SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen: Halk sahnede, Trump arkalarında olsa ne yazar!
"Trump ve Netanyahu’nun görüşmeleriyle şekillenen yeni Ortadoğu denkleminde, Türkiye emperyalist plana entegre edilmeye çalışılıyor. ABD de Suriye merkezli yeni bir kuşatma planının parçası olarak tek adam rejimini işaret ediyor. 19 Mart darbe girişiminin ardından tarihinin en büyük krizini yaşayan Saray rejimi ise halkın yükselen isyanı karşısında dışarıdan destek arayışında."

Öncü Durmuş
Saray rejimi ülke içerisinde hiç olmadığı kadar krizde. 19 Mart darbe girişiminin ardından halkın yükselen isyanı memleketin dört bir köşesine yayılırken tek adam rejimi dış siyasette kendine bir kanal arayışında. Son bir hafta içerisinde ise ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Netanyahu görüşmelerine de yansıyan Ortadoğu denklemi yeni bir aşamaya geçerken Saray’ın varlık sorunu hiç olmadığı kadar ortada. Bir yanda Kürt hareketine yönelik hamlelerini devam ettiren rejim, diğer yandan ABD’nin bölgedeki planlarının uygulayacısı konumunda bir görüntü çiziyor.
Yaşanan son gelişmeleri SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen ile konuştuk.
19 Mart darbesinin ardından, AKP’nin ABD’den ve özelinde Trump’tan bir destek arayışı tartışılıyor. Rejim için bir çıkış kapısı ABD olabilir mi?
Sınırsız servet, küçük bir sömürücü azınlığa aktarılırken, geniş halk kesimleri derin bir yoksulluğa sürüklendi. 19 Mart darbesi sonrasında harekete geçen halk direnişi bu eşitsizlikler üzerine kurulu düzenin, türlü baskı ve hilelerle sürdürülmesine karşı büyük bir itiraz olarak şekilleniyor.
AKP ve MHP’nin muhalefeti yargının merkezinde olduğu bir baskının şiddetini arttırarak etkisizleştirme ve parçalama politikası da bu halk direnişinin sonucunda dağıtılmış durumda… İleriye yönelik hamlenin geri püskürtülmesinin ardından, iktidar her kurduğu savunma hattında da yenilgiye uğrayarak geriye çekilmeye devam ediyor…
Özellikle de gençlerin yaratılan büyük geleceksizlik dalgasına karşı itirazları bu rejimin ne yaparsa yapsın yenilgiden kaçamayacağının en büyük göstergesi olarak gelişiyor. Üniversitelerden başlayıp şimdi liselerde çoğalan öğrencilerin mücadelesin ülkenin geleceğinin işaret fişeğidir. Gelecek tam da bugünün içinde ve bu mücadelenin her adımında kurulmaya başlarken, siyasal İslamcı köhne rejim de daha çok geride kalıyor.
Burada üzerinden atlanan ve altı çizilmesi gereken noktalardan birisi de bütün halkın ama özelinde gençliğin mücadelesinin solun tarihsel birikimleriyle barışık aynı zamanda solun yıllardır biriktirdiği eşitlik, adalet, özgürlük, doğrudan demokrasi ve kamuculuk eksenlerinin gençliğin kendi yaratıcı direnişlerinde ve kendi dillerinde yeniden üretiliyor olmasıdır… Bir bakıma elli yılı aşkındır bu topraklarda biriken devrimci direniş geleneklerinin, solun on yıllardır bu rejime karşı yürüttüğü mücadelenin bir halk isyanı içinde canlanıp, çoğalarak geleceğe koşusuna tanıklık ediyoruz…
İktidardakilerin şimdi tam anlamıyla 12 Eylül cuntasına dönerek girdiği Evrenleşme içinde uyguladıkları iktidar stratejileri bir yana, öncelikle söylenmesi gereken öyle ya da böyle bu rejimin kaçamayacağı mutlak bir yenilgiye doğru ilerlediği gerçeğidir. O yüzden devletin baskı güçleriyle birlikte şimdi arkasında Trump’ı ve ABD’yi alması da onu bu sondan kurtaramayacak… Halkın desteğini geri dönüşü olmayacak kesin biçimde kaybetmiş, en gerici kesimlerin ve bir avuç sömürücünün azınlık iktidarın olarak kalmış bir rejim, sadece dış desteklerle ya da baskılarla uzun süre iktidarda kalması beklenemez.
Trump’ın da Erdoğan ve Türkiye’ye ilişkin değerlendirmeleri, Fidan’ın gezileri ile iktidar nasıl bir oyun planı kurmaya çalışıyor?
Emperyalist merkezlerin desteğini toparlayarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. AKP zaten bir ABD markasıdır. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin parçası olarak yaratılmıştır. İktidara gelmesi de bir dizi operasyonla ve müdahale ile gerçekleşmiştir. Siyasal İslamcı dönüşüm bu eksende Türkiye’nin soğuk savaş sonrası ABD politikalarına uyumlu hale getirilmesi çerçevesindeki gerçekleştirildi. Türkiye, Ortadoğu’da yaratılan savaşlar için bir üs ve yıkıcı bir güç olarak devreye sokuldu. Suriye’de yaratılan yıkımda doğrudan rol alırken, Türkiye bu süreçte Avrupa için bir göçmen deposu haline getirildi.
ABD ile konjonktürel çelişkiler; Rusya ve ABD dengesinde özerk müdahale alanları da oluşturularak ilerleyen süreçler de dahil Amerika’dan esaslı bir kopuşa hiçbir zaman meyletmedi. “Ey Amerika” nidaları içerde toplumsal konsolidasyonun parçası olarak gündeme getirildi.
Bugün gelinen aşamada ise yeni bir sürece geçilmeye çalışılıyor. Bunun merkezi ise Suriye’de oluşan yeni durum. İsrail’in Gazze’den başlayarak bölgeye yaydığı askerî operasyonların sonucu olarak Suriye merkezinde cihatçı HTŞ’nin olduğu yeni bir sürece girdi. ABD ve İsrail, bu oluşan yeni denge üzerinden İran’ı kuşatacak bir güç merkezini oluşturmaya çalışıyor. İsrail’in askerî müdahaleleri ile İran’ın bölgedeki askerî güç ve ittifaklarının sınırlandırılması, bu projenin zeminini oluşturuyor. Aslında belli kırılmalara da uğrayarak son durağı Suriye olan BOP’un yeni bir evresine geçiliyor. Bu durum ABD’nin kendi çöküşünü de önlemek üzere Çin’le giriştiği ticaret savaşında şimdi ifadesini bulan, bir ucu Ukrayna’ya uzanan üçüncü dünya savaşından bağımsız değil. ABD, Asya-Pasifik merkezli kuşatmayı bir çeşit üçüncü dünya savaşının ağırlık merkezi haline getirirken, Ortadoğu’da da buna paralel yeni düzeni İsrail’in merkezinde olduğu bir ittifakla sağlamaya çalışıyor. Türkiye de bunun içinde konumlandırılmaya, hatta bu bağlamda şimdilerde Bahçeli’nin dilinden düşmeyen Türk-Kürt ittifakını oluşturmaya yöneliyor.
AKP bunu fırsata çevirmeye çalışıyor. Trump da ne kadar zayıf olduğunu bildiği Erdoğan ve AKP’yi tümüyle teslim almış olmanın bilinciyle, Erdoğan ve AKP’yi gururlandıracak cümlelerini sakınmıyor…
Buna karşı Suriye’de HTŞ ve onun Amerika tarafından yeniden isimlendirilip, cilalanan El-Kaide kalıntısı lideri eliyle kalıcı bir istikrarın sağlanamayacağı da açık.
Ama daha önemlisi halkın yükselen muhalefetinin en önemli halklarından birisi de Türkiye’yi bir cihatçı karanlığına sürükleyen bu BOP karanlığından çıkış oluşturuyor. Unutulmamalıdır ki bunca yıldır süren savaşın göç dalgası ve ekonomik bunalım başta olmak üzere yarattığı sonuçlar Türkiye halkı tarafından artık kabul edilmez bir noktaya ulaştı.
Bağımsızlık mücadelesinin Ortadoğu’daki Amerikan politikalarına bağlı bir cihatçı eksene oturmasına karşı bir itiraz olarak yükseldiği bir dönemde, on yılları bulan yıkımın artık toplum kesimleri tarafından kabul edilmeyeceği bilinmelidir.
Bugün biriken öfke Türkiye’de AKP eliyle yürütülen, emperyalist yeniden dizayn projelerinin bölgede ve ülkemizde yarattığı savaş, yıkım, kamusal değerlerin talanı, göç ve ekonomik kriz, gelir uçurumları gibi yıkıcı sonuçlarına karşı halkın ‘Artık yeter’ isyanıdır. Bu anlamda AKP gücünü ABD’den aldığını ifade etmekte ve halkın biriken öfkesini küçümsemektedir.
Bu gelişmelerin ülke içerisindeki ve özellikle muhalefet hattı içerisindeki etkilerini, bu anlamda başlatılan yeni sürecin etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP ve MHP’nin, Kürt hareketi ile başlattığı yeni süreci fırsata çevirmeye çalıştığı açık. Erdoğan’a ömür boyu başkanlık yolunu açacak hukuki ve siyasi zemin bunun üzerinden oluşturulmaya çalışacaklarını zaten bugüne kadar da ifade ettiler. 19 Mart darbesine karşı gelişen direnişin yarattığı sarsıntıları dengelemek üzere de bu sürece hız kazandırıyorlar. Erdoğan’ın şimdiye kadar olduğundan farklı olarak İmralı Heyeti ile görüşmesi de bunun bir göstergesi. Görüşme sonrasında tarafların mesajlarından da Adalet Bakanlığı’na sıçrayan görüşme trafiklerin de belli bir mesafe alınacağını görülüyor.
Buna karşın bu gelişmelerin seyri nasıl olursa olsun, AKP ne tür hile ve aldatmacalara başvurursa başvursun bunun bir halk desteğine dönüşemeyeceği de ortada. Bütün halkların bağrında derin yaralar açan, muhalefete ve topluma savaş açmış, parlamento ve yasaların yürürlükten kaldırıldığı bir tek adam rejimi altında ülkenin demokratikleştireceğine ilişkin kimsenin bir beklentisi de yok. Bu anlamda muhalefet unsurlarının hiçbiri bu hattın etrafında konumlanarak halkın desteğini alabileceğini düşünmemelidir.
Bunların hepsinden daha önemli olan, iktidarın bu birleşik güç karşısında kaçınılmaz yenilgisini engellemek üzere giriştiği muhalefeti ve halkı bölme girişim ve çabalarına karşı muhalefeti daha çok birleştirmeye ve çoğaltmaya yönelik bir siyaset anlayışıyla mücadeleyi büyütmektir…
Ya hep beraber ya hiçbirimiz…