Bugün 2. Turu yapılmakta olan 2023 seçimlerinin niteliği üzerine çok şey yazılabilir.
Gerçekten kendine özgü bir seçim süreci yaşandı ve yaşanıyor. Seçimlerde siyasetin “çöküntü” anlamında bir büyük niteliksel dönüşüm geçirdiği görülüyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın devletin tüm olanaklarını, bu yetmezmiş gibi kendisine bağımlı kıldığı, gerçeği ve sanalıyla olağanüstü basın-yayın gücünü de kullanarak siyaseti dönüştürme yönünde köklü adımlar atıyor.

“ENTEL DANTEL”

Daha önce kendi iktidarının PKK ile doğrudan ya da dolaylı yakınlaşma ve görüşmelerini tümüyle yok sayan ya da sayabilen Erdoğan, “çözüm sürecinde katılanlar Türkiye’nin entel dantel ne kadar kanaat önderi varsa buraya davet ettik. Terör örgütüyle görüşme değil. Akil insanlarla toplantı yaptık" diyebiliyor.

Böylece, bir taraftan ülkenin bu en önemli sorununa çözüm bulmaları için, üstelik “akil insan” diye seçerek çağırdığı ve yedi bölgede görevlendirdiği, gelen 63 insanını “entel dantel” diye aşağılıyor. İlginçtir onlardan hiçbir tepki almıyor.  

Erdoğan, yıllardır, “terörist, imansız, hain, dış güçlerin sözcüsü” diye suçladığı ve BTK tarafından yasak uygulanan karşısındaki adayı doğrudan doğruya PKK bağlantılı göstermek için inanılmaz bir adım daha atıyor, “ama montaj, ama değil” dediği sanal görüntüleri milyonlara izletiyor. Bu tamamıyla yalana dayalı karalamayı da “kıvrak zekâ ürünü” diye göklere çıkarabiliyor.

Eklemekte yarar var; siyasetin düştüğü çukurun bir göstergesi olarak, 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı adayı olanlardan biri Erdoğan’a yanaşırken, diğeri de, tam bir haince tutumla destekçilerine 28 Mayıs’ta tarafsız kalmayı önerebiliyor.

DİNE DAYALI SÖYLEM

Erdoğan’ın siyasetin dilini ve içeriğini, yıllardır, doğrudan ya da dolaylı olarak İslâm’a dayandırdığı bir gerçektir. Bunun, eğitim ve bilimden kültür ve sanata uzanan sayısız örneği var.

Örneklerden biri hafta içinde TCMB’nin, Erdoğan’ın emri ile indirdiği politika faizini yüzde 8,5 de bir kez daha sabit tutmasıdır. Sermayenin ya da “kapitalin fiyatı” özelliği ile kapitalist düzenin en kilit ekonomi politikası aracı olan faizi Nass belirler dedikten sonra Başkan Erdoğan’ın diğer politikalarının da din eksenli olması doğaldır. 

Seçim sürecinde, en çok tartışılan konulardan biri de “Müslüman yalan söyler mi” sorusuydu. Bu soruya iktidarın önde gelen ideologlarının “İslâm için ise evet” yanıtı verdikleri biliniyor. Yılladır TÜİK istatistikleri ile özellikle enflasyon, yoksulluk ve işsizlik konularında yalan söylenmesine bu hafta bir yenisi eklendi; Göç İdaresi Suriyeli göçmen sayısını 3 milyon 381 bin 429 olarak açıkladı. Bu sayıya iktidarın önde gelen sözcüleri bile inanmadı; dahası, muhalefetten güçlü bir biçimde gelen “göçmenlerin ülkelerine gönderilmeli önerisine” Erdoğan hayır derken, bu ülkenin dış siyasetini batıran Dış İşleri Bakanı, “babam çoban bulamaz” gibi özlü sözlerle karşı çıktı. Kaçının “seçmen” yapıldığı bilinmeyen “sığınmacılar” gibi en önemli sorunlardan biriyle ilgili olarak yaşanan “bilgi kirliliği” bile, ülke siyasetinin getirildiği acıklı durumu kanıtlıyor.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Erdoğan karşısındaki aday Kılıçdaroğlu’nu “ne hesap biliyorsun, ne kitabın var” sözleriyle, bir kez daha ve iyice aritmetik-din düzlemine çekiyor.

UNUTULANLAR

Başkan Erdoğan seçim sürecinde, özellikle de son on beş gün boyunca, yalnız, ağırlaşan yoksullaşma, artan pahalılık, büyüyen işsizlik gibi, hele de kadına şiddet gibi günlük sorunları tamamıyla unutturmak için uygun deyimiyle, “her yola başvurdu”! Kamu ihaleleriyle yandaşın korunması sürdürülürken tehlikeli bir bunalıma girmekte olan ve seçmenin günlük yaşamını belirleyen faizin yüzde 40’lara tırmanmış ve dövizin her an yeni bir patlama yaşayacak olması ya da ekonominin uçurumun başında oluşu da iktidarın gündemine girmedi.

“Demokrasinin ana sorunları” konusunda da, iktidar, çok daha derin bir “uyutma ve unutturma” siyaseti uyguladı. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ağza alınmadı; hak ve özgürlükler, temel haklar, siyasal haklar, ekonomik ve sosyal haklar; hiç ama hiç, söz konusu olmadı; basın özgürlüğü; araştırma özgürlüğü ve üniversite özerkliği; varmış gibi, bunlara hiç değinilmedi. Barış, asla gündeme getirilmedi. Son faili meçhul cinayetler aydınlatılmadığı gibi, 1990’lı yıllarda işlenen 19 faili meçhul cinayetin 17 sanığı bu hafta aklandı.

Seçim sürecinde siyaset iyice çürütülürken; bilinçli bir biçimde, Cumhuriyet’in kuruluşunda belirleyici olan değerleri unutturmak için de her olanak kullanıldı.

Türkiye yarın sabaha bu karabasana, bu karanlık gidişe uyanmamalıdır.