Google Play Store
App Store
Special Once

Fenerbahçe, Beşiktaş mağlubiyetinin ardından girdiği ufak çaplı krize Avrupa arenasında da kapılınca, Athletic Bilbao karşısında 2-0 mağlup olmaktan kurtulamadı.
Fenerbahçe’nin, La Liga’da  Şampiyonlar Ligi, hatta şampiyonluk potasında olan bir takıma karşı zorlanacağını tahmin etmek zor değildi. Bunun üzerine, bir İspanyol takımına karşı en fazla kaçınmanız gereken durum olan, maçın başında geriye düşmek de buna eklenince Jose Mourinho’nun takımının tırmanması gereken tepe daha da dikleşmişti. Maçın kalan 85 dakikası dar alandaki pas trafiği ile Inaki Williams’ı sağda, (oyuna girdikten sonra da) Berenguer’i solda, rakip kale çizgisine veya savunmasnın arkasına indirmeye çalışan Athletic Bilbao’nun kontrolünde geçti diyebiliriz. Fenerbahçe bu kontrolü zaman zaman kırmaya çalıştı, fakat sarı-lacivetliler o kadar statik ve o kadar birbirine uzak bir takım karakterine sahipti ki, pas opsiyonu yaratma konusunda oldukça hareketli ve istekli olan Bask takımnı çaresizce kovalamak dışında pek bir varlık gösteremediler. Fenerbahçe’nin özellikle rakip takımı skor olarak geriden takip ettiği ya da kapalı, kompakt savunmaları açması söz konusu olduğunda yavaş yavaş alışmaya başladığı tehlikeli bir oyun tarzı var. Bu tarzı 2003-04 yıllarındaki felaket geçen Galatasaray döneminde Fatih Terim, ve aynı takımın bir başka kötü performans veren hocası Cesare Prandelli denemişti. Orta sahadaki oyuncunun kendi yarı sahası hatta rakip kalecisine kadar gelerek oyunu kurmaya çalışması ve dizilişin ilk 2 hattında bunu yapacak bir oyuncu olmaması sebebiyle, takımın boyunun zaman zaman 60-70 metreye çıkması. Bunu Terim 20 yıl önce Felipe ile Prandelli de geriye kadar çektiği Sneijder ile denemiş ve sonuçlar hüsran olmuştu. Bu artık futbolda yeri olmayan bir taktik. Bunu zaman zaman yapan büyük takımlar oluyor, örneğin Modric bunu hem Real Madrid hem de Hırvatistan’da zaman zaman uyguluyordu, fakat Modric Amrabat’a göre çok daha teknik kapasitesi ve pas kalitesi yüksek bir oyuncuydu, dolayısıyla takımın boyundan feragat ederken sonuç da elde edebiliyordunuz, ancak Fenerbahçe’de Amrabat etrafındaki oyuncuların hem bireysel performansları çok kötü durumda, hem Mourinho bunu işleyecek bir plan kurmayı başaramadı hem de bu plan, sırtında, hücum hattında kalan 2 tane 35 yaş üstü oyuncuyu taşımak zorunda. 
Jose Mourinho bir zamanlar “Special One”dı. O zamanlar da egosu şişkin, rakipleriyle akıl oyunları oynamayı, sadece rakip takımlara değil, ligin tamamına hatta görev yaptığı ülkenin futbol kültürüne eleştiri oklarını göndermeyi seven bir hocaydı. Fakat, buna tahammülün ve töleransın sebebi aynı zamanda sportif başarıyı da yakalamasıydı. Kariyerinin patlama yaptığı ilk döneminde 2 Portekiz 2 Premier Lig, 4 yılda 4 lig şampiyonluğu kazanırken araya Avrupa’nın 1 ve 2 numaralı kupalarını da eklemişti. Fakat Ferguson sonrası, görev verdiği hocalara bir kabus gibi çöken Manchester United onun da kariyerini bir anda aşağıya doğru döndürdü 
(ki kendisi orada kazandığı lig ikinciliğini kariyerinin en büyük başarılarından birisi olarak görüyor). Böyle olunca da paragrafın başında bahsettiğimiz o çıkışlar ve keskinlikler, eleştiri almanıza, kendi karikatürünüze dönüşmenize ve geçmişi kovalamanızı beraberinde getiriyor. Mourinho son birkaç görevinde sürekli hakemlerle, ligin yapısı ve yönetimi ile ve basın mensupları ile mücadele ediyor ve takımları beklenen performansları vermekten uzaklar. Avrupa’ya “ben hala buradayım” mesajını verip geri dönmek için imza attığı Fenerbahçe’de şu ana kadarki performansı, kariyerinin yönünün değişmediğini bir göstergesi.