Google Play Store
App Store

BirGün’e konuşan Veteriner Hekim Anıl Güngör "İktidar köpek, kedi gibi hayvanların özel çiftliklerde üretilmesini desteklemekte, sokaktakileri de itlaf etmek için özel şirketler kurma arayışında sakınca görmemektedir" diyor.

Sorun hep beraber çözülebilir

Zehra İsen

Sokak hayvanları ile ilgili iktidarın 2 Ağustos2024’te yürürlüğe koyduğu “160 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin sokaktaki yansımalarını ve yaşam alanlarımıza yapılan benzer saldırıları, Veteriner Hekimleri Odası İzmir Şubesi eski yöneticisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Veterinerlik biriminden emekli Anıl Güngör ile konuştuk.

Son dönemde gündemimizde oldukça önemli bir yer edinen sokak hayvanları ile ilgili asıl sorun nedir?
Öncelikle, doğanın dengesini bozan sokak hayvanları değil, onları olumsuz koşullarda yaşamaya mahkûm eden insanlardır. Unutulmamalıdır ki, doğada, insan dışında hiçbir canlı, durup dururken başka bir canlıya zarar vermemektedir. İnsanlar tarafından kötü muamele gören, saldırıya uğrayan, açlığa terk edilen hayvanlar, doğal olarak kendini koruma ve yaşama mücadelesi verince de saldırgan hayvanlar diye kamuoyuna sunulmaktadır. Oysa sokaklar kamusaldır. Sokaktakilerin hakları, sorumlulukları vardır. Başını sokacak bir yer bulanların da sokakta bıraktıklarına karşı sorumlulukları vardır. Ayrıca sokaklar özgürlük alanıdır.

Hayvan hakları ile ilgili çok daha önce yapılan tartışmalar, düzenlemeler söz konusu. Tarihsel süreçte bu düzenlemeler nasıl biçimlendi?
Hayvanlarla insanların birlikteliğinde sorun hep var olagelmiştir. Kırdaki insanın hayvanla kurduğu ilişki, sürüyü korusun, araziyi korusun diye beslenen hayvanla, hep insanın lehine faydacı mantıkla ama görece dostane gelişmiştir. Kentleşme olgusu, kırdan kente gelenlerin beraberinde getirdiği ya da yiyecek bulmak için yerleşim yerlerine, kente gelen hayvanların çoğalmasına, zamanında önlem alınmaması da sorunun büyümesine, insanların yine sorunun çözümü için insan temelli, benmerkezci yaklaşımlar göstermesine neden olmuştur. Yüzyıl sonra, bugün sorunun çözümü gerek bilimsel gerek etik yaklaşımlarla daha kolay. Aşıla, kısırlaştır, doğal yaşam alanlarına iade et… Ama siyasi iktidar, yine sağlıksız olan çözümü yeğliyor. 20 yıl önce çıkartılan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, belediyelere kısırlaştırma ve bakımevi kurmayı zorunlu kılmaktadır. Yine 2021 yılında, hayvanlara karşı artan şiddetin önlenmesi için, kamuoyunun baskısı üzerine hayvanları mal değil can olarak tanımlayan ve şiddete karşı bazı cezalar getiren 7332 sayılı kanun çıkarılmıştır.  Geçen yirmi yıllık sürede yaklaşık 1.400’e yakın belediyenin, yaklaşık yüzde 17’si yani 185 tanesi barınak kurmuş, diğer belediyeler bu alandaki sorumluluklarını yerine getirmemiştir. Üstelik kurulan barınakların tamamına yakını personel ve donanım açısından yetersizdir. Bakanlığın ve belediyelerin bu yasanın gereklerini yerine getirmemesi, insanların doğasından kopardığı, doğaya yabancılaştırdığı hayvanların sokaklara terk edilmesine, sağlıksız koşullarda yaşamalarına ve hayvan popülasyonunun hızla artmasına neden olmuştur.

İKTİDAR ÖZEL ÇİFTLİKLERİ DESTEKLİYOR

Peki, neden şimdi sokak hayvanları birden gündemin en önemli maddelerinden biri haline geldi?
Meclise sunulan ve kabul edilen düzenlemeyle, her zamanki gibi, önce sorunu oluşturan, ardından da çözüm diye bize sunan AKP-MHP iktidarı, 5199 Sayılı Hayvan Hakları Kanununun 5 ve 6. maddelerinde yapılan değişiklik ile özellikle köpeklerinin sokaklardan toplanarak barınaklara hapsedilmesini, 30 gün içinde sahiplenilmez ise öldürülmesini, yani toplu olarak katledilmesini yasalaştırmıştır. Marx’ın bir sözü vardır, “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.” Burada da iktidar köpek, kedi gibi hayvanların özel çiftliklerde üretilmesini desteklemekte, sokağa bırakılanları da itlaf etmek için özel şirketler kurma arayışına girmekte bir sakınca görmemektedir. Geriye dönüp baktığımızda, bu yasanın tek başına ele alınmaması gerektiği, kendisinden olmayanlara karşı, bir yaşam biçimini dayatma anlayışının uzantısı olduğu bilinmelidir. Gezi’de, milyonların bir ağaca, yani yaşama sahip çıkma anlayışı, can dostlarımızın yaşamına sahip çıkma konusunda da yaşam bulmalıdır.

Üniversitelilerdeki barınma ve gıda sorunlarına yatırım yapmayan AKP iktidarı, öğrencileri tarikat yurtlarına, gerici vakıfların aşevlerine mahkûm etmiş, kadınların başörtüsü özgürlüğü için gösterdiği çabanın çok daha azını, kadınların özgürleşmesi için göstermemiş, hatta set örmüş, İstanbul Sözleşmesini ortadan kaldırmış, sokakları kadınlar için tehlikeli bölgelere dönüştürmüştür.

Yoksulluk, yoksulluktan kaynaklı suç oranı artmış, uyuşturucu sokak aralarında tüketilir hale gelmiş, ama insanların alkol içmesi gündem olmuş, özel alanlarda bile tüketilme biçimi düzenlenmeye çalışılmıştır.

Okullara imamları sokmuş, adına Maarif Modeli dedikleri sistemle, uzmanlık alanı olan rehberliği, din insanlarına bırakmıştır. ÇEDES ile uhrevi anlayışı bilimin karşısına koymuştur. Yoksulluğu ortadan kaldırmak yerine, yoksulluğu üretmiş, yoksullaşan toplumu kendisine bağımlı kılarak, yoksulluğu yönetmeyi tercih etmiştir.

Bölgesel savaşlarda üzerine düşen rolü en iyi biçimde yerine getirmiş, milyonlarca insanın yurdumuza göçünün önünü açmış, bunun için hem Batı sermayesinden sus payı almış, hem işbirlikçi sermayeye, güvencesiz ucuz işgücü oluşturmuştur. Kısacası sorunları oluşturanlar, çözüm diye topluma sunulandan siyasi ve ekonomik getirim elde edecektir.

Tıpkı sokak hayvanları ile ilgili düzenlemeyi gündeme getirmeden önce, “sokak hayvanları yine saldırdı”, “köpekler bir çocuğu daha ısırdı” haberlerinin oluşturulması ile gündem belirledikten sonra kendilerine uygun düzenlemeyi yaparak, yaşam alanlarımıza bir kez daha saldırmışlardır. Bu olaylar yakından incelendiğinde, yine insanların tedbirsizliği ya da saldırganlığı görülecektir.

VETERİNER İSTİHDAMI YAPILMALI

Can dostlarımızın daha sağlıklı koşullarda yaşaması için neler yapılabilir?
Öncelikle bu konudaki ilk muhatap Tarım ve Orman Bakanlığı. Ülke çapında örgütlenmesi olan, özellikle kırsal bölgeleri en iyi tanıyan personele sahip yapılanma olarak, teşvik edici önlemler alarak, daha fazla bütçe ayırarak, daha fazla Veteriner Hekim istihdam ederek elini taşın altına sokmalı.

Üniversitelerdeki kontenjanların artırılması, bakanlık ve Yerel Yönetimlerdeki merkezlerin, buralardaki nitelikli kadroların artırılması, altyapının geliştirilmesi olumlu olur. Buna rağmen bu az sayıda ki yapılar arasında bir eşgüdüm sağlanmıyor, verimlilik artırılamıyor. Tüm yerel yönetimler veteriner hekim istihdam etmeli, ilçe belediyeler bu konuya daha fazla bütçe ayırmalıdır. Bu alanda görevli kişilerin hayvan yakalamaktan, kısırlaştırmaya, aşılamaya kadar bir dizi konuda niteliklerinin geliştirilmesi sağlanmalıdır.

2004 yılındaki 5199 sayılı düzenlemeyle yerel yönetimlere bir dizi görev verilmiştir. Yasanın en kritik 6. maddesi, belediyelerin köpekleri kısırlaştırıp, aşılayıp, küpeleyip, “aldıkları yere bırakmalarını” emreder. Aslında 2020’li yıllardan beri iktidar sokakları köpeksizleştirmeyi, onları barınaklara hapsetmeyi dile getirmekte. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde yer alan özel veteriner klinikleri ile yapılacak bir protokolle, maksimum sayıda, örneğin her veteriner polikliniği tarafından 100 köpeğin kısırlaştırılması sağlanabilir. Ben, böyle bir kampanyaya Veteriner Hekimleri Odasının ve üyelerinin sıcak yaklaşacağını düşünüyorum. Gerekirse özendirici olması için, bu maliyet gelir vergisinden düşülebilir ya da başka bir ekonomik muafiyet sağlanabilir.

STK’larda çalışan gönüllülerle, bakanlığın ve belediyelerde yer alan personelin uyumlu biçimde çalışmasının kanalları oluşturulmalıdır. Bu toplumda da bir bilinç yükselmesini destekleyecektir.