Siyasetsiz seçimi siyasallaştırmak

Türkiye 14 Mayıs’ta “yüzyılın seçimini “yaşayacak.

Çok kritik ve tarihsel bir seçimle yüz yüzeyiz.

Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen bu seçimde Türkiye, yönüne ve geleceğine karar verecek.

Fakat bu tarihselliğe uygun bir seçim havası ortada yok. Siyasetsiz bir seçim ortamıyla karşı karşıyayız.

Kimin, hangi ünlülerin nereden aday olduklarının dışında ciddi bir tartışma yok.

Oysa özellikle dünya emperyalist kapitalist sistemi büyük bir kriz ve kırılma içerisinden geçerken, dünya iki büyük blok etrafında yeniden saflaşmaya doğru giderken dünya düzleminde Türkiye’nin yönü ne olacak sorusuna yanıt olacak tartışmalar yok.

21 yıllık AKP rejiminin yarattığı çok boyutlu ve derin enkazın nasıl kaldırılacağına, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının kurucu siyaseti ve başlıklarının ne olacağına ilişkin genel başlık ve söylemlerin ötesinde esaslı bir program tartışması yok.

Buradan hareketle 14 Mayıs seçimlerine giderken sol-devrimci siyasetin yapması gereken en önemli görev siyasetsiz seçimi siyasallaştırmaktır. İdeolojiden arındırılmış seçim ortamına ideolojik bir yön vermektir. SOL Parti’nin parlamento düzleminde kendi kimliğiyle seçimde var olmasının önemli gerekçelerinden biri budur.

Bir siyasi hareket açısından seçim siyasetini ve taktiğini belirleyen en önemli husus ülkenin mevcut durumuna ilişkin yaptığı analiz ve buradan çıkardığı görevlerdir. SOL Parti bu konuda ikili bir görev önüne koymuştur: Saray rejiminin yenmek ve Türkiye’yi yeniden kurmak.

Birbirini besleyecek ve tamamlayacak bu ikili görevin seçimlere dönük ikili taktiği saray rejimini yenmek için onun karşısına muhalefetin tek bir ortak adayıyla çıkması, Türkiye’yi yeniden kurmak için ise sol-sosyalist bağımsız bir odağın yaratılması idi.

Bugün saray rejimini yenmek için muhalefetin ortak adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu var.

SOL Parti Kılıçdaroğlu’na oy istiyor ve destek veriyor.

Kendisinin de emeği olduğu bu tabloyu bir kazanım olarak görüyor.

Türkiye’yi yeniden kurma konusunda en geniş sol-sosyalist bağımsız odak yaratma konusunda gösterilen çabaları ise kendisi aşçısından da yeterli görmüyor. Sosyalist Güç Birliği’ni her şeye rağmen bir imkân olarak görüyor.

Seçim sürecinin önümüze gelen en önemli sorusu "Parlamento seçiminde size oy verirsek oyumuz boşa gitmez mi?" sorusudur.

Söylediğimiz gibi SOL Parti’ye, devrimcilere verilecek hiçbir oy boşa gitmez. Çünkü o bir fikre, örgütlü mücadeleye verilmiş bir oydur. O, fikre ve mücadeleye direnç olur, moral olur. SOL Parti için kendisine verilecek oy sadece sandığa atılacak bir oy değildir.

Ve sadece sandıkta bırakılacak bir oy da değildir. Seçim sonrası takip edilecek, peşine düşülecek, bulunacak ve Türkiye’nin geleceğini inşa etmek için bir özne haline getirilecek olan insanlardır.

SOL Parti için esas olan “Siyaseti toplumsallaştırmak, toplumsalı siyasallaştırmaktır.” SOL Parti’nin ufku seçimin ve parlamentonun ötesinde halkın örgütlü muhalefetini geliştirmek ve güçlendirmektir.

Verilecek her oy bu yönüyle anlamlıdır.

SOL Parti’nin ve öncesi ÖDP’nin dayandığı en temel kavram hep dayanışma olmuştur.

Dayanışmayı hep savunduk.

Sokakta, mücadelede dayanışmanın ötesinde seçim süreçlerinde de dayanışmacı olduk. Dayanışma oyu kullandık.

Şimdi kendimize dayanışma istiyoruz. Evet, parlamento seçiminde dayanışmaya ihtiyacımız var.

Bu dayanışmayı da, öyle çok uzaklara gitmeye de gerek yok; yanı başımızdaki ağabeylerimiz, ablalarımız, kardeşlerimizden istiyoruz.

Mücadele tarihimizin belirli evresinde kesiştiğimiz dostlarımızdan istiyoruz. Bizim fikirlerimizin doğruluğuna inanmış yurttaşlarımızdan istiyoruz.

Bizler bir tarihsel mücadele sürecinin eksiği ile yanlışıyla bugünkü taşıyıcılarıyız.

Bu tarihsel mirasın bugün yaşamasını isteyenlerin oyunu istiyoruz. Kendimizin oyunu istiyoruz. 

Bize diyorlar ki kendinizi mi saydıracaksınız?

Evet saydıracağız.

Bakalım kaç kişiyiz.