendikaya katılıp işinden kovulanlar için, anayasal hakkına sahip çıkmak için Saraçhane’de eyleme katılıp eve dönerken gözaltına alınan gençler için, halkın olanı halkın kullanımına açmaktan başka bir “suçu” olmayan Mahir Polat için, oy verdiğimiz siyasetçilerin, arkadaşlarımızın, dostlarımızın hakkı için, hukuk ve adalet talep ediyoruz. Aynı talebi siyaset ekranları kutuplaştırmışken TRT ve Tabii’deki projelerde yer alan oyuncular haksızlığa uğradığında da yüksek sesle yapıyoruz. Sahi, nasıl oldu da bu kutuplaşmanın ortasında ekranın eğlence alanı pek de ayrışmadan bugüne gelebildi?

Siyaset toplumu kutuplaştırdıkça ana akım medyanın sesi kısılalı çok oldu. Türkiye’de haberleri televizyondan takip edenlerin sayısı azalsa da televizyon izleyenler içinde dizi izleyenlerin sayısında bir değişiklik yok. Konda Araştırma’nın Mart 2025 Barometresi’nde haber kaynağı olarak televizyona olan güvenin son 10 yılda düzenli olarak azaldığı görülüyor. Haber kanalları veya ana akım haber bültenleri gazeteciliğin doğasında olan muhalefeti bile yapamayacak kadar iktidarın yanındalar. Oysa medya halk için yasama-yürütme-yargının yanındaki dördüncü kuvvet olmalıydı. İlk üçü bile tamamen siyasallaşmışken medya ne yapsın diyebilirsiniz. Zor ve adil olmayan şartlar altında habercilik yapmaya çalışan televizyondaki haber kanallarını, inadına basılan gazeteleri, Google’ın bile köstek olduğu canım Gazete Duvar gibi internet haber sitelerini, YouTube’dan haber ve yorumlarıyla izleyicisine ulaşmaya çalışan gazetecileri bu yazının konusu etmeden sarıp sarmalayalım. Çünkü onlara ihtiyacımız var, çünkü tek ses bizi öldürür.

Haber kanallarının izleyicilerinin birbirinden farklı siyasi görüşte olduğunu pek çok araştırma sonucundan biliyoruz. Oysa akşam saatlerinde (prime-time) dizi izlerken benzer bir durum söz konusu değil. Elbette istisnalar var; senaristlerle siyasi danışmanların birbirine karıştığı, senaryodaki diyaloğun mu yoksa Cumhurbaşkanı’nın konuşma metninin mi önden yazıldığını bilmediğimiz, tarihi yeniden yazan diziler, eskilerden Payitaht Abdülhamid ya da dizi mi izliyoruz siyasi propaganda metni mi dinliyoruz belli olmayan yenilerden Bir Zamanlar İstanbul. Siyasi iktidar dizilerle popüler kültür alanında yaratılan “yumuşak gücü” keşfettiğinden beri çabalıyor. O çabalar yandaş veya havuz medyasının temsilcisi kanallara bile zaman zaman muhalif izleyiciyi çekti. TRT’de yayınlanan Masumlar Apartmanı, ATV’de yayınlanan Aldatmak dizileri ilk aklıma gelenler. Ama kendi etraflarında oluşturdukları bir nevi uyduları gibi hareket eden yapım şirketleri ve senaristlerle çalışmayı tercih ettiklerinde işler pek de istedikleri gibi gitmedi. Diriliş Ertuğrul veya Kuruluş Osman’ın başarısını yadsıyamayız. Ama hikâye tarih dışına çıkınca izleyici de başka kanallarda kaldı. İşte tam bu zamanlarda başladı dizi sektörüne kuşatmalar.

“Dün dündür bugün bugündür” sözü merhum cumhurbaşkanı Süleyman Demirel sayesinde hafızamızda yer etmişti. Dün oyuncularını bize vermiyorlar diye ağlıyorlardı. Bugün dizilerinden kovuyorlar. Sağ siyasetten şaşırtmayan bir hamle. Ülkede yargının bile siyasallaştığı ortamda herkesin susması bekleniyor. Bu yüzden kendi fikrini özgürce –anayasanın koruduğu gibi– beyan eden oyunculara şimdi bizden değilsin deniyor. Siz-biz ayrımında o zaman TRT sizinse neden bizden vergisini alıyorsunuz? Tabii Platformu sizinse neden bizim vergilerimizle diziler çekip üstüne bir de izlememiz için para istiyorsunuz?

İzleyicinin sosyo-ekonomik olarak tanımlanması reklam verenlere veri sunmak için eğitim ve meslek kategorilerine göre yapılıyor. Reyting verilerindeki kategoriler bize siyasi eğilimleri göstermiyor. Başka araştırmalardan elde edilen verileri analize dahil edip oy verme davranışlarını ve hayat tarzlarını görüyoruz. İzleyicilerin daha çok sekülerlerin hâkim olduğu bu alanda üretilen hikâyeleri izlediği açık. Dizilerin gündemine son zamanlarda toplumsal çatışma konuları dahil olmaya başlasa da bizler çoğunlukla aile, mafya, aşk temaları üzerinden çatışmalar izliyoruz. Bu hikâyeleri izlerken kutuplaşmıyoruz. Ama TRT genel müdürünün geçtiğimiz gün yayınladığı açıklamasına bakarsak kutuplaşmamız gerekiyor. Çelişkilerle dolu açıklamada kamu yayıncılığı ilkeleri, siyasi parti göndermeleri derken ne demek istediğini anlamak için birkaç kez okumamız gerekiyor. Kavramlar eğilip bükülüyor, hakikate olan borç rafa kalkıyor. Oysa bir vatandaş olarak, izleyici olarak, akademisyen olarak ya da hepimiz gibi, hepimiz kadar hakikate borcu olan bir insan olarak sormak isterim: Kamu yayıncılığı ilkeleri halkın haber alma özgürlüğünü elinden almak mıdır? Kamu yayıncılığı ilkeleri farklı siyasi görüşü olan sanatçıları tarafsız ve herkese eşit mesafede durması gereken kamu televizyonunda yer almasına izin vermemek midir? Ya da daha kısa bir soruyla TRT’nin kamusu kim? TRT hangi kamunun yayıncısı?

Kutuplaşmanın ortasında oyuncular kaldı. Önce Teşkilat dizisinde oynayan Aybüke Pusat sonra ona destek veren oyuncular TRT veya Tabii’de oynadıkları dizilerin kadrolarından çıkarıldı. Cem Yiğit Üzümoğlu gözaltına alınınca Oyuncular Sendikası’yla birlikte diğer oyuncuların desteğini gördük. Halbuki bu oyuncular kendi ekranlarına gelsin diye ortalık yangın yerine döndü, bir menajer tutuklandı. Şimdi “benden değilsen git” deniyor. Bu olan bitene karşı duruşunu görmediklerimizin, sesini duymadıklarımızın, diziyi propagandaya dönüştüren hikâyelerin parçası olanların da hak, hukuk, adalete ihtiyacı var. Hepimiz gibi.

* Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi

aylin.dagsalguler@bilgi.edu.tr