Söz Boykottan Açılmışken: Bir konut hakkı direnişi olarak kira boykotu

Serkan Taşkent - Akademisyen
Aylardır süregelen konut krizi ve artan konut kiraları sebebiyle 5 Nisan Cumartesi günü İspanya’da yüz binlerce kiracı meydanları doldurdu. 2024 yılında ortalama ücretler Avrupa Birliği’nde %4,7 artmışken bu oran İspanya’da %3,2’de kalmış; buna rağmen kira fiyatlarına ise son bir yılda %11,5 artış gelmişti. Ülkenin farklı bölgelerinde örgütlü bulunan Kiracılar Dernekleri (Asociación de Inquilinos) öncülüğünde gerçekleşen eylemlerde kira bedellerinin %50 oranında düşürülmesi, yoksul ailelere konut tahliyesi yapılmasının yasaklanması, tahliye şirketlerinin yasadışı ilan edilmesi, turistik konutlara sıkı düzenlemeler ve yasaklamalar getirilmesi gibi talepler ön plana çıktı.
Kira artışları sebebiyle İspanya’da her yıl milyonlarca kişi yaşadıkları konutlarını, mahallelerini, semtlerini ve hatta şehirlerini terk etme riskiyle karşı karşıya kalıyor. 2025 yılı içerisinde sadece başkent Madrid’de yarım milyon hanenin –her 5 yılda bir yenilenen– kira sözleşmesinin biteceğini belirten Kiracılar Derneği yetkilileri, kiracıların hiçbir kira artışına uymadan yaşadıkları konutlarında kalmaları ve tahliyelere karşı direnmeleri konusunda ısrarcı. Öyle ki; kiracıların toplu bir eylemle kira boykotuna girişmeleri de kiracıların gündemine girmiş durumda. Söz konusu boykot eyleminde güçlü bir birliktelik ve uzun soluklu bir istikrar sağlandığı takdirde kiraların kısa süre içerisinde %30 oranında düşebileceği belirtiliyor.
İspanya Hükümeti ise söz konusu krizin sebebi olarak geçmiş hükümet politikalarını sorumlu tutuyor. Mevcuttaki azınlık sol koalisyon hükümeti, Avrupa Birliği üyesi olmayan yabancılara getirilen 500 bin Euro ve üzerinde gayrimenkul satın alan kişilere ve yakın akrabalarına kalıcı oturma vizesi verilmesi ve bu sayede İspanyol vatandaşlığına başvuru yapılabilmesine imkân tanıyan Altın Vize uygulamasına geçtiğimiz hafta itibarıyla son verdi. 2008 yılındaki ekonomik kriz sonrası geçilen bu uygulamada İspanya’da yaşamak veya çalışmak zorunluluğu aranmıyor; bu durum, genellikle turistik bölgelerde satın alınan konutların barınmadan ziyade turistlere kısa süreli kiralandığı birer yatırım aracı olarak kullanılmasının önünü açıyordu. Nitekim yabancıların gerçekleştirdiği satın alımlarının %90’ının sadece birkaç şehirde yoğunlaşması kira fiyatlarının da kontrolsüzce artmasına sebep oldu. 2024 yılında 84 milyon turist alarak dünyanın –90 milyon turist ziyareti alan Fransa’dan sonra– en çok ziyaret edilen ikinci ülkesi konumundaki İspanya’da her yıl sadece 120 bin yeni konut inşa ediliyor ancak söz konusu bu arz, talebi karşılamada bir hayli yetersiz kalıyor. Nihayetinde “aylık gelir / kira gideri” oranının en yüksek olduğu AB ülkesi olan İspanya’da ortalama kira fiyatları, ortalama gelirin yaklaşık yarısına denk gelir duruma geldi ve bu durum bir konut hakkı pratiği olarak kira boykotunu da gündeme getirdi.
Türkiye’de ise mevcut iktisadi gelişmeler açısından kiracılar benzer bir girdabın içinde olsalar da, örgütlenme ve eylemlilik açısından bir hayli gerideler. 2018 yılında Cumhurbaşkanı imzasıyla yayımlanan bir kararla, yabancıların Türk vatandaşlığı alabilmeleri için gereken asgari gayrimenkul edinme bedeli 2018 yılında yapılan bir değişiklikle 1 milyon dolardan 250 bin dolara çekilmiş; bu durum yabancılara yapılan konut satışında rekorların kırılmasına sebep olmuştu. 2018 yılında yapılan söz konusu kararın etkileri kısa sürede görüldü; 2017 yılında 22.234 olan yabancılara konut satışı 2018 yılında 39.663’e, 2019’da 45.483’e, 2020’de 40.812’ye, 2021’de 58.576’ya ve 2022’de 67.490 satışla zirveye çıktı. Türkiye’de gerçekleşen her 20 konut satışından birinin yabancılara gerçekleştiği 2022 yılından sonra yaşanan yoğun talep ile birlikte yeni bir Cumhurbaşkanlığı kararı çıkarılıp söz konusu bedel, Mayıs 2022 itibarıyla 400 bin dolara çıkarıldı. Konut fiyatlarında da artışa sebep olan bu gelişmeler, yabancılar açısından da talebi Dubai, Yunanistan ve –yazının başında da belirtildiği gibi– İspanya gibi ülkelere yöneltti. İspanya’da bu sayının 2023 yılında sadece 27.000 olması yüz binlerce insanın konutların spekülatif birer yatırım aracı olarak kullanılmasına karşı sokağa çıkıp konut hakları için mücadele etmesi için yeterli olmuşken Türkiye’de İspanya’dakine benzer eşzamanlı bir eyleme henüz rastlanmış değil; yabancı konut alımlarına karşı tepkiler ise salt sığınmacı ya da mülteci karşıtlığı üzerinden farklı bir düzlemde ilerlemekte.
Elbette Türkiye’de son yıllardaki konut fiyatları ve bununla birlikte kira artışlarının enflasyona göre bir hayli yüksek olmasının tek sebebi yabancılara vatandaşlık karşılığında yapılan konut satışı değil. Yükselen enflasyon, 2013 yılında %0,69’a dek inen konut kredileri, günlük kiralama yoluyla talep gören turistik –Airbnb– konutlar ve kentsel dönüşüm ile birlikte inşaat arzına tanınan kolaylıkları söz konusu artışa katkı sağlayan etkenler arasında sayabiliriz. Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye’de konut sahipliği oranı da 2014 yılından bu yana her sene azalıyor. 2014’te %61,1 olan konut sahipliği oranı, 2024 yılında %55,8’e dek gerilemiş durumda. Benzer bir istatistiği, özellikle turistik konutların bir hayli revaçta olduğu Airbnb’deki istatistiklerde de görebiliyoruz. Türkiye’de 2021 yılında 22.695 olan kayıtlı Airbnb konut sayısı, 2023 sonunda 37.992’ye yükseldi. 2023 itibarıyla ilanların %22’sini 10’dan fazla kaydı olan 393 hesap oluşturuyordu. Sadece 1 kaydı olan ilan sahipleri ise toplam kayıtların sadece %35’ini oluşturuyordu. Tek elde toplanarak spekülatif bir yatırım aracı haline gelen Airbnb evlerinin kiralık konut piyasasını olumsuz etkilediği bir gerçek. Binalardaki mülk sahiplerinin iznini gerekli kılan bir uygulama yakın zamanda yürürlüğe girse de ilanlarının yarısının toplandığı Beyoğlu, Şişli ve Kadıköy’de kiralık konut fiyatlarının yükselmesinde Airbnb piyasası da bir hayli etkili oldu.
Bu veriye ek olarak kiralık konut fiyatlarının artış oranının da ortalama ücrete göre çok daha fazla bir hızla arttığı düşünülürse, Türkiye’deki mevcut barınma kriziyle sebeplerinin İspanya’dan çok da farklı olduğu söylenemez. Hatırlayalım; Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) her ay açıklamış olduğu enflasyon verileri doğrultusunda 2025 yılı Ocak ayı için kira zam oranı da %58,51 olarak belirlenmişti. Türkiye’de asgari ücret artış oranının %30’la sınırlandığı aynı dönemde, kira zam oranı ile arasındaki fark yüz binlerce insanın sokağa indiği İspanya’dakine göre neredeyse üç katı daha kötü durumda. Üstelik veri kaynağı Endeksa’ya göre son bir yılda konut kirası artışları İstanbul’un birçok ilçesinde enflasyon verilerinin çok daha üstünde “değerlenmiş” durumda: Zeytinburnu’nda %74,73, Kadıköy’de %61,04, Üsküdar’da %59,46, Bakırköy’de %59,23, Bahçelievler %57,36, Beşiktaş %56,51 gibi…
Son söz olarak; –Engels’in Konut Sorunu’nda kiracının ev sahibine göre durumunun ücretli işçinin kapitaliste göre durumuyla aynı olduğu iddiasına yapmış olduğu yoğun karşı çıkışı da göz önünde bulundurarak– Marx’ın Kapital’in önsözünde Alman işçilerine İngiltere’de kapitalizmin gelişme sürecini anlatırken yazdığı şu cümleyi hatırlatalım: “Ama eğer Alman okur, İngiliz sanayi ve tarım işçilerinin durumuna omuz silker, ya da iyimser bir biçimde Almanya'da işlerin bu kadar kötü olmadığı düşüncesiyle kendini avutursa, ona açıkça şunu söylemeliyim: ‘De te fabula narratur!’” Türkiye’deki kiracılar henüz yasallaşmış tahliye şirketleriyle, her yıl kentlerden çeperlere göç etmeye mecbur bırakılan yüz binlerce kiracı gerçekliğiyle tanışmamış olabilirler. Ancak Türkiye’deki kiracılar, İspanya’daki duruma omuz silker ya da Türkiye’de işlerin bu kadar kötü olmadığı düşüncesiyle kendilerini avutursa bir çift söz kulaklarda yankılansın: “De te fabula narratur!”