Suriye değişirken…
Daha birkaç hafta önce İsrail bize saldırabilir diyerek korku salıyorlardı içimize. Filistin’de yaşanan kıyıma rağmen İsrail’le ticari ilişkilerini bir türlü durdur(a)mayanlar söz din kardeşliğine gelince mangalda kül bırakmıyor. Şimdi İsrail, Suriye’de Esad’ın düşmesini olanaklı kılan baş aktörlerden biri olarak kimi alkışladığını bilmeden ülkemiz sokaklarında korna çalarak dolanan mesut güruhu bordo kadife perde açıldığında parlak ışıkların altında yüzünde manidar ama kocaman bir gülümsemeyle selamlamaya hazırlanıyor.
∗∗∗
Suriye’de rejim değişiyor. Ülkemizde deneyimleyerek öğrendiğimiz üzere rejimin odağı ve tanımı İslam ideolojisiyle şekillendiğinde bunun “ılımlısı” olmuyor, olamıyor. Bir ülkede özgür ve adil yaşam için düzeni tanımlayacak ve yönetecek olanların laiklik ve demokrasiyi benimsemesi koşulsuz ve gerek şart. Eşit yurttaşlık din kardeşliğiyle yarıştığında, mevki ve kaynak paylaşımı da demokrasi anlayışını tamamen farklı bir yere taşır. Yani gerçekliği olmayan adı korunmuş içi boş bir rejim tanımı yaratılarak batıyı ürkütmeden güvenlik ve ticaret anlamında ilişkileri sürdürmeyi sağlayan bir oyalama kalkanı sağlanır. Üstünün kendi tercihlerini, yönelimlerini anayasa ve hukuku hiçe sayarak dilediği gibi at koşturup bunu da yasal gösterdiği keyfi düzenin adı har zaman güven verici bir tamlamayla koyulacak ve anlatılışı övgülü, iddialı olacaktır. Bizim ülkemizde bu sosun borazanlığını yapan bazı liberaller bu rejimin hem de goralı versiyonunun tadını biliyorlar artık. Bazıları uzun yıllar neyin bedelini kime ödediler bilinmez ama “bedel ödediler.” Sebepsiz yere ya da asılsız iddianamelerle suçlandılar. Tutuklandılar…
Bazıları bugünün azılı muhalifleri oldular. Artık her mahalleden isimlerle hak arayışı için hazırlanan çağrı metinlerinde onların da imzası var. Oysa gerçekten bedel ödetilenler hep savrulmayanlar, devrimciler, solcular olmuştur. Neo liberal politikalar olanca vahşiliğini sürdürürken “liberal sol”, “özgürlükçü sol”, demokratik sol” ve benzeri tanımlar tıpkı berikinin demokrasi tanımı gibi kendiyle çelişen, solun ilkelerini bağlamından kopartan alt gruplar yaratıyor. Özgürlükçü ya da demokratik olmayan bir sol tanımlanamayacağına göre bu yapılanmalar birbirini eleştirmeyi iktidarı eleştirmekten daha çok önemser gibiler ve etkileri de içeriye dönük, bencileyin serzenişlere dönüşüyor. Elbette bireysel sorumluluk almak, çok emek ve zaman alan, üstelik de gün geçtikçe risk hattı kalınlaşan muhalefetin parçası olmak, herkesin sustuğuna bir söz söylemek çok önemli. Bunu asla azımsıyor değilim. Ama daha bütüncül, geniş ve kuvvetli bir hatta ihtiyacı yadsıyamayız. Bunu düşünmek, bir aradalığın gücünün farkında olarak çoğalmak, etki ve erişim artırmak önemli bir sorumluluk.
∗∗∗
Muhalefet küçük gruplar cevresinde daraldıkça, değişimi sağlayabilmek için gerekli çıkışlar da cılızlaşıyor. Oysa özellikle Suriye’deki dönüşümle birlikte yeniden kendine alan açarak son seçimlere önemli boyutta yansıyan oy kaybını önce eşitleyen ve her zaman olduğu gibi dini ve milli duygular üzerinden vites yükselterek üstünlük elde eden iktidarın strateji ve kurgu maharetini bilen, bunu ön görebilecek, yönetebilecek, strateji kurabilecek bilgi ve birikim muhalefet kanadında mevcut. Ancak başta ana muhalefet partisi olmak üzere siyasi partiler ve sivil toplum oluşumları tam da istendiği üzere hem iç savruluşlarıyla hem ve sol/sosyalist ideolojiyle yani özüyle çelişen tutarsız ve arkası gelemeyecek gündelik manevralarla ılımı, normalleşen, yumuşayan, iş birlikçi planlamalarla daha önce defalarca deneyimledikleri; iktidarın çözümü, uslu duranın barışı, kimi zaman da kendi konumları, sıfatları için dümeni bir kez daha teslim etmeye hazır görünüyorlar. Oysa siyaset üst üste koyulabilen başarı öyküleriyle mümkündür. Kazanımları küçük büyük ayırd etmeden iyi anlatmak için önce benimsemiş olmak gerekir. En önemlisi de başarının kişilere ya da hangi kişiye güç kazandıracağı endişesini taşımayan öncüler, oyun kurucular, aktarıcıların rolüdür.
∗∗∗
Suriye değişimi küresel aktörlerin el ele Ortadoğu’da jeopolitik üstünlük ve güç paylaşımları eşliğinde şekilleniyor. Halkın kaderi nüfuz yarışı ve silah gücü arasında bir yerlerde. Bu coğrafya da savaş bitti, diktatör gitti denilen her yer hep farklı grupların çatışma alanı olmayı sürdürmemişçesine yine bir bahar havası gündemde. Hiç durulmayan gruplaşmalar tavlada kırılan pullar gibi yer değiştiriyor. Ya oyuna geri dönüyor ya zar bekliyor. Kenarda, bir onun bir bunun lehine iddiaya giren destekçi, eşlikçi ya da taraftarlar da eksik değiller.
Türkiye’nin işi hiç de göründüğü kadar kolay değil. Her ne kadar ‘bölgenin ağabeyliği’ yönünde bir uzlaşı sağlanmış görünse de özellikle sınır bölgesinde bu ağabeyin üstünlük sağlamak istediği muhalif güçler açısından kaybedilecek ya da kazanılacak mevzi belirleyici olacak ve her durumda esas oğlanlardan birini kızdıracaktır. Sonuçta ağabeylik tanımı “güçlü, zeki lider” övgüleri eşliğinde söz dinleyen, yanağı okşanan, rolünü fazla abartıp kardeşini üzdüğündeyse ihtar ya da ceza ile iradesi daima sorgulanan hatta hiç olmayan bir değişken kimlik olarak gündemde olsa da zahmetli ve ağır bir yük. Ortalıkta tweetler, mektuplar uçuşacak gibi gözüküyor.
***
Suriyede diktatörlüğe alternatif yeni rejimin getireceği iyilik(!) kendini göstermeye başladı bile. En önemli konu hemen konuşulmalıydı. Kadınların saçı ne olacak?! Ilımlı ve kadınlara sosyal hayatta daha çok katılım vaadeden açıklamalar yanında baş örtüsü zorunluluğu, liseden itibaren kız ve erkek öğrencilerin ayrı okullara gideceği gibi konular bölgede kadınlara biçilen kaderin sinyallerinden daha çok şey söylüyor. Suriye’den haber veren kadın gazeteciler HTŞ’nin değiştiğini ne kadar inanarak söylüyor? Zamanın ruhuna uymak ya da evdeki ağabeyi kızdırmamak için inanmak istediklerini mi söylüyorlar? Heykel yıkmamak bir meziyet olarak övgü konusu mudur? Onu bilmiyoruz ama ayağının tozuyla yeni yıl kutlamalarını yasaklayanların heykel yerine çam ağacı yıktığı ortamda şimdilik sadece Esat heykelleriyle idare etmesi de bir gösterge olabilir. El Kaide, Taliban, Işid… İsimler değişse de şeriat reform kabul etmez cihad ise farzdır. Yeni lider sakal traşı ve takım elbise giydi. Yaşasın demokrasi!
Biz gözümüzü kendi evimize çevirelim. Ağabeylik egosu şimdilik özellikle iç politikaya hızlı girişle muhalif gazeteciler üzerinden Türkiye’deki yeni döneme ilişkin işaretini verdi. Ard arda Nevşin Mengü ve Özlem Gürses’in ifade özgürlüğünün ihlali, gereksiz güç kullanımı ile gözaltına alınmaları daha sert bir dönemin başlangıcı. Yılın son günlerinde yeni yıl karşılama ritüelleri ve yasaklamalar da gündemde. Elbette karşıtlık, kutuplaşma ve hedef gösterme eşliğinde kendine görev biçen şiddet düşkünleri de iş başında. İslamın ılımsız reel yüzü geçmişte Avrupa’nın göbeğinde defalarca kendini göstermişti. Magdeburg’da bir hatırlatma yapmayı görev bildiler. 2017 yılbaşı gecesi İstanbul’da Reina kulübü saldırısını bu ülkenin nice katliamı gibi ne çabuk unuttuk ve tarihin tozlu rafları arasına kaldırdık değil mi? Bu saldırıyı üstlenen Işıd bizim ülkemizin Ankara katliamı başta olmak üzere en büyük acılarının mimarıdır. Atatürk havaalanı katliamı failleri gibi örgütün kasası, ülkemizde türlü şiddet olayının faili Işıd mensupları bir bir serbest bırakılıyor. 1994 yılında Taksim Opera pastahanesinde yılbaşı arifesinde İBDA-C tarafından üstlenilen ve bizden Yasemin Cebenoyan ile Onat Kutlar’ı koparan saldırıyı da hatırlamanın zamanıdır. Bugün İBDA-C yok değil mi? Dünkü örgüt bugün başka isimle dipdiri. Bu saldırı da sonrasında bir itirafçı tarafından PKK’yla ilişkilendirilmesi ve bir süre sonra da sessiz sedasız serbest kalmasıyla cezasızlık ve adaletsizlik listemizde olanca karanlığıyla unutturulmaya mahkum. Küçükçekmece’de yılbaşı ağacına baltayla saldıran zihniyetin Sivas’ta parçaladığı Pir Sultan Abdal heykeli 32 yıldır yerine koyulamadı. Katiller özel afla salıveriliyor. İster Hollanda’da Noel baba balonu ya da portakal bıçaklasın ister şimdilik indirmediği heykel yerine süslü çam ağacına baltayla girişsin hayvanlara tecavüz eden, kadınları öldüren, çocukları istismar eden, trafikte 80 yaşında amcayı kurşunlayan aynı vahşilikle yetiştirilen ve bu anlayışın korumasında değil mi?
Yeni yıl kapıda. Komşuda yeni rejim bizde yerini sağlamlaştıran şiddet örgüsü. Suriye’nin değişimi, Filistin’de yaşanan büyük katliamı ve bizim ülkemizin derin yoksulluğa eşlik eden sorunlarını görünmezleştiriyor. Suriye’de muhaliflere, alevilere yönelik şiddet doz artırıyor. Bizler için insanlık suçu, bizi yönetenler için din kardeşlerimizin acılarının baş aktörü İsrail bölgede bugüne kadar kazandığı en büyük politik avantajla tanklarını sınırdan sınıra sürüyor. Geçmişten bugüne konjonktürel bağlamıyla değerlendirilmesi gereken coğrafyada eleştirilmesi gereken tüm sorunlarıyla Baas yüzünü çağdaş yaşama çevirmeye çalışırken düştü. Peki şimdine olacak?