Google Play Store
App Store

21’inci yüzyıl daha şimdiden epeyce sıfat kazanmıştır. Oysa genç yüzyılımız ne mutlu ve de umutlu açılmıştı: “Bloklaşma” bitmiş, tek “kutup” kalmış, dünya barış ve istikrara yürüyordu. Hayat kolaylaşacak, herkes eğitim alacak, başını sokacak bir ev bulacak, iş bulacaktı. Her yerde herkes “dijital çağ”dan “yapay zekâ çağı”na kadar yüzyılımıza isimler takıyor; her yerde neşeli şarkılar söylüyordu.

Ancak önce basit bir virüs -gözle görülemeyecek kadar küçük bir düşman- Covid, -ABD’de bile- insanların güvende olmadığını; sonra Rus-Ukrayna Savaşı, ardından İsrail’in Gazze ve Lübnan’da -günde 150 kişiyi öldürdüğü- yaşananlar, herkese tablonun bir hayal olduğunu göstermiştir.

Göç, tüm ülkelerin en korkulu rüyasıdır. Suriye, Irak, Afganistan, Afrika ülkeleri bitti, şu ara Lübnan’dan gelecek nüfus korkusu, Türkiye ve Avrupa’yı sarmış durumda. Şansölye boşuna Erdoğan’ın elini sıkmaya gelmedi.

İşte bu ortamda gittikçe daha fazla sayıda insan bir üçüncü dünya savaşı ihtimaline vurgu yapıyor. Nükleer güç denemelerinin artan sayısına bakarak kıyamet senaryosu yazanlar da var.

∗∗∗

Ancak çağımızı tanımlamak gerekirse herhalde “yeni-yeni sömürgecilik” çağı, doğrudan “eski sömürgecilik” sözü yanlış olmayacaktır. İsrail’de Netanyahu, Galant’ı görevden almak istiyor, çünkü o –eski anlaşmazlıklara ek olarak- Gazze’de Filistinlilerden boşalan yere kimlerin yerleştirileceği konusunda da hükümete karşı hareket ediyor. İsrail, 7 Ekim’den bu yana geçen bir yılda Filistinli milyonları evlerinden etti, şimdi Lübnan’ın Şii bölgelerini boşaltmakla meşgul. Bu bölgelerde bir tür “sömürge yönetimi” kuran İsrail’e dünya sessiz.

Rusya-Ukrayna savaşında varılan nokta, bir tür toprak plebisitine dayanıyor. Zelensky ve ekibi, Rusya’nın bu savaşı kazandığının farkında ancak umutsuz girişimlerden de geri kalmıyor. Rusya, NATO’nun verdiği tüm sözlere rağmen genişlemesi karşısında başvurduğu Ukrayna’ya yönelik “özel askeri harekât” sırasında işgal ettiği topraklarda yaptığı “referandum” ile aldığı oblastları geri vermeyeceğini çoktan açıklamış durumda.

Geçen yüzyılın ortaları ve daha sonraki bağımsızlık hareketleri, “sömürge dünyasının sonu” olarak tüm dünyada selamlanmıştır. Ulusların özgür iradeleri ile kurulan yeni rejim her ne kadar gerçek bir özgürlüğü sağlamasa da en azından “klasik sömürgecilik” sona ermiş görünüyordu. Ancak şu yüzyıl bu işin öyle kolay olmayacağını göstermiş olmalıdır.

Eğer önümüzde gittikçe genişleyecek bir bölgesel savaş veya küresel bir savaş varsa, bu savaşın tüm ülkelerin kapitalistlerinin eski özlem, hırs ve hayallerini, imparatorluk devrinden kalma iştahlarını canlandıracağı, işgal ve fetih hareketleri eşliğinde çılgınca işler yapmaya yönelteceğinden hiç kimse kuşku duymamalıdır.

∗∗∗

Neticeten bugün, batıdan doğuya, kuzeyden güneye, Akdeniz’den Pasifik’e sular gittikçe ısınmakta, tüm kapitalist devletler milliyetçileşmekte, sorunları çözmek için konuşmak yerine -kendi ölçüsünde- silahlanmakta, her devlet dışarıda müttefikler aramaktadır.

Kuzey Kore ile Rusya’nın, ABD ile Japonya ve Seul hükümetinin anlaşması, Kore yarımadasında yolların ve rayların bombalanması, denizaltı ve üstü tatbikatlar, NATO’nun nükleer gösterileri, Putin ve Şi’nin ittifak halinde Kuzey Denizi’ndeki provaları, uzay silahlanma çalışmaları, yeni bir çatışmanın ana motivasyonunun sömürge ve etki alanları olacağını göstermektedir.

Tarih hep yanıltır insanı, hem kendi çok çabuk unutturur hem de durmadan hatırlatır. Toplumun sınıflara ve birbirine düşman kamplara bölündüğü, ülkelerarası ticari rekabetin karteller arası mücadele olarak şekillendiği, ticari rekabetin ve dünyanın paylaşılmasının en yüksek aşaması olarak savaşın gittikçe bir alternatif haline geldiği bir dünyada, savaşlar, hele ki sömürge savaşları eşyanın tabiatı gereğidir. Bu yeni çağa boşuna “yeni karanlık çağ” denilmiyor.