Bu deprem süreci mutlaka soruşturulmalı, ihmal ve yetersizliklerin sorumluları özel bir mahkemede yargılanmalı ve hesap vermelidir. Bu yargılama aynı zamanda depremzede yurttaşların aktif müdahilliği ile halkın adalet divanı olmalıdır.

Sorumlular hesap vermeli!
Fotoğraf: DepoPhotos

Yunus YENER - TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı

6 Şubat 2023 günü Maraş Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki büyük deprem ve artçıları ile son Hatay depreminin meydana getirdiği hasar sonucu 11 ilimizi içine alan bir geniş bir coğrafyadaki yıkım ve kurtarma zafiyeti neticesinde büyük bir kırım yaşanmıştır. Resmî rakamlara göre bile on binlerce yurttaşımız hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Kaybettiğimiz insanlarımızı asla unutmayacak, unutturmayacağız. Yakınları başta olmak üzere ülkemize başsağlığı, yaralı yurttaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

Konuyla ilgili TMMOB ve bağlı Odalar görüşlerini ifade etmiş, detaylı açıklamalar yapılmış; ilgili bakanlık ve AFAD’a mesleki bilgi ve birikimlerimizle her türlü katkıya, desteğe, birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu belirten yazılar yazılmış, fakat herhangi bir cevap gelmemiştir.


Türkiye topraklarının yüzde 93’ü, nüfusun ve sanayi kuruluşlarının yüzde 98’i, barajlarının yüzde 95’i ve enerji santrallerinin yüzde 50’den fazlası deprem bölgeleri içinde yer almasına karşın; depremlere dair ülke sorunlarına ayna tutan ve yaklaşık 340 bin yapının yıkıldığı, hasar gördüğü, on binlerce yurttaşımızın yaşamını kaybettiği 17 Ağustos 1999 Marmara Depremlerinden hiçbir ders alınmadığını, ülkemizin depremlere hazırlıklı olmadığını; Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakıldığını; bütün ülkenin imara açıldığını, mevzuat düzenlemeleri ve kentsel dönüşüm programlarının rant eksenli olduğunu; depremin çok disiplinli mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanı olarak görülmediğini; planlama, mühendislik, mimarlık, yapılaşma ve denetime ilişkin sistemik sorunların sürdüğünü; TMMOB, bağlı Odalar ve Odamız on yıllardır dile getirdiği halde 6 Şubat 2023 tarihinde yine büyük bir sosyal yıkım ile karşı karşıya kaldık.

1999 Marmara Depremleri sonrasındaki yapı denetimi düzenlemelerinde kamusal denetim gereği yerine getirilmemiş, meslek odalarının önerilerinin aksine yapı denetimi ticarileştirilmiş, Yapı Denetim Kanunu’nun kapsamı daraltılmış, kamu yapıları denetim dışı tutulmuş; TMMOB’ye bağlı Odaların mevzuatla tanınmış görevleri içindeki mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme, denetleme gereklilikleri dışlanmıştır.

İmar ve Yapı Denetimi Kanunlarında yapılan değişikliklerle, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve devamı niteliğindeki düzenlemelerle, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ve Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği ile; yapı üretim ve denetim sürecinde olmazsa olmaz önemi bulunan Mühendis, Mimar, Şehir Plancısı Odalarının yetkilerini sınırlanmış; yapı projeleri arasındaki bağları bilimsel-teknik gerekliliklere aykırı olarak koparılmaya çalışılmıştır.

Yer seçimi, zemin etüdü, yapı tasarımı, üretimi, proje değişiklikleri ve yapı denetiminde bilimsel ve bütünlüklü bir düzen yoktur. Fay hatlarının geçtiği yerler, sorunlu dolgu alanları ve bütün ülke imara açılmış, yanlış yerleşim ve yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları, su yatakları ile yeşil alanlar arasındaki bağların koparılması, sel-su baskınlarının artışı, ısı adalarının oluşması gibi olguların depremlerin yıkıcı etkilerini artırdığı gözetilmemiştir. Bu sorunlara, depremlere dayanıklı yapı stokunu artırma gerekliliğini gözetmeksizin yapılan imar afları ve depremlerde toplanma yerleri olan alanlardaki hızlı yapılaşma da eklenmiştir.

Dahası, Odalarımızın, yerbilimcilerimizin, bazı kurum ve kuruluşların 6 Şubat depreminin fay hatlarına ilişkin yıllardır defalarca yaptığı uyarılar da göz ardı edilmiş; sonuçta resmî rakamlara göre bile şu ana kadar 43 bin insanımız hayatlarından olmuş, 100 binden fazlası yaralanmış, yüzbinlerce yapı yıkılmış ve hasar görmüş, milyonlarca insan yaşadığı mekân ve bölgelerden uzaklaşmak zorunda kalarak ağır travmalar içinde hayata sıfırdan tutunmak, acizlik, yoksulluk ve işsizlik ile yüz yüze kalmıştır.

Deprem bölgesindeki 294 bin yapıya çıkarılan son imar affı ile insanların “sorunlarının çözüldüğü”nü söyleyenlerin deprem bölgesine geç müdahaleye mazeretleri, “biz İstanbul depremine hazırlanıyorduk”, deprem “Allah’tan geliyor”, “yüzyılın felaketi”, “böylesine büyük bir felakete hazırlıklı olabilmek mümkün değildir”, “olanlar hep oldu, bunlar kader planının içindeki şeyler”, “AFAD’ın toplam personel sayısı 7 bin 300’dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle Türkiye’deki bu büyük afeti veya herhangi bir afeti yönetebilmek mümkün değildir” gibi yaraları daha da kanatan sözler olmuştur. Depremin yol açtığı büyük sosyal tahribatın sorumluları; deprem vergilerini otoyollara, havalimanlarına vb harcayanlardır, ülkenin tamamını imara açanlardır, Meslek Odalarını sürecin dışına iten, yetkilerini sınırlayanlardır, kurumların birikimini yok eden, kurumsal bozulmaya yol açan, uzmanlık ve liyakatı yok sayan, bilim ve teknikle ilgisi olmayan yönetim ve kadro atamalarını yapanlardır. Nihayetinde mevcut iktidarın tek sevdasının rant olduğu, önlem ve müdahale kapasitesinin olmadığı çok acı bir şekilde görülmüştür. Bu nedenle ilgili bütün sorumluların hesap vermesi ve iktidarın değişmesi gerekmektedir.

Enkaz kaldırmaya erken başlanması, yardımların yetersizliği, üniversite eğitimine pandeminin kayıp iki yılından sonra üçüncü bir yılın eklenmesi, KYK yurtlarının boşaltılması ama Diyanet yurtlarının boşaltılmaması, Diyanet’in evlatlık depremzede çocuklarla evlenmeye izin veren fetvası ve daha nice sorun içimizi acıtıyor, öfkemizi büyütüyor.

Yaşanan büyük kırım’ın iki ana sebebi var: Biri, yukarıda ifade ettiğimiz deprem öncesi yer seçimi dahil yapı üretim sürecidir. Ancak bu süreçle ilgili olarak üyelerin Meslek Odaları ile ilişkisi kesilmeye çalışılmış, işveren karşısında birey olarak yalnız kalmaları sağlanmış ve konu ticari bir iş olarak piyasaya açılmıştır. Burada saldırı örgütlü toplumadır, otoriter rejim karşısında bilimi, fenni savunan, onun gereklerini ifade eden örgütlü yapılaradır. Üyelerinin uzmanlık ve yetkilerini belirleyerek, sicillerini tutarak kamusal bir görevi üstlenen Odaların oluşturduğu TMMOB’yi zayıflatma hamleleri, mesleklerin değersizleştirilmesi ile eş zamanlıdır. Saldırı meslekleredir uzmanlığadır. Yetersiz altyapı ve yetersiz kadrolarla diploma üreten çok sayıda yüksek okulun açılması da bu sürecin bir halkası olmuş, diplomalı yedek işgücünü ve işverenlerin “pazarlık” ve yaptırım gücünü artırmaya hizmet etmiştir.

Büyük ölçekli kırım’ın diğer sebebi, deprem sonrası kurtarma çalışmalarındaki zafiyettir. Bu zafiyet, otoriter tek adam rejiminin en büyük açığını ortaya koymuştur. Ortak demokratik karar alma süreçlerinin olmadığı, ulufe gibi dağıtılan makam, mevki ve kadrolaşmanın liyakat değil yandaşlık ve itaat esaslı olması neticesinde, kritik anlarda inisiyatifin kullanılamadığı kilitlenmeler, bu rejimin hayati sonuçları olan özelliklerinden biridir. Bugün aramızda olması gereken çok sayıda yurttaşın ölümüne sebep olan kurtarma faaliyetlerindeki gecikme, zaaf, ehliyetsizlikler, süreci yönetememe, organizasyon ve koordinasyon eksikliği sorunun sistemselliğin göstergeleridir. Bunlar, bu kırımın en başta gelen sebeplerindendir. Bu nedenle bu deprem süreci mutlaka soruşturulmalı, ihmal ve yetersizliklerin sorumluları özel bir mahkemede yargılanmalı ve hesap vermelidir. Bu yargılama aynı zamanda depremzede yurttaşların aktif müdahilliği ile halkın adalet divanı olmalıdır.

Diğer yandan bu depremde ülkemizin dört bir köşesinden ilk anlardan itibaren bizlerin de içinde yer aldığı büyük bir toplumsal dayanışma sergilendiğini belirtmeliyiz. Ancak örgütlü toplum yapılarının mensupları ve yurttaşlardan toplanan acil ihtiyaç yardım konvoylarına müdahale edildi, sosyal medya kısıtlandı, yetmezlik içindeki devletin tek görünür yapı olması istendi. Fakat bu deprem göstermiştir ki, ülkemizin, halkımızın, insan hayatı ile ilgili mesleklerimizin geleceği ve depremlere bilimin aydınlatıcılığında hazırlanmak için halkın hayati sorunlarına kayıtsız olan iktidarın demokrasiyi, laikliği, kamu yararını, liyakati, kurumsal yapı ve hafızaları tasfiye edip rant vurgunları, yolsuzluklar ve gericiliğin karanlığı ile ülkemizi sürüklediği felaketlerden acilen kurtulmak gerekiyor.