Google Play Store
App Store

KESK çağrısıyla gerçekleşen miting bunun karşısında, farklı toplumsal mücadelelerin ve hak arayışlarının birleşik bir zemini olması bakımından önemliydi. Aynı zamanda siyaseti artık hiçbir anlamı olmayan parlamento koridorlarından çıkararak, bütün bir hayatın içine yayılacak bir toplumsal mücadele olarak örgütlemek için de yeni bir çağrı, bir işaret fişeği olarak değerlendirilmelidir.

Siyaseti hayatın içine taşıma çağrısı

Y. Emre Ceren

30 Kasım’da KESK’in çağrıcısı olduğu “Geçinemiyoruz, Yoksulluğa Karşı Birleşiyoruz” mitingi, kitlesel bir biçimde Ankara’da gerçekleşti.

Emekli örgütlerinden siyasi partilere, farklı toplumsal muhalefet örgütlenmeleri, Türkiye’nin her yerinden Ankara’ya gelerek birlikte mücadele ve iktidara direnme çağrısında buluştu.

Mitingin ardından Türkiye’de sokakta mücadele ve bir araya geliş ihtiyaçlarını, eylemin değerlendirmesini, SOL Parti sözcüsü Önder İşleyen ile konuştuk.

30 Kasım’da KESK’in çağrıcısı olduğu miting ile Ankara uzun süre sonra sokakta kitlesel bir eylemliliğe tanık oldu. Bu türden ortak, kitlesel bir araya gelişlerin Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal süreçte anlamı nedir? 

Önder İşleyen: Ekonomik ve sosyal krizle birlikte, tek adam rejimine karşı yükselen kitle hareketliliği ve halkın öfkesi büyük oranda yetim kaldı. Halkın tepkisi bir anlamda burjuva muhalefetinin parlamentoya sıkıştırılmış, normalleşme yollarında sınırlandırılmış labirentleri içine hapsedildi. Bu  siyasetin kendisinin anket verilerinin yol göstericiliğinde başkanlar ve siyaset elitlerinin sahne performansına dönüştürülmesiyle de doğrudan ilgili bu durum.

Dünyanın pek çok yerinde de durum bundan farklı değil. O yüzden de temsili demokrasinin krizi (sol bir alternatifin de yeterince güçlenemediği koşullarda) tek adam etrafında yeni faşist yükselişe zemin hazırlıyor. Trump’ın ikinci kez ABD başkanı seçilmesinden, son hafta Güney Kore’deki darbe girişiminden Fransa’da Macron’un solun önünü kesmek için atadığı hükümetin düşmesine kadar her yerde yaşananlar da reel sosyalizmin yıkılmasının ardından başlayan bir dönemin çöküşünün semptomları. Solun kendisine siyasette yer açamadığı her noktada benzer bir çürüme ve zombileşme kendisini dayatmaya devam ediyor, tam da ülkemizdeki iktidar gibi.

KESK çağrısıyla gerçekleşen miting bunun karşısında, farklı toplumsal mücadelelerin ve hak arayışlarının birleşik bir zemini olması bakımından önemliydi. Aynı zamanda siyaseti artık hiçbir anlamı olmayan parlamento koridorlarından çıkararak, bütün bir hayatın içine yayılacak bir toplumsal mücadele olarak örgütlemek için de yeni bir çağrı, bir işaret fişeği olarak değerlendirilmelidir.

AKP ve MHP’nin tam da yeni iktidar oyununun parçası olarak bir açılım bir kayyum diye ilerlediği, siyasetin Suriye’ye kadar uzanan keşmekeşi içinde kaybolmuş olan sesler bir araya gelerek gücünü ve potansiyelini ortaya koymaya çalıştı. Gördük ki çalışanlardan emeklilere, gençlerden kadınlara kadar, köylülerden doğa savunucularına herkes bu rejimden kurtulacak bir yol arıyor. Bu irade, tam da SOL Parti olarak da alana taşıdığımız bu saltanata son verme iradesini, bütün toplum kesimleri içine taşımak için güçlerimizi birleştirmemiz gerekiyor.

KARANLIKTAN ÇIKIŞ YOLU DEVRİMCİ FİKİRLERDE

Türkiye içeride ve dışarıda çok yoğun gündemlerin içerisinden geçiyor, çözüm, normalleşme, kayyum, Suriye, bütçe görüşmeleri... Ancak bu gündemlerden hiçbiri, halkın faydasına bir olasılığa işaret etmiyor. Bugün bu gidişatı değiştirebilmek için solun yapabilecekleri nelerdir? 

AKP ve MHP, artık çözülmüş ve yıkılmaya mahkum tek adam rejimini ayakta tutmak üzere içerden dışarıya yeni bir oyun kurmaya çalışıyor. Bunu yaparken aynı zamanda Goebbels’in propaganda orkestrasını aratmayacak, bir bütünlükle toplumu ve muhalefeti kendi belirlediği ceplere hapsederek yeni manevra alanları kazanmaya çalışıyor. Suriye’de mehter marşları eşliğindeki akın görüntüleri altında, ABD-İsrail hattına dizilerek, oradan kendisine destek aramaya devam ediyor… Onun bir ucu içeride açılım diyerek, Erdoğan’a ömür boyu başkanlık yolunu açmanın taşları döşenmeye çalışıyor. Bütün bunların içinde bebekleri ölüme gönderen özelleştirilmiş sağlık sisteminin yarattığı çeteler sessiz sedasız yargılanıyor, asgari ücretin (biraz da teslim alınmış işçi sendikalarının marifetiyle) IMF ve sermayenin çizdiği sınırlara hapsedilmek üzere belirlenmeye başlıyor.

Bu sınırları aşabilecek bir mücadelenin örgütlenmesi için toplumda büyük devrimci direniş potansiyelleri olduğu da açık. Kendiliğinden yükselen hak arama mücadeleleri etrafında kalıcı halk inisiyatifleri yaratmalıyız ve bu örgütlenmelerin çoğaltılması için çalışmalıyız. Bunun parçası olarak bütün bu parçalı dinamikleri birleştirilmesine yönelmiş yeni yollar aramalıyız. Artık bu tek adam rejiminin, tarikatları mafyalarıyla, türlü çeteleriyle nasıl bir kara deliğe dönüştüğünü herkes görüyor, eksik kalan ise başka türlü olabileceğine ilişkin bir umut, somut alternatifler… Bu yüzden toplumsal mücadeleler içinde bir çözüm siyasetiyle birlikte, yeniden inşa pratiklerini geliştirmeye yönelik bir kurucu hareket mücadelesine girişerek başarılı olabileceğimiz açık. Türkiye toplumunun bu sosyal bunalım içinde güçsüzleşerek dağıtılmış ve AKP ve MHP elinde kimlikler etrafında parçalanmış toplumu, yeni amaçlar içinde yeniden tanımlayacak bir devrimci fikrin gelişmesinden başka bir çıkış yolunun olmadığı ne kadar gerçekse bunun gerçek devrimci yollarının hayat içinde bulunacağı da o kadar açık. Bunun imkanlarının ve potansiyellerinin ne kadar güçlü olduğunu görmek, bilmek ve hissetmeye devam etmek için, mesele şimdi Ankara yollarına düşmeye hazırlanan Polonez işçilerine de dolup taşan meydanlara da bakılarak görülebilir. Rejimin yenilgisinin tohumları zaten serpilerek çoğalmaya devam ediyor… O yüzden belki şimdi içerde (muhalefetin de yetersizliklerinin bir sonucu olarak) siyasal İslamcı rejimin bir dönem daha iktidarda kalma planları içinde ortalığa dökülerek, Suriye üzerinden mehter marşları eşliğinde “öküze benzemeye çalışan kurbağa misali” şişinip durmasına bakılarak umutsuzluk havası da yayılabiliyor.

Toplumdaki bütün desteklerini kaybederek azınlığa düşmüş, arkasında karanlık çetecilerden, cihatçı barbarlardan başka kimsesi kalmamış böyle bir rejimin yenilgiye mahkum olduğu ortada. Yeter ki bütün muhalefet dinamiklerinin bu sorumlulukla birleşerek, hileleri ve aldatmacalarla açmaya çalıştıkları tüm kapıları kapatarak, mücadele edelim.