Siyasetin sefaleti ülkenin esareti
Kanlı pazarlardan, 12 Martlardan, 12 Eylüllerden, 1 Mayıs, Maraş ve Çorum katliamlarından Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Cevat Yurdakul, Muammer Aksoy gibi, sayısız aydınlarımızın, on binlerce gençlerimizin katledilmelerine kadar... Yaşadığımız ve ülkemizin bugün içine sürüklendiği karanlığın ve sefaletin içine sürükleyen bu gerçekler iki kafa golüyle unutturtulabilir mi sanıyorsunuz!
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
Tek adam rejimi her alanda derin bir kriz içinde. Baskı ve hile ile kurularak en gerici güçlerin desteğiyle sürdürülebilen rejim adım adım toplumsal desteklerini kaybetti. Mart seçimleri MHP ittifakı ile ayakta kalabilen iktidar için, artık bu ittifakın da yetmediğini kanıtlayan net bir yenilgi olarak yaşandı. Yenilgi sonrasında derinleşen kriz içinde şimdi AKP ve MHP ittifakı da her gün biraz daha çatırdıyor.
NAS’la faizleri düşük tutarak şirketlere kredi pompalamasıyla ilerleyen sürecin yarattığı enflasyon içinde çalışanlar derin bir yoksulluğa gömülürken, şimdi finans merkezlerinin “Londralı banker” ismini verdikleri M. Şimşek eliyle uygulanan kemer sıkma politikaları sosyal krizi her geçen gün derinleştiriyor.
“KATİL ESED”DEN “SAYIN ESED”E
Suriye’de BOP Eş Başkanlığı sıfatıyla üstlenilen iç savaş misyonunun yarattığı derin kriz, şimdi “Katil Esed”den, “Sayın Esed”e dönerek çözülmeye çalışılsa da her adım başka bir krizi tetikliyor. Cihatçıların Suriye’deki kontrol bölgesinde Türk askerlerine saldırarak verdiği tepkiler, İstanbul’da “Katil Esad” yürüyüşü ile sürdürülmüştü. Son mesaj da Suriye Milli Ordusu adı altında oluşturulan çatının parçası olan Türkmen birliklerinin komutanlarının bu hafta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ziyareti ve onun uzantısı mafya lideri Alaaddin Çakıcı’yla masada duran bir kama ile paylaşılan fotoğrafları oldu.
Kriz içinde atılan her adım yeni krizleri tetiklerken AKP içinde de hizipler kavgası hemen her konuda kendini dışa vuruyor. Mafyalar üzerinden emniyet içinde yürütülen güç savaşlarından yargıya rant paylaşımlarına parti içi mücadeleye her alanda hizipler kavgası baş gösteriyor. Ama belki de daha çarpıcı olan ise MHP ile Mart seçimleri sonrasında adım adım büyüyen bir kavganın kimi zaman bir Ferdi Tayfur şarkısıyla kimi zaman bir yüzükle verilen mesajlarla bir tuhaf biçimde aldığı biçim… Bunun son örneği de 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde Emniyet Özel Harekât Dairesi Başkanı Süleyman Karadeniz’in Bahçeli’nin eline öpmesi oldu.
ROTA DEĞİŞTİRME KAVGASI
Bahçeli daha önce Erdoğan’ın CHP lideri Özgür Özel’le yaptığı son görüşme öncesinde elinde dosyalarla bir fotoğraf paylaşmıştı. Şimdilerde o dosyanın Bahçeli’ye bir AKP’li yönetici -hatta Süleyman Soylu- tarafından verildiği ve içinde AKP’nin suçlarına ilişkin belgelerin yer aldığı yönünde iddialar ortalığa atılıyor. Özel Harekât ziyaretindeki el öpme görüntüsü ile birlikte düşünüldüğünde, Bahçeli’nin Erdoğan’a belli aralıkla düzenli mesaj vermeye devam ettiğini söylemek mümkün. Bu görüntülerin ardından AKP kanadı tam bir suskunluk içindeyken Bahçeli muhalefetten gelen eleştirilere bildik tehditleri savurarak görüntüyü perçinledi. Bahçeli’nin her vesileyle tekrarladığı tehditlerle bir nevi Erdoğan’ı kendine mecbur bırakmaya çalışıyor. Kıl payı kazanılabilen Mayıs seçimleri sonrasında AKP, kabine değişikliklerinden başlayarak uluslararası sermayenin yönelimleri doğrultusunda bir rota değişikliğine yönelerek ayakta kalmaya çalışırken, Mart yenilgisi rejimin gücünü ciddi bir biçimde sınırladı.
Bu çöküşün yarattığı krizden çıkış arayışı AKP için kimi zaman yeni bir anayasa tartışması içinde yüzde 50 artı 1’in 40’a düşürülerek rejimin bir tür yarı başkanlık tipinde düzenlenmesi yönündeki açıklamalarda kimi zaman Gezi Davası üzerinden uluslararası sermayeye de güven tazeleyecek adımlarla reformist bir yönelime girilmesi gibi farklı yönelimleri de gündeme getiriyor. CHP ile normalleşme adı altında yürütülen süreç ve bunun bir parçası olarak gündeme getirilen rejim dönüşümü iddiaları da Suriye’deki yeni arayışlar da aynı zamanda uluslararası kapitalist sistemin şimdi ekonomik yıkım içinde gündeme getirdiği yönelimlerden bağımsız düşünülmemeli. MHP ile yaşanan gerilim de Bahçeli’nin buna ilişkin mesajları da rejimin farklı çıkış arayışlarına ilişkin gösterilen bir reaksiyondan ayrı düşünülemez. Aslında bu durum şimdi müttefiklerden birisinin MHP merkezine uzanmış siyasi cinayet ve mafya operasyonları üzerinden ötekinin de 21 yıllık iktidarda birikmiş suç dosyaları üzerinden birbirine yönelik tehdit ve şantajlarla sürdürdüğü mecburi bir ittifakı içinde ülke büyük bir yoksulluk altında her yanından çürüyüp dökülerek felaketten felakete sürükleniyor.
Saray şürekasının aldığı kararları onaylamak dışında bir işlevi kalmamış olan meclisin fiilen kapatıldığı, yargının her tür mafya, tarikat ve cemaat hizbinin elinde adaletsizliğin merkezi haline geldiği böyle bir rejim şimdi iki suç ortağı eliyle, ülkenin geleceği ve milyonlarca insanın hayatı için tam bir beka sorununa dönüşmüş durumda.
7 Haziran 2015’te AKP’nin tek başına iktidarını kaybetmesiyle 1 Kasım seçimlerine uzanacak kanlı süreçte kurulan AKP-MHP ittifakı, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında derinleşerek ülkeyi tek adam rejimine sürükleyecek bir baskı dönemi içinde gerçekleşmişti. Eski ortak FETÖ’yle birlikte askeri vesayete son vereceği iddiaları ile 2010 referandumlarından geçerek elde ettikleri güç paylaşım savaşlarının ülkeyi kanlı bir darbeye sürüklemesinin ardından başlayan tasfiye ile bu alan başta MHP olmak üzere türlü tarikatlarla dolduruldu.
EMPERYALİZMİN TRUVA ATI
Özel Harekât başkanlığındaki fotoğraf ya da yargı ve emniyetteki hizipleşmeler ülkenin nasıl büyük bir riskle karşı karşıya olduğunun da bir göstergesi.
Evet, ülkemiz siyaseti, kimi zaman bir Ferdi Tayfur şarkısıyla, kimi zaman bir yüzükle veya koltuk altındaki dosyalarla, kimi zaman 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde Emniyet Özel Harekât Dairesi Başkanına Bahçeli’nin el öptürmesi gibi trajikomik gösterilerle sürüp giderken; ister dinci, ister milliyetçi ırkçı faşist parti ve örgütlerin emperyalizmin birer Truva atı olduğu gerçeği unutulabiliyor. Dünyanın ve Orta Doğu’nun bütün yoksul halklarıyla birlikte ülkemizin de kanlı pazarlardan, 12 Martlardan, 12 Eylüllerden, 1 Mayıs, Maraş ve Çorum katliamlarından Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Cevat Yurdakul, Muammer Aksoy gibi, sayısız aydınlarımızın, on binlerce gençlerimizin katledilmelerine kadar... Yaşadığımız ve ülkemizin bugün içine sürüklendiği karanlığın ve sefaletin içine sürükleyen bu gerçekler iki kafa golüyle unutturtulabilir mi!
REJİM RESTORASYONU DEĞİL BİRLEŞİK MÜCADELE
Bütün bu olup bitenler karşısında toplumda ciddi tepkilerle birlikte son dönemde farklı alanlardaki direnişler de kendini gösteriyor. Ancak bunlar bu çöküş sürecinden ilerici bir çıkış kapısını açacak somut bir güce ulaşamadığı koşullarda bu kirli oyunlar içinde ülke oradan oraya sürüklenmeye devam ediyor. Bu krizin olası bir sonucu olarak; belki rejim bu şekilde de sürdürülemeyebilir… Farklı ittifaklar ve farklı aktörlerin ön planda olduğu yeni bir süreç üzerine tartışmalar yapılıyor, kaldı ki Erdoğan sonrasına hazırlıklar pek yeni de değil. Öte yandan CHP’nin daha etkin olduğu bir yakın gelecek tasarımları da hiç uzak olmayabilir… Bu şekildeki dönüşümlerin hepsinin rejimin şurasının burasının biraz restore edilerek sürdürülmesinden, şimdiki kapitalist sömürü sisteminin uluslararası güçlere de güvence verecek şekilde düzenlenmesinden başka bir anlama gelmeyeceği açık. Bunun değiştirilmesi solun ve toplumsal muhalefetin bugünkü durumlarını aşarak ülkenin kaderinde söz sahibi olmasından geçecek… Tüm kötülükleri bağrında toplamış böyle bir karanlık düzen altında yaşamaya son vermek istiyorsak şimdi bunun için her yerde ve her alanda birleşerek mücadeleyi geliştirmek zorundayız.