Sudan’daki vahşi iç savaşta altının rolü
RSF’nin El Faşir’deki vahşetiyle dünya gündemine oturan Sudan’daki iç savaşın dinamiklerini belirleyen altın, 2010’a kadar ekonomide küçük bir rol oynuyordu. Bölgesel ve küresel aktörlerin dahil olduğu iç savaş, gelir kaynaklarının kontrolü etrafında patlak verdi.

Sara DE SIMONE
Nisan 2023’te Sudan iç savaşı başladığında, konuya dair değerlendirmelerde altın hem savaşın finansmanı hem de sebebi olarak belirleyici görülüyordu. BAE ve (özellikle de savaşın ilk zamanlarında) Rus paralı asker Wagner Grubu’nun rolü hem saha raporlarında hem de altın ticareti takip mekanizmalarında açıkça ortaya konuyordu, ancak altın, Sudan’ın son 25 yıldaki ekonomi politiğinde de önemli bir yer tutuyor. Her ne kadar toprak, hayvancılık, mineraller ve kauçuk da Sudan savaşının dinamiklerine dahil olsa da altın özellikle önemli bir konuma sahip: yüksek değeri, taşınabilirliği ve hem yerel silahlı güçler hem de yabancı sponsorlarının finansmanı sebebiyle mevcut savaşın şekillendirilmesinde ve sürdürülmesinde merkezi bir yer tutuyor. Altın madenciliği sektörünün yönetimi ve gelişimine dair daha iyi bir kavrayış bu sebeple mevcut savaş dinamiklerinin aşırı karmaşıklığına ve bu önemli kaynağın kontrolünün ne kadar kritik olduğuna ışık tutuyor.
ASKERİ MADENCİLİK
2010’a kadar altın Sudan ekonomisinde görece küçük bir rol oynuyordu. Endüstriyel altın madenciliği 1992’de ülkenin kuzey doğusundaki bir bölgeyle sınırlıydı. Teknoloji kullanılmayan madencilik dikkate değer ölçekte değildi. Ancak Güney Sudan’da 2011’de başlayan duraklamanın yarattığı ekonomik kriz, Sudan’ın petrol rezervlerinin %75’inin ve döviz gelirlerinin %90’ının buharlaşmasına yol açarak madencilik faaliyetinin genişlemesine sebep oldu. Yakıcı işsizlik ve enflasyon yüzünden birçok genç Sudanlı hayatlarını sürdürebilmek için el emeği madenciliğe yöneldi. Altına bu kitlesel hücum da açıkça yasaklanmadı.
Bunun yerine hükümet bu sektörün getiri üreten potansiyelini dolaylı düzenlemelerle çekmeye çalıştı. Sudan Maden Kaynakları Şirketi yerel altın piyasalarına vergi ve haraç koymaya başlasa da bunlar genelde madencilik bölgesinin dışını hedef aldı. Eşzamanlı olarak Ömer el Beşir rejimi, orduyla yakın şirketlere madencilik imtiyazları vermeye başladı; Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne, Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi’ne yakın şirketler ile Rus şirketleri gibi ülkede önemli rol oynayan yabancı aktörlere imtiyazlar sağlandı. Bu zayıf denetim ortamı altın çıkarmada hızlı bir yükselişe sebep olurken, çevresel ve toplumsal maliyeti de aynı oranda artırdı.
2011-12’deki kritik gelişmeler altını ulusal çapta stratejik bir varlığa dönüştürdü. Önce Güney Sudan’ın resmi olarak ayrılması Sudan’ı en temel gelir kaynağından mahrum bıraktı, altın ülkenin bütçesinin yarısından fazlasına ve ihracatının yaklaşık %95’ine denk geliyordu ve bu mahrumiyet büyük bir ekonomik krize sebep oldu. İkinci olarak, elle madencilik yapanlar Kuzey Darfur’un Jebel Amer bölgesinde büyük bir altın yatağı buldular. Üçüncü olarak, altın fiyatlarındaki küresel yükseliş, madeni kaybedilen petrol gelirlerinin yerine konulabilecek sürdürülebilir bir alternatif haline getirdi. Buna karşılık olarak el Beşir hükümeti altın kontrolünü merkezileştirme hamlesi yaptı. 2012’de Sudan Altın Rafinerisi Hartum’da Merkez Bankası sahipliğinde açıldı. Yasal olarak çıkarılan tüm altın bu tesise getirildi ve rafine edilmemiş madenin ihracatı yasaklandı. Aynı yıl altın Sudan ihracatının %60’ını oluşturuyordu.
Jebel Amer’deki altının keşfi, Kuzey Darfur’un daha önce çevrede kalan bir bölgesine bir anda büyük bir zenginlik getirdi. Bölgede yerel geleneksel otoriteler, madene erişimi yönetmek ve harç toplamak için madencilik komiteleri dahil olmak üzere etkili yerel yönetim yapıları kurdular. Ancak merkezi hükümet, bu özerkliği kendi otoritesine yönelik bir tehdit olarak gördü. 2012’nin sonlarında üst düzey bir hükümet heyetinin yerel altın ticaretini denetim altına alma girişimleri başarısız olunca, bölge askeri yolla ele geçirildi. Musa Hilal komutasındaki Cancavid milisleri, resmi söylemde “kabile çatışması” olarak sunulan bir saldırıyla Beni Hüseyin topluluğuna yönelik harekât başlattı. Oysa gerçekte bu, Darfur’daki eski yakıp-yıkma taktiklerinin, bu kez altın rekabeti tarafından yönlendirilmiş bir devamıydı. 2017’ye gelindiğinde Kuzey Darfur’daki madenlerin çoğunun kontrolü, Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti) komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK/ RSF) geçmişti. Altın çıkarma büyük oranda hâlâ el emeğine dayalı kalsa da, RSF’ye bağlı Al Gunade şirketi hem altın cıru artığının işlenmesini hem de bölgeden yapılan altın ihracatını kontrol eder hale geldi.
ALTIN, DEVRİM VE SONRASI
El Beşir her ne kadar el emeğiyle yapılan madenciliğe göz yummuş olsa da elde edilen gelirleri denetlemekte zorlanıyordu. Yerel üretim üzerindeki merkezi kontrolü artırma girişimleri, Aralık Devrimi sırasında ifade edilen hoşnutsuzlukların bir parçasını oluşturdu. 2018’de altın üzerindeki vergi oranını iki katına çıkarması, hem madenciler arasında protestolara yol açtı hem de Hemedti ile arasındaki gerilimi derinleştirdi. Bu baskılar, El Beşir’in 2019’da devrilmesine giden sürece ve Hemedti’nin onu devirmek için askeri koalisyona katılmasına katkı sağladı.
El Beşir’in iktidarı döneminde, ordunun (SAF) ve RSF’nin çıkarları arasında kısmen korunan denge, rejim düştükten sonra hızla çatışmaya dönüştü. RSF, Güney Kordofan ve Güney Darfur gibi diğer altın bölgelerinde de etkisini genişletti. Bu da Hemedti’nin artan ekonomik gücü ve siyasi bağımsızlığı konusunda SAF içinde ciddi endişeler yarattı.
Dolayısıyla iç savaş, devletin ve gelir kaynaklarının kontrolü etrafında patlak verdi. Tesadüf değildir ki RSF sadece Jebel Amer madenlerini geri almakla kalmadı, aynı zamanda Hartum’daki Sudan Altın Rafinerisi’ni de ele geçirerek yaklaşık 1,6 ton altın ve 150,5 milyon dolar değerinde işlenmemiş maden üzerindeki kontrolü sağlamlaştırdı.
ULUSLARARASI AĞLAR
Sudan’daki altının tam olarak hangi bölgeden geldiğini izlemek neredeyse imkânsız olsa da savaşın ilk haftalarında yabancı madencilik şirketlerinin (Fas, Rusya, Avustralya dahil) büyük ölçüde SAF kontrolündeki kuzeydoğu bölgelerinden çekildiği biliniyor. Buna karşılık RSF kontrolündeki el emeği madenciliği bölgeleri daha az etkilendi.
BM Sudan Uzman Paneli’ne göre 2024 yılında RSF kontrolündeki bölgeler 10 ton altın üretti; yaklaşık 860 milyon dolar değerinde.
Birleşik Arap Emirlikleri, 2010’ların başından beri olduğu gibi Sudan altınının ana alıcısı olmaya devam ediyor. Altın Dubai’ye ulaşıyor ve buradan küresel piyasalara dağıtılıyor.
Savaşın başlamasıyla birlikte Mısır, özellikle Kuzey, Nil Nehri ve Kızıldeniz eyaletlerinden kaçak yollarla çıkan altının yeni ana rotası haline geldi. SAF, BAE’nin RSF’yi desteklediği gerekçesiyle altının doğrudan BAE’ye gitmesini azaltmak için Mısır rotasını teşvik etti. Ancak Mısır üzerinden çıkan altının da nihayetinde yine Dubai’ye ulaştığına dair güçlü kanıtlar var.
Ayrıca El Burhan yönetimi, özellikle Rusya ve Çinli şirketlerle endüstriyel altın madenciliğini yeniden canlandırma çabasına girdi. Wagner Grubu başlangıçta RSF’yle bağlantılı görülse de 2024 Nisan’ında Sudan Limanı’nda yapılan bir üst düzey görüşmede Rus şirketlerine büyük altın arama ruhsatları verildi ve Rusya’nın silah ticaretinde ruble kullanımını kolaylaştıran anlaşmalar sağlandı.
Çeviren: Yusuf Tuna KOÇ
Kaynak: ispionline.it


