Pazartesi günü herkes daha umutlu bir güne uyanacak. Sadece Türkiye’de değil başka ülkelerde de. Birilerinin iddia ettiği gibi kıskançlıktan değil, dünyanın her yerinde iyi insanlar olduğu ve bu iyi insanlar Türkiye’nin de iyi olmasını samimiyetle istediklerinden. Seçim sonucu bu kez biraz erkenden malum oldu.

Genel bir temkinli olma hali de var ama Tandoğan’da saatlerce bekledikten sonra yağmur altında dans edenlerden ve karşı tarafta veda turlarından anlaşılan bu iş bitmiş.

Pazartesi sabahı kimse sosyalist demokrasinin temel atma törenini beklemiyor. Sonuçta Türkiye tarihinin demokratik haklar ve kazanımlar açısından en geri döneminden çıkıyor. Barikatlar çok daha geride kurulmuş durumda. Geçenlerde sanıyorum Merdan Yanardağ demişti, tamirci çırağı “beni dinliyorlar” kaygısında. Özetle devrim olmayacak ama herkes derin bir nefes alacak gibi görünüyor.

***

Durum genel olarak hiç iç açıcı değil. Olası hükümetlerde karşınıza çıkacak “genç” insanlar kabaca 55 ila 75 yaş arasında. Bir kısmı araba kullanmak için ehliyet sınavına yeniden girmek zorunda. Masalar yeniden devrilebilir kurulabilir. En kötü ihtimal, kaldığımız yerden maça devam.

Maç derken enseyi karartmadan yola devam!

Tek adam çok adam farketmez, dünyanın pek çok yerinde ve Türkiye’de kısmen sosyalist rejimler olduğunu unutmamak gerek. Pek çok kere sosyalizm tartışılırken, biraz aptalca, “Sovyetler Birliği” ve diğer “komünizm” deneyimlerine odaklanıyoruz. Sovyetler Birliği, eksiği gediğiyle çok değerli bir deneyimdi ve sanılanın aksine başarılıydı da. Yıkılan kangrenleşmiş bir hükümet devletiydi. O deneyimin yarattığı ivme ile gelen pek çok kazanım önemli.

Özel şirketlerin, piyasanın ve bunların organik hükümetlerinin asla düşünmeyeceği, yapmayacağı işleri bugün norm alıyoruz. Zaten öyle olması gerek diye bakıyoruz.

Örneğin İngiltere’de Muhafazakar Parti’nin açık ve seçik patronların ve zenginlerin partisi olduğunu biliyoruz. Ancak bu parti tek başına açık ara seçim kazandığında dahi ücretsiz zorunlu eğitim, ücretsiz kamu sağlığı, sendikalaşma hakkı ve benzeri sosyalist kazanımları kaldırmıyor. Gelir vergisini, işsizlik yardımlarını ve diğer refah desteklerini kaldırmıyor. Kaldıramıyor! Çünkü hepimiz, sağcısı solcusu kanıksamışız bunları, hava gibi su gibi. Pardon, su epeydir bedava değil.

Bu arada bunlara “demokratik kazanımlar” diyenler de olabilir ancak bunlar da demokrasi ve sosyalizmin temel ilkesi olan yeniden dağıtıma dayalı uygulamalardır ve sosyalisttir.

Taklitlerinden kaçınalım.

***

İngiltere’de ortalama maaş alan biri yüzde 22, onun az üzerine çıkan biriyse yüzde 40 gelir vergisi veriyor. Geri kalan parasını harcarken de yüzde 8 ila 20 arası katma değer vergisi ödüyor. Bazı Avrupa ülkelerinde gelir vergisi yüzde 60’a yakın. Bu toplanan paralar ekonomik skalanın daha altında yer alan vatandaşlara minimum standartlarda hayatını devam ettirmesi için ve diğer kamu hizmetlerine harcanıyor. Sosyalizm aslında bundan daha fazlası da değil.

“Burası İsveç değil” diyenler olabilir ama Türk sosyalizmi de yabana atılacak gibi değil. İsveç ile kıyaslandığında zayıf görünebilir ama Türkiye de aynı sosyal refah formatında işleyen bir devlet. Katkı paylarına, harçlara rağmen ücretsiz sağlık, eğitim, işsizlik, yaşlılık yardımları ve benzeri pek çok uygulama ortak. Tedrici gelir vergisi sistemi Türkiye’de sosyalist yeniden dağıtım için kullanılıyor. Ne kadar kötü olursa olsun sosyalist kazanımları görüp sonuna dek savunmak gerek.

Yani masanın etrafındakiler, altındakiler, arkasındakiler, uzağındakiler, velhasıl kelam cümle alem hepimiz sosyalistiz. En kötü ihtimal sosyalistliğe devam edeceğiz. Sosyalist olduğunun henüz farkında olmayanlara da duyurulur.

İyi pazarlar ve bol şanslar!