Sözlük ya da gözlük!
Çok “vatansever” mi demek gerek yoksa “dalgageçer” mi, bilmiyorum ama özellikle Almanya, Fransa gibi ülkelerde çalışıp yaşayan işçi vatandaşlarımızın memleket ve onu yönettiği söylenen iktidar bloğuna olan aşırı sevgileri göz yaşartıcı! Kısaca “ne yokmuş canım Türkiye’mde her şey var, bulmuş da bunuyorsunuz!” diye sürekli fırça atıyorlar yurdum insanına!
Ben de bi bakındım sağa sola, hak’katen dedikleri gibi her şey var mı diye araştırdım, baktım ki bazı şeyler olmadığı gibi, bir nev’i “temel ihtiyaç maddesi” sayılan önemli maddeler de yok. Sözlük düzeninde maddeler halinde sıralayayım istedim bunları!
Adalet: Deyince kimilerini gülme kimilerini öksürük tutuyor, acaba niye? Çokluğundan mı dersiniz yokluğundan mı?
Barış: Ha geldi ha gelecek, yolda, birazdan burada, az kaldı, ölme, yaz geldi, tuh, yine başka bahara kaldı!
Cumhuriyet: “Kendi gitti, adı kaldı yadigâr” dememek için çırpınıp duruyoruz, bi yakalasak onu halkçı, devrimci bir cumhuriyete çevirmek için, ne gerekirse yapacağız!
Çağdaşlık: Öyle bir kavram vardı değil mi, şuralarda bi yerde olacak, sandığın arkasına mı düştü, bi el verin de düştüğü yerden kaldıralım hey hanımlar, ağalar!
Demokrasi: Ah ahhh! Yaram derindir, ne sen sor ne ben söyleyim! Demok-raaaasi diye a’yı uzatanların diline kaldı! Kızınca da “vesayet” diyorlar, sizin devriniz bitti diyorlar, behey gafiller demokrasi benim babamın malı mı size de lazım değil mi? Değil demek ki!
Eleştiri: Eleştiri kültürünün olmadığı, izin verilmediği yer ya diktatörlüktür ya da din devletidir! Türkiye Allah’a şükür ikisi de olmadığı için eleştiriden bu korku ne? Yakında, “adımı söylesem acaba sakıncalı bulunup içeri atılır mıyım?” korkusuyla adını unutacak insanlar!
Fakirlik: Bana göre var da, olmaz mı hem, katlanarak artan bir fakirlik var, fakat yine yurtdışında yaşayan yurttaşlarımız ve onların memleket içinde kafa tokuşturdukları vatandaşlarımıza göre, bunlar heeeeep algı, hani var mı açlıktan ölen, herkesin elinde son model telefooooon diyesilermiş!
Günah: Eskiden günah vardı, halk kültürü kimi olumsuz davranışları böyle adlandırırdı, şimdi günah filan kalmadı, onun yerini dinsel bir terim olan haram aldı, o haram bu haram, insan eski günahları özlüyor valla!
Hak Hukuk: Geldik yine zurnanın zırt dediği yere! Olmaz olmaz denilenler oldu, oluyor, “du baken daha neler olcek” dediği gibi deniz kıyısından bir hemşerimizin, bakcez bakmasına da, o zamana kadar kalırsak! Hak hukuk ara ki bulasın ama içiniz rahat olsun adalet bakanlığımız var!
İnsaf: El insaf derdi eski Türkiye’nin yurttaşları, şimdi ne deseler, ne desek bilemiyoruz, insafın kurusun desen, zaten olmayan şey nasıl kuruyacak, bilemiyoruz!
Korku: Hem var hem yok! Kuldan korkuları yok ama dillerinden düşürmedikleri Allah korkusu da yok! Biz de korka korka korku eşiğini geçtik, çoluk çocuk genç yaşlı kadın erkek korkunun ecele faydası olmadığını da bu vesileyle anlamış olduk!
Liyakat: Çoktur unutulmuş olan bu kavramı yeniden sözlüğe, dahası hayata kazandırdılar! Layık olanın göreve gelmesi. Şimdi ne laik ne layık olana görev veriliyor! Layık da olmasın laik hiç olmasın isteniyor!
Merhamet: Hem dinsel hem kültürel bir kavram, bir kuşatıcı duygu. Ama her iki durumda da yok! Allah var, dilde bol, merhametsiz ağız açmıyorlar ama gönül kapılarını, kesenin ağzını açmaya gelince o yok! Oysa millet el açıyor el!
Nitelik: Laikliğin ve liyakatin olmadığı yerde nitelik ne arasın? O tarikattan, bu cemaatten, şu hocanın rahle-i tedrisinden... derken nitelik ne ki olmuş? Kimi müdür kimi yönetici olmuş, kimi kendini yüksek makamlarda bulmuş! Gözümüz yok tabii demem, bu niteliksizliklerinle ne işin var orada derim!
Ortasınıf: Demokrasileri işlevsiz kılmak, rejimi değiştirmek ve halkı sisteme tutsak etmek için, en yoksullardan çok ortasınıfa vuruyor muktedirler! Orta direği yıkınca evin de çökeceği gibi, toplumun ortasındaki sınıf yoksullaşınca ne demokrasi ne insan hakları ne kadın hakları ne hayvan hakları kalıyor geriye!
Özgürlük: Dışarıyla içerinin nerdeyse farkının kalmadığı bir zamanda ne önemi var diyebilirsiniz ama kısacık da olsa özgür alanlarda özgürlük anlarını yaşamak hem içerdeki hem dışardaki tutsakların hakkı!
Paylaşmak: Ortak değerlere darbe vurup, yerine bu topraklarla kültürlerle ilişkisiz, çoğu zorlama, eleştirel ve özgür düşünceyle ilgisi olmayan, boyun eğdirmeye yönelik “değerler eğitimi”yle toplumsal dayanışma ve paylaşım kültürünü yok ettiler. Paylaşmak toplumsal zenginliğimizdi oysa!
Renklilik: Tek adam kültü, elbette tek ses, tek renk dayatmasının da nedenidir. Tüm farklı renkleri karartmaya, herkesi kendi renksizliklerine uymaya zorluyorlar. Topluma renksizliği dayatıyorlar!
Sevinç: Sevinci, neş’eyi, coşkuyu, kahkahayı, gülmeyi bastırıp, eski Türkiye’nin düğünlerindeki şarkıları, türküleri, kadın-erkek bir arada eğlenmeyi haram sayan bir zihniyet bu toprakları da küstürür, mevsimleri de, geleceği de!
Şenlik: Sevinç maddesine yazdıklarıma şölen, şenlik gibi insanı insan yapan etkinlikleri de ekleyin lütfen!
Tartışma: Eski Türkiye’nin büyük gazeteleri, televizyonlarında farklı düşüncelere açık köşeler, yorumcular, programlar vardı, sabahlara kadar tartışılırdı! Hakikatin fikirlerin çarpışmasından doğacağını iyi bilen muktedirlerin sayesinde, yine tv ve gazeteler var, tartışacak daha çok şey var ama tartışacak gazeteci, televizyoncu yok!
Uygarlık: En çok nefret ettikleri sözcüklerin başında geliyor. Uygarlık deyince Batı’yı anlıyorlar ve bundan rahatsız oluyorlar. Batısıyla doğusuyla uygarlığın temel değerleri olduğunu, çağdaş toplumların dini, kültürü ne olursa olsun bunları paylaştıkları sürece uygar olduğunu biliyorlar, ama işlerine gelmiyor!
Üniversite: Başta ülkenin önde gelen üniversiteleri Boğaziçi, ODTÜ ve diğerleri olmak üzere, yüksek liseye benzetmek için rektör, dekan atamalarından, onlardaki demokratik yapıyı değiştirmek, medrese eğitimine dönüştürmek için yapmadıkları şey yok! Anaokulundan başlayarak tüm okulları çağdaş eğitimden uzaklaştırmak tek amaçları!
Vicdan: Yazsam mı yazmasam mı çok düşündüm, kıyamadım, vicdanım elvermedi onu yazmaya, nasıl kıydınız vicdana efendiler?
Yansızlık: Yandaş sözcüğü çıkalı yansızlıktan kim söz edebilir?
Zenginlik: “Fakir bir şairim ama / yüreğim zengin a canım!” demeler şarkılarda kaldı, ekonomik zenginlik zaten yok ama kültürel zenginlik de mazide kaldı!
(Gözlük: Sözlük bu kadar, okuyamadım, anlayamadım diyene yanında gözlük bedava! Öncelikle de kendime! Geçen haftaki yazımda başlığa aldığım, sevgili Enis Batur’un Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne kadar Gülebiliriz? kitabının adını Frank O’Hara’dan aldığını yazmamış mıyım? Elbette Enis Batur’a ait!
Çok özür dilerim.)