Google Play Store
App Store

Bir öğretim programının “milli ve manevi değerleri” esas alarak hazırlanmasına imza atan Milli Eğitim Bakanı, geçtiğimiz günlerde kökeni “milli” de “manevi” de olmayan bir kelimeyi cümle içinde kullandı. Aslına rücu etti. Piyasacı zihnini fon kavramıyla açık etti.

"Sokakta gördüğünüz 80 kişiden 1 tanesi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından maaşı ödenen öğretmen statüsünde. Dünyanın hiç bir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi, kamu tarafından fonlandırılmıyor."

Fon kelimesi piyasanın, özel okul patronlarının kavramı. Piyasa dilinde karşılığı şirketlerin, borç alarak ya da öz kaynaklarını kullanarak kendilerine kaynak sağlaması.

Kamusal bir hizmet olması gereken eğitimi parayla alıp satılabilir bir meta, okulları şirket, öğrencileri ve velileri müşteri olarak gören anlayışın, ideolojinin itirafı aslında.

Bu itirafı hangi açıdan değerlendirirsek değerlendirelim, ülkeyi anonim bir şirket gibi yöneteceğiz açıklamalarının vahim tablosu bütün toplum olarak yaşadıklarımız. Sadece okulları, eğitimi değil memleketi bir şirket olarak görmenin itirafı…

∗∗∗

Birincisi yirmi iki yıl boyunca tüm eğitim bakanları öğretmen istihdamını kamuya yük olarak gören, öğretmeni hedef alan cümleleri aralıksız kurdular. Kamu istihdam yeri değil, bütçeye en büyük yük öğretmen maaşları, üç ay yatıyorlar, yarım gün çalışıp tam maaş alıyorlar, ataması yapılmayan öğretmenler intihar ediyor, cami avlusunda yem bekleyen güvercinler gibiler, sözleşmeli öğretmenler ya eşini, ya işini tercih edecek…

Bu cümlelerin hepsi öğretmene, öğretmenlik mesleğine ve çocukların kamusal, laik eğitim hakkına ideolojik bakış açısının sonucu kurulan cümlelerdi. Eğitimin paralılaştırılmasının “meşrulaştırılması” için tüm özelleştirme süreçlerinde olduğu gibi “suçlu” yaratmak gerekiyordu. Paran varsa ve paran kadar eğitimi yaşama geçiren gerçek sorumluların rolünü gizlemenin aracı emekçileri hedef göstermekti.

Öğretmenler tarih boyunca aydınlanmanın, Cumhuriyet’in, laikliğin temsilcisiydi. Kamusal eğitimi hedef alan bu yaklaşımın diğer ayağı da laikliğin, laik eğitimin hedef alınmasıydı.

∗∗∗

İkincisi; Bakanın deyimiyle kamunun, halkın kaynaklarıyla “fonlananlar” yoksulluk hatta ücretli, güvencesiz olarak açlık hatta asgari ücretin altında çalıştırılan öğretmenler değil teşvik ve benzeri isimler adı altında yüzlerce “eğitim kurumu” açan özel okul patronları, çocukları okullardan koparıp başta MESEM’ler olmak üzere bedava işgücü haline getiren sermaye grupları, şirketleşmiş tarikat yapılarıydı.

• Türkiye’de eğitim harcamalarında özel sektörün, yüzlerce okula, yurda, etüt merkezlerine sahip olan tarikatların payı yüzde 25,1’e çıkarıldı. Türkiye özel sektör payında 36 ülke içinde ilk sırada. (OECD 2022)

• Türkiye'de özel okulların devlet okullarına oranı ise Cumhuriyet tarihinin en zirve noktasına ulaşarak yüzde 24’e dayandı.

• 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken bu sayı 7,5 kat arttı. Özel meslek liselerindeki öğrenci sayısı ise 35 kat arttı.

• Yalnızca 2023/2024’te organize sanayi bölgeleri (OSB) içindeki özel meslek liselerinde öğrenci başına 35 bin 938 liraya; OSB dışındaki özel meslek liselerinde 22 bin 636 liraya ulaşan miktarlarda özel meslek lisesi patronlarına “devlet desteği” yapıldı. Bir yandan çocuklar fiilen eğitimden koparıldı, bir yandan da “çocuk işçi” haline getirildi.

• Artık eşitsizlik öyle bir noktaya ulaştı ki PISA 2022 raporuna göre Fen liseleri ve Mesleki ve Teknik Anadolu liselerindeki öğrenciler arasındaki fark 10 okul yılına (203 puana) kadar çıktı.

Üçüncüsü bakanın öğretmen istihdamına ilişkin yaptığı açıklamalar da gerçeği yansıtmıyor.

• Türkiye, dünyanın en kalabalık 18. ve en çok öğretmeni olan 1. değil 17. ülkesi.

• Öğretmen ihtiyacı Bakan tarafından 68 bin olarak açıklandı. Ancak 2023/2024’te sadece 20 bin öğretmen ataması yapılacak. Gerçek ücretli öğretmen sayısı ise yıl içerisinde 90 bine yaklaştı.

• 2022/2023 verileriyle özel okullarda en az 180 bin öğretmen çalıştırılıyor. Kamusal eğitim hakkı temel ilke olsaydı güvencesiz, açlık sınırının altında çalışmak zorunda bırakılan on binlerce öğretmen kamu okullarında çalışıyor olacaktı.

• Kamu okulları ve özel okullar arasındaki, kamu okullarının kendi arasında ve okul türleri (fen/meslek/İHL/ÇPAL) arasındaki fark açıklanmadığı için öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da gerçeği çarpıtan bir açıklama. Özellikle yoksul mahalleler başta olmak üzere sınıf mevcudu 40’ın, 50’nin üzerinde olan çok sayıda sınıf var.

• Son 22 yılda yalnızca açık lisedeki öğrenci sayısı 464 bin 935’ten 2 milyon 9 bin 480’e çıktı. Ortaöğretimdeki üç öğrenciden biri örgün eğitimin dışında. Temel nedenlerin başında ise öğretmen ve okul sayısının yetersizliği gelmektedir.

• MEB’in 1989 yılında sadece 2 ilde, 305 ilköğretim öğrencisiyle başlattığı taşımalı eğitim 2021/2022 yılının sonu itibariyle 677 bin 139’a ulaştı. Öğrenciler 41 bin 907 yerleşim biriminden 12 bin 462 merkez okula taşınmaktadır.

• Köy okullarının kapatılması sonucunda 2002 yılında 3 milyon 275 bin 458 olan köy okullarına kayıtlı öğrenci sayısı, 2023 sonu itibarıyla 242 bin 768’e kadar geriledi.

Yeterli öğretmen ataması ve okul yapılmadığı için eğitimin kapsayıcılık, erişilebilirlik ilkesi de tahrip edildi. Müfredatla, öğretmeni hedef alan söylemlerle, Meclis’e getirilecek olan Öğretmenlik Meslek Kanunu düzenlemesiyle “erk”, “güç” öğretmeni nasıl şekillendireceğini, hangi ideolojik yapıyla donatacağını belirlemek istiyor.

Bakanın öğretmenleri hedef gösteren açıklamasının zamanlaması tesadüfi değil.

Mesele ise teslim olmamakta...