TEKEL Direnişi’nin önde gelen isimlerinden Sevim Yoleri Ulaş, SOL Parti’nin İzmir Milletvekili Adayı oldu. Ulaş, işçi sınıfının Meclis’teki sesi olabilmek için aday olduğunu ve örgütlü güce ihtiyaç olduğunu belirtti.

SOL Parti İzmir Milletvekili adayı Sevim Yoleri Ulaş: İşçi sınıfının sesi olmak için adayım
Fotoğraf: BirGün

Mahir KANAAT

Ankara’da 2010 yılında 78 gün süren tarihi bir direniş yaşandı. TEKEL fabrikalarının özelleştirilmesine karşı yapılan bu direnişin ismi doğal olarak ‘TEKEL Direnişi’ydi.

Bu direnişin sembol isimlerinden biri olan Sevim Yoleri Ulaş, SOL Parti İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı olarak seçimlere girdi. 

Seçime az bir zaman kala milletvekili adayı Ulaş ile konuştuk. İşçi sınıfının Meclis’te sesi olmak için aday olduğunu belirten Ulaş, “Eğitim sisteminin eşitsizliğinden dolayı çocuk yaşta okul hayatını bitirip zorunlu olarak çalışmaya başladım. Haksızlık, sömürü, ucuz işgücüne dayandırılan bir sistemin içinde iş hayatındaydım. Bu haksızlıklara karşı örgütlenmem gerektiğini düşündüm. Bu mücadelede tek başınıza değil, örgütlenerek güçlü olacağınızı öğreniyorsunuz. Bundan dolayı SOL Parti’ye üye oldum ve işçi sınıfının sorunlarını dile getirmek için milletvekili adayıyım” dedi.  TEKEL Direnişi’nin hâlâ işçi sınıfı mücadelesinin önemli bir parçası olmaya devam ettiğini söyleyen Ulaş, “Direnişimiz başka direniş modelleri yarattı. Eylemimizle korku sınırları aşıldı. Türk-İş binasını basarak sendika ezberini bozduk.

Kadınlar direnişte en öndeydi. Kadın işçiye bakış ezberi de bozuldu. Sloganlar ve dövizler güncel, esprili, politik ve yerel ağızlar olunca eylem ve direnişte klasiğin dışına çıkılmıştı.

Direnişin ilk gününden son güne kadar gençten yaşlıya, öğrenciden emekliye herkes desteğe geliyordu. Emekli maaşı ile çorap alan teyzeden, yurtdışında para toplayıp gönderen derneklere kadar, kooperatiflerden çorba yapıp sabah sıcak içilsin diye getirenlere kadar… Dayanışma o kadar güçlüydü ve önemliydi ki sendika da, eylemciler de bu samimiyet ve bu dayanışmanın olduğu yerde pes etme veya benden bu kadar diyemezdi. Bu kadar direnebildiysek, gücümüzü desteğimizi bu dayanışmadan alıyorduk. Politik kimliğim zaten vardı, hep büyüklerimizden 80’ler öncesini dinlerdik. Görevdi diye bakıyordum bu direnişe. Direniş ilk gün itibariyle sadece ülkemizde değil, dünya işçi sınıfı tarihinde yerini almıştır. Bu tarihi yazdığımız için ve bu direnişte ön saflarda olduğum için de ayrıca mutluyum” diye konuştu. 

“TEKEL BU ÜLKENİN GELECEĞİ OLACAK”

Ulaş sözlerine şöyle devam etti: “Hayata katkı sunan, istihdam sağlayan, bizden öncekilerde olduğu gibi bizden sonraki kuşaklara da miras ve gelenek, kültür aktaran kurum olarak kalmasını isterdik. TEKEL binaları ülkenin her yerinde en merkezi bölgelerde olduğu için ranta en yatkın gayrimenkuller. En önemli örneklerinden biri Bayraklı’daki TEKEL Yeni Bakım İşletme binası olan binadır. O binanın olduğu yerde şu anda FOLKART var. TEKEL binaları peşkeş çekilmemeli, korunmalı. TEKEL bu ülkenin geçmişinde kalmadı, TEKEL bu ülkenin geleceği olacak. TEKEL, TARİŞ, Et ve Balık. Kurumu, Yem Sanayi gibi üreticiyi destekleyen, üreticilerin güvencesi olan kamu kurumları özelleştirildi ya da işlevsiz hale getirildi. Piyasayla baş başa kaderine terk edilen çiftçiler, üreticiler yoksullaşıyor.” Ulaş, “Kadın hakları, çocuk hakları, çalışanların hakları ülke tarihinde hiçbir zaman bu kadar gasp edilmedi” dedi ve ekledi: “Elimizden alınan hakları geri almak ve daha da ileriye taşıyabilmek için örgütlü güce ihtiyaç var. Bu örgütlü güce olan inancımla bu daha başlangıç, mücadeleye devam. Biz kazanacağız. Üreten biz, yöneten de biz olacağız.”