‘Sürgünlerin’ sürgünü
Sürgün ya da aynı anlama gelmek üzere zorunlu iskân, Cumhuriyetten önce de başvurulan bir uygulamaydı ve Osmanlı’da fetih siyasetinin bir parçasıydı. Ancak modernleşmeyle birlikte sürgün ya da iskân siyasetinin asıl muhatapları, artık hâkim kimliğin dışında kalan/bırakılan kimlik grupları olmuştu. Bu gruplar, bazı durumlarda sistem politikalarının birer aktörü olarak kullanıldıkları halde, yine de diğerleri gibi dışlanmaktan kurtulamamış; bu coğrafyaya zaten sürgün olarak gelmiş topluluklar da kimi zaman yerlerinden edilmişlerdi. Yani sürgünler, yeniden sürgün edilmişti.
Çerkesler bu durumun örneklerinden birisiydi. 1860’lı yıllarda anavatanlarından zorla çıkarıldıktan ve yazık ki büyük bölümü yollarda hayatını kaybettikten sonra Osmanlı topraklarına varabilenler, devlet tarafından Balkan sınırlarından, bugünkü Suriye, Ürdün ve Türkiye’nin çeşitli köy ve kasabalarına titiz bir nüfus mühendisliği mantığı içinde yerleştirilmişlerdi. Takip eden süreçte Çerkes nüfusun bazı grupları, devletin kimlik politikalarına uygun olarak ‘değerlendirilmişlerdi’. Mesela 1915’de İttihat ve Terakki’nin hükmettiği coğrafyanın mukimleri olan Ermenilerin tasfiyesinde bu gruplar görevlendirilmişti. Aynı gruplar boşaltılan kasabalara ve köylere Müslüman ailelerin iskânında da aktif rol almışlardı.
Ama yine de bu toplulukların bir kısmı zamanla yeni sürgün politikalarının muhatabı olmuşlardı. Bandırma, Gönen ve Manyas ilçelerinin bazı köylerine yerleştirilmiş Çerkeslerin, kurtuluş savaşı sonrasında çeşitli güvenlik gerekçeleriyle toplu olarak sürgüne gönderilmeleri böyle bir örnekti ve bu Çerkesler için büyük düş kırıklığıydı. 1922 sonlarına ve 1923’e yayılmış zaman diliminde gerçekleşen bu yeniden yerinden edilme, yeni bir ‘vatan’ umuduyla bu topraklara gelen Çerkeslerin dahili sürgünüydü.
∗∗∗
Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi yönetiminde rol almış Ethem’in tasfiyesinin hemen ardından gelen ve bir tür ‘sessizce kabul edilen’ bu sürgünde, jandarma eşliğinde Balıkesir’de Gönen’e bağlı beş, Manyas’a bağlı sekiz köy ve diğer köylerden seçilmiş bazı haneler yerlerinden edilmişti. Toplam 775 Çerkes haneden 3 bin 775 kişi için sürgün kararı çıkartılmış, aileler; Malatya, Kayseri, Sivas, Niğde ve Van’ın köylerine ve ilçelerindeki mahallelere gönderilmişlerdi.
Diğer sürgün/iskân deneyimlerinde olduğu gibi, sürgün haneleri birbirinden ayırarak, temas etmelerini önleme tutumu, bu gruplara da uygulanmıştı. Sürgünlerin yanlarında götürebilecekleri malzemeler konusunda katı bazı sınırlamalar getirilmiş; aileler, bir kağnı arabasını aşmayacak kadar ilgili malzemeleri yanlarına alabilmişlerdi. Keza terk ettikleri köylere bir şekilde yeniden girişleri yasaklanmıştı. Aynı şekilde zaman baskısı nedeniyle bazı mallarını belli alıcılara değerinin çok altında satmak zorunda kalmışlardı. Bu katı uygulama Çerkeslerin içinden yükselecek olası muhalif seslerin daha başlamadan bastırılmasına da zemin teşkil etmişti.
∗∗∗
Neyse ki sürgün edilen ailelerin durumu kısa bir süre sonra ülkedeki politik gündemin konusu olabilmişti. Elbette bunda devlet bürokrasisi içinde yer alan Çerkeslerin etkisi olmuştu. Kendisi de Çerkes olan ve Ethem ve Reşit Beylerin örgütlenmesinde çok önemli rol üstlenen Rauf Orbay’ın bu süreçte özellikle etkili olduğu yazılmıştı. Buna göre Orbay, Çerkeslerin bu iç sürgünde yaşadıkları türlü eziyetten haberdar olmuş ve sürece müdahale etme gereği duymuştu. Neticede hızlı, yoğun ve sessizce yürütülen girişimlerin ardından sürgünlerin geri dönmelerine izin veren bir karar çıkarılmıştı.
Bu deneyim, bir yönüyle, önceki ve sonraki göç deneyimleriyle bir ölçüde benzerdi. Ailelerin parçalanması, farklı coğrafyalara gönderilmeleri, mülklerine el konulması ve aralarındaki irtibatın önlenmesi bakımından bütün öteki kimliklerin göçü ile aynı nitelikler gösteriyordu. Ama politik sistemle karmaşık ve güçlü ilişkileri yönünden bakıldığında Çerkeslerin göçü özgündü. Zira sistemin, güvenip görev verdiği bazı toplulukları da, yeri geldiğinde gözden çıkarabildiğine işaret ediyordu. Gerçek şu ki Türkiye’nin göç-sürgün hafızası, üzerine genellikle konuşulmayan böyle daha nice deneyimlerle yüklüdür.